Seda Yekeler Yazio: Çıkar Telefonunu!

“Sizi biz büyüttük de öldünüz mü?” Sanırım yukarıdaki soru benim gibi “Y Kuşağı” olan anne-babaların, kendi anne-babalarından duyduklarında en irrite oldukları soru olabilir. Çünkü o kuşağın başarı kriteri çocuklarının ölmemiş olması. Yani “ölmediniz işte ne var yani anlamıyorum ki?” diyorlar, tebrik bekliyorlar bunun için :) . “Vaay duydun mu Ayşe hanımın çocuğu da ölmemiş!” falan diyor olabilirler mi acaba aralarında? Özellikle teknolojinin bir lütfu olarak bilginin bir önceki kuşağa göre çok daha erişilebilir olması, taze anne ve babaların çok daha fazla kitabi bilgiye sahip olmasını da beraberinde getiriyor ve çocuklarının “hayatta kalmalarını” değil de “yaşamalarını” istiyorlar.

Yani artık Dünya Savaşları dönemi bitti.

Mesela bebek yaz ortasında bile dünyaya gelse “Aman üşür” diye kat kat sarmaya çalışırlar. Anne üstünü soyar, anneanne giydirir; anne sağlıklı yemek tarifleri öğrenir, dede hediye çikolata ve cips getirir; baba çocuğunun yanında sigara içmez-içirtmez, büyükbabanın evine tüm aile üyeleri davetlidir ve misafire sigara ikram etmemek ayıp olur diye düşünülen devirden gelmektedirler… Neyse ki bu son madde her geçen gün azalıyor ancak benim küçük öğrencilerimden hala evlerine gelen misafirlerin sigara içmesi şikâyeti de alıyorum. Yapmayın lütfen. Çocuklar bunu intihar olarak görüyorlar, çünkü bizzat aileleri sigaranın hasta ettiğini öğretiyorlar ve kendileri içiyorlar. Onların gözünden bakmaya çalışın bu duruma bir de.

Yukarıda bahsettiğim örneklerin dışında bir de psikoloji alanındaki bilgi birikimi var ve anne-babalar bunun çok önemli olduğuna kendi anne-babalarını ikna etmekte çok zorlanıyorlar. Mesela benim çocukluğumun masalı olan “Hansel ve Gratel”i düşünün. Bizim ailede kitaplar asla atılmaz ya da verilmez o nedenle de benim çocukluğumda bana okunan bunun gibi bana ait masal kitaplarını buldum ve heyecanla oğluma okumaya karar verdim. Hansel ve Gratel’i okumaya başladığımda aklım çıkacaktı; üvey anne çocukların babasına onları evde istemediğini ve götürüp ormana bırakmasını söylüyor kitapta. İşte bunlar bizim dönemimizin çocuk masallarıydı düşünün.

Şimdi de anneanne ve dedelerin (bazen biz anne-babaların da) en büyük şikayetleri çocukların ellerinden düşmeyen tablet ve telefonlar.

Bu cihazlar tabii ki belirli bir yaşa kadar kontrollü olarak kullandırılmalı, ancak şu da unutulmamalı ki biz küçükken dışarıya çıkıp oynayabilirdik. Hele benim gibi lojmanda büyümüş olanlar dışarıda ya da komşularda çok vakit geçirirdi. Şimdi çocuğunuzu dışarıya gönderebiliyor musunuz oynasınlar diye? Ya da komşunuza bile güvenemeyecek hale gelmediniz mi siz? Taciz ve istismarın %85’inin tanıdık birisinden geldiğini siz de öğrenmediniz mi? Her gün görüp duyduklarımız yüzünden insanlığımızdan utanır hale gelmiyor muyuz?

Peki öyleyse okul dışındaki o uzun zamanda ve yaz tatillerinde (ki anne-babalar için değil o tatiller) ne yapacak çocuklar? Onlara kitap okurken eşlik eden bir büyükleri yoksa illa ki telefona gözlerini kaydırıyorlar. Siz bakmayın “dayıların” “çıkar telefonunu” deyip dünyada sanki “akıllı telefonu olanlar” ve “olmayanlar” diye sadece iki sınıf varmış gibi davranmalarına. Anlayamadıkları şey gençlerin kendilerini yaşıtlarıyla eşit hissettikleri belki de tek şey, o çok zorluklarla sahip oldukları telefonları.

Hala bir üst sınıfa çıkabilme umudunun sembolü o telefon. Bir sığınak.

Ve o sığınaklarını göstermelerini isteyen dayıların ağızlarına telefonlar sokulmaya başlandı geçen hafta itibariyle ve gençler arasında işgale karşı ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin’e benzetildi olayın kahramanı.

Şiddetin hiçbir türünü asla tasvip etmesem de gündemin bu kadar el yakıcı olduğu günlerde herkes kendi 40 yaş üstü akrabalarını uyarsın da hayatlarından şikâyet eden gençlere “çıkar telefonunu!” demesinler. Derlerseler de ağızlarını kapalı tutsunlar çünkü her an bir telefon kaçabilir ağızlarına :). Bu da kendinden genç olanları anlamaya gerek duymama kibrinin bir “yan etkisi” olarak “Çıkar telefonunu sendromu” adıyla literatüre girebilir.

“Sizi biz büyüttük de öldünüz mü?” demek neyse “Çıkar telefonunu!” demek de aynısı çünkü. İkisi de anlayışsızlığın ve üstten bakışın sembolü!

Instagram

Twitter

Linkedln

Web

Popüler İçerikler

Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
Yönetmen İlker Canikligil'in "Kaçak Film" Çıkışına Röportaj Adam'dan Aşırı Haklı Tepki
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı