Ha yine de... Bazen çok sevdiğin insan(lar)ı pat diye görmek istediğinde göremeyebiliyor ve bunu yapamayabiliyorum, bunu inkar edecek değilim. Ama artılar eksilerden çok daha fazla.
- Kötü haber, her istediğinizde sinemaya, tiyatroya, konsere gidemeyeceksiniz. İyi haber ise, öncelikle buradaki sakin ve huzurlu hayatta, bu tip etkinliklere olan ihtiyaç bir nebze olsun azalıyor. Zaten doğada her daim harika gösteriler mevcut ve onla ilişkilendikçe bu gösterinin tadını daha fazla çıkarıyorum.
Bunla birlikte, köye yerleşmek demek buraya prangayla bağlanmak demek değil elbette. İstediğim an şehre gidebiliyor, kültürel ve sosyal hayatın tadını çıkarabiliyorum. Özellikle -mesela- festival zamanları İstanbul'a, İzmir'e gidip bir-iki hafta içinde bir sürü film, tiyatro, konser izleyip özgürce bunların tadını çıkarmak mümkün. Şehirde yaşarkenkinden çok daha fazlasının tadını çıkarma şansınız var yani. Ama dostları görme hikayesinde olduğu gibi, istediğin anda gerçekleşmeyebiliyor bu ama olsun varsın.
- Tam zamanlı bir işte çalışmamanın en güzel yanı, herhalde, özgürlük. Üstteki maddeler de hep özgürlük hali ile ilintili zaten ama buna ayrı bir başlık açmak istedim. Birileri kerpiçten bir ev mi yapıyor, fırla yardım et; birileri harika atölyeler mi düzenliyor, koş; tohum festivali mi var, eko bilmemne buluşması mı... İstediğin her birine katılma şansı! İzin alma derdi yok, hesap verme sorunu yok! Gerçekten de bundan daha büyük bir nimet düşünemiyorum.
Bu arada şunu önermek istiyorum: Her nereye gidiyorsanız gidin, bence iki kişi (genelde, çift olarak) yerine 3-4 kişi gidin. Büyük bir evi ortak tutun ya da aynı yerden iki ev tutun vs. Hem sosyal ihtiyaçlar açısından geçişi kolaylaştıracaktır hem de toprakla, hayvanla falan uğraşmaya niyetiniz varsa hareket serbestinizden fazla bir şey kaybetmezsiniz. Mesela dört kişiyseniz; iki, hatta üç kişi bile yollarda olduğunda arkada kalan kişi işlerin yürümesini sağlayabilir. Bu, özgürlük halini de her daim yaşamanızı sağlayacaktır.