Seda Yekeler Yazio: İşe Alım mı Şirkete Yatırım mı?

Sevgili dostlar tekrar merhaba. Bu haftaki yazımda hem kendi iş yerimde işe alım süreçlerinde yaşadığım hem de iş veren dostlarımla sohbetlerimden çıkardığım bazı sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum. İşe alım sürecinde karar vermemizi etkileyen şey ne? Tabii ki tek bir etken yok ancak ilk mülakatta en çok önem verdiğimiz bir-iki unsur ne? 

Öncelikle gençlerin hakkını vererek başlayayım. Uzaya roket gönderecek kapasitesi olan gençlere sunulan işler, ücretler ve çalışma şartlarını gördükçe, onlara yöneticilik yapanların bu çağın insan hakları ahlakından uzak oluşlarını, bu kuşağın dilinden konuşamadıklarını ve sürekli gençlerle ilgili olumsuz ifadeler kullanıp onları anlamaya bile çalışmadıklarını gördükçe, onların neden kendi memleketlerini, ailelerini, dostlarını, sevgililerini, evcil hayvanlarını, çocukluklarında dedeleriyle birlikte dikip yıllardır meyvelerini yedikleri ağaçlarını bırakıp yurt dışında bir hayat kurmak için tüm birikimleriyle bu diyardan göçtüklerini anlıyorum.

Burada girdikleri işte kazanacakları maaşla sağlayabilecekleri yaşamsal olanaklarla yabancı ülkelerdeki hayat standardını yakalamanın çok zor olduğunun da farkındayım.

Gidenlere “niye gidiyorsun?” da demiyorum. Ancak kalanlar ve burada işe girmek isteyenlerle ilgili benim yazacaklarım. Mesela Pandemi sürecinde genellikle Zoom üzerinden iş görüşmesi yaptık ve en az birkaç gün öncesinden de mülakat günü ve saati belliydi. Buna rağmen mülakat günü geldiğinde kamerasını ya da mikrofonunu açamayan adaylar oldu. Linçlenmeyi göze alarak dürüst davranacağım; iş verenler gelecek sorunları ön görebilen ve buna önlem alabilen insanlarla çalışmak isterler. Biliyorum bazı adaylar belki de Zoom görüşmesi yapacakları cihazı ödünç alıyorlar, ya da internet paketleri yok wifi kullanabilecekleri bir komşusunun ya da tanıdığının yanına gitmek zorunda kalıyorlar ve bu gerçek benim içimi acıtıyor. 

Burada da bir diğer önemli özellik devreye giriyor; dürüstlük. Gözleri ışıl ışıl olan ama maddi olanaksızlıkları yüzünden başka bir şehirdeki mülakata çağrılıp gidemediği için hak ettiği işi alamayan insanlar tanıyorum. Eğer ilk mülakatı geçmiş ve yüz yüze görüşmeye davet edilmişseniz içinde bulunduğunuz şartlardan dolayı gelmekte zorlandığınızı belirtin baş vurduğunuz kuruma. İnanın dürüstlük size kazandıracaktır. O kadar çok iş veren tanıyorum ki dürüstçe durumunu anlatan kişilere biletlerini gönderip görüşmeye davet eden. 

Bir diğer etken mülakata çağrıldığınız yerle ilgili araştırma yapmanız. O kurumun kültürünün size uygun olup olmadığını araştırmanız ve eğer orada çalışmak istiyorsanız o kurumla uyumlu olan yönlerinizi ön plana çıkarmanız. Mesela bir hukuk bürosu ciddiyeti çağrıştırır ancak baş vurduğunuz hukuk bürosunu biraz araştırınca çalışanlarının ve yöneticilerinin ne kadar renkli kişilikleri olduğunu görüp siz de bu özelliğinizi gizlemek yerine vurgulayabilirsiniz.

Peki ben bir İngilizce-Fransızca eğitmeni ve çevirmen olarak neden bu yazıyı kaleme aldım? Hangi yetkinlikle?

Bir iş veren olmak dışında insan kaynakları eğitimim falan yok. Benimle çalışmak için iş başvurusu yapan gençlerle son işe alım mülakatında mutlaka bulunuyorum, birini değil de diğerini işe aldığımda, bunu işe almadığım adaya “biz sizi sonra ararız” diyerek değil, dürüstçe söylüyoruz. Onlara bazen bir mektup yazıyorum neden işe alınmadıklarıyla ilgili, bazen yüz yüze ya da Zoom üzerinden önerilerde bulunuyorum. Benim de bir oğlum var, her bir adayı oğlummuş gibi değerlendiriyorum ve onlarla kurduğum bu temas sonucunda iş veremesem de fikir ve önerilerimi vermeye çalışıyorum. Hatta çalışan arayan tanıdığım şirketlere CV’lerini gönderiyorum adaylardan izin alarak. 

Maalesef içinde bulunduğumuz şartlarda emekleri sömürmek sıradanlaştı. “Sen işi beğenmiyorsan sırada 500 kişi var” diyerek psikolojik baskıyla çok düşük maaşlarla insanları çalıştıranlar var, sigortasını bile başlatmayanlar var, ya da maaşını asgari ücret göstererek çalışanının emekliliğinde alacağı maaşını çalan işverenler var. Ama dürüst iş verenler de var, çalışanının hakkını vermeyi kendisine ilke edinmiş, inançları gereği emek sömürüsü yapmayı aklının ucundan dahi geçirmeyecek insanlar var.

Ben onlardan olmaya çalışıyorum ve tüm iş verenleri de bugünkü menfaatlerini değil yarınki başarılı, istekli ve çalıştığı kurumu kendi yeri gibi görecek çalışanlarla birlikte olabilmeyi düşünerek imkanlarını zorlamaya davet ediyorum. Bu şekilde kalıcı ve garantili bir başarı elde edersiniz. Sizin performansınıza değil takımınızın performansına dayalı bir iş yeriniz olur çünkü. Bu çağ iş birliği yapmayı ve adilce paylaşmayı bilenlerin çağı çünkü. Küçük kazançlar için geleceğinizi satmayın ey iş veren dostlarım ve işe aldığınız gençlere haklarını verin. Bu onlara bahşettiğiniz bir lütuf değil kendi şirketinize yaptığınız akıllıca bir yatırım çünkü.

Instagram

Twitter

Linkedln

Web

Popüler İçerikler

Elazığ’da 3 Kişi “Bizi Cin Çarptı” Diyerek Yardım İstedi, Polisler Hoca Çağırdı!
Gündeme Bomba Gibi Düştü: “Dilan Polat ve Engin Polat’a Vergi Kaçırma Suçundan Tahliye Kararı Verildi”
Müge Anlı'da Şok İddia: "Uğur Dündar'a Babalık Davası Açan Dilara'nın Babası Başka Bir Ünlü Sanatçı!"