Günümüzdeki teknoloji, bilgiye erişimi çok kolaylaştırıyor, doğru. Ve insanlar sadece ihtiyacı kadar olanı alıp çıkabiliyorlar. 19. yüzyılın ikinci yarısının “fast-food” dönemi olduğunu düşünürsek, bu yüzyıl da “fast-knowledge” dönemi olarak anılacak büyük ihtimalle. Bilginin her türlüsüne, doğrusuna da yanlışına da taraflısına da bilimseline de çok hızlı ulaşabiliyoruz. Dedim ya ihtiyacımız kadarını öğrenip işimizi görüyoruz.
Ve ihtiyacınız olan bilgi kaynaklarının hangileri olduğu konusu da var. Mesela internet “Venezuela’nın başkenti neresidir?” ya da “Güney Afrika’ya gitmek için en iyi mevsim hangisidir?” gibi sorulara cevap bulmak için yeterli gibi olsa da akademik alanlarda, özellikle dil eğitiminde onlarca yöntem (İletişimsel Yaklaşım Metodu, Dilbilgisi-Çeviri Metodu, vs.) ve yüzlerce çalışma şekliyle (Pomodoro Tekniği, Zihin Sarayı, Kaizen Metodu, vs.) karşılaşacağınız, hepsinin de kendileri için en iyi yöntem olduğunu söyleyen insanların forum yazılarıyla, YouTube videolarıyla, tweetleriyle dolu bir çorba haline de geliyor. Yani akademide “hızlı bilgi” diye bir şey yok, “çok bilgi” diye bir şey var ve bu çok bilgiyi “öz bilgi” ya da “kullanışlı bilgi” haline getirmek için yıllarını harcamış insanların uzmanlığıyla birkaç tıkla edinebileceğiniz bilgileri kıyaslamanız aynı olmayacaktır.
“Peki ben nasıl bir dil edineceğim?” sorusunun cevabı tek değildir. “Ne kadar sürede edineceğim?” sorusunun cevabı da hem bir tane değildir hem de eğitim programınızın dışındaki birçok etkenle de ilgilidir. Önce “Nasıl?” sorusuna cevap vermeye çalışayım. Daha önce LinkedIn hesabımda ve sendekonusabilirisin.com sayfamda da paylaşmış olduğum metotlar ve daha az bilinen metotlar var. Ayrıca benim geliştirmiş olduğum YEKMETOT var. Benim metodum yılların deneyimi ve araştırması sonucu geliştirdiğim kişiselleştirilebilen, dil analizinde ortaya çıkan zayıf ya da güçlü yönlere özel çalışmalarla ilerleyen ve öğrenci merkezli bir metot.
Dil ediniminin süresiyle ilgili sorunun cevabı da şu anda nerede olduğunuz ve nereye gitmek istediğiniz kadar hangi araçla gitmek istediğinize da bağlıdır. Yani İstanbul’dan San Francisco’ya aktarmasız uçakla 13 saatte gidebilirsiniz, aktarmalı olarak 20 saatte gidebilirsiniz, gemiyle 1 ayda gidebilirsiniz. Ama uçağın pilot koltuğuna yeterliliği olmayan birisi oturduğunda uçak kalksa da hiç inemeyebilir ya da en iyi ihtimalle San Francisco yerine San Marino’ya inebilir. “Bunu kullanmayı bilmiyorum” demediğiniz için kendinizi pilot koltuğunda bulabilirsiniz ve bunun nasıl sonuçlanacağını biliyoruz değil mi? Uçak korkunuz ya da başka ihtiyaçlarınız yüzünden gemiyle gitmek zorunda da olabilirsiniz ve bu çok doğal bir durumdur. Bu durumda da rahat bir yolculuk yapmanızı sağlayacak bir Cruise gemisiyle de gidebilirsiniz, tüm konforlardan ari bir yük gemisiyle de fırtınalarda batmamaya çalışan bir yelkenliyle de.
Dil edinimiyle ilgili olarak size verebileceğim tavsiye aracınızı belirlemeniz ve pilotunuzu ya da kaptanınızı. Sonra da aynı bir uçakta ya da gemide yapacağınız gibi pilotun/kaptanın talimatlarına uyarak varmak istediğiniz yere en yüksek konforla ve güvenle ulaşmanız. Daha önceki seyahat tecrübeleriniz tabi ki önemlidir ancak o denemelerinizde ulaşamadığınız hedefiniz nedeniyle yeni bir pilot seçtiyseniz, sizin güveninizi hak ettikten sonra, pilot kabinine girmeye çalışmak yerine yolculuğunuzun tadını çıkarmayı deneyin. Şimdi eğer benimle yola devam etmek istiyorsanız lütfen ışıklar yanana kadar koltuklarınızda kalın ve kemerlerinizi çözmeyin. Kalkış ve iniş esnasında lütfen elektronik cihazlarınızı kapalı tutun ya da uçak moduna alın. San Fransisco’da hava açık ve güneşli. Ben kaptan pilotunuz Seda Yekeler ve uçuş ekibim hepinize yi yolculuklar dileriz. :)
Haklı güzel yazmış. Seda Yekeler Yazio: Her Başarı "Bilmiyorum" Demekle Başlar