“Ben artık bununla baş edemiyorum, doktor olup halkıma yardım etmek isterdim ama ben sadece bir çocuğum, daha 10 yaşındayım!” diyerek çaresizliğini tüm dünyayla paylaşıyor.
Bir yandan o kız ve onun gibi binlerce çocuk için çok üzülürken, bir yandan da kendi ülkemizdeki çözemediğimiz bu dil sorunu için üzüldüm. Savaşın ortasındaki Filistin gibi çok yoksul, çok kısıtlı imkanları olan bir ülkede bile İngilizce eğitiminin bizim ülkemizdekine göre çok daha iyi verildiğini görünce, ülkemizdeki mevcut gençlerin ve şu anda okullarda olan tüm öğrencilerin potansiyellerinden ne kadar uzak kaldıklarını gördükçe, içimi bir keder kapladı.
Hepimiz tabii ki çok üzülüyoruz, ama üzülmek herhangi bir şeye çözüm getirmiyor kesinlikle. Çözüm her zaman için bilimde, gelişmede saklı. Sadece bireysel olarak değil toplum olarak da gelişmediğimiz sürece, toplumun en azından yarısından fazlasının da gelişmesi için uğraşmadığımız sürece kendimize ve başkalarına faydamızın dokunabilmesi çok zor.
Şu anda içinden geçmekte olduğumuz hafta tüm üzgün umutların planlamayla, yılların tecrübesi ve bilgisine inanmayla, birlik olup hayati önemdeki konuları önemli olan konulara tercih etmeyi toplumsal bir bilgelik olarak gerçekleştirmemizle mümkün olabileceğinin kanıtı.