Daha dün işinizde hırsla, azimle sanki hiç hastalanmayacak, hatta hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmıyor muydunuz?
Evet, bütün Dünyanın bir buçuk yıldır mücadele verdiği, insanların zor koşullarda vefat ettiği güncel bir hastalıkla tanıştınız. Aile öykünüz ve bağışıklığınızın zayıf olduğu bazı hastalıklar yüzünden, virüs siz farkında olmadan ciğerlerinizi sarmış ve soluk alıp vermek sizin için dünyanın en önemli olayı haline gelmiş. Hastaneye doğru giderken, henüz aklınız yerinde, bilinciniz açıkken olabilecek bütün olumsuz düşünceler, kopuşmuş üzerinize doğru yıldırım hızı ile geliyorlar.
Eşinizi evde yalnız bıraktınız. Ya o da hastalandıysa?
Maaş ödeme günü yaklaştı. İç ve dış borç ödemeleri. Siz yokken halledilebilecek mi?
Daha önemlisi siz bir daha iyi olup evinize, ailenize dönebilecek misiniz?
İşte tam o an içinizi derin bir sıkıntı ve korku kaplıyor. Ölüm korkusu. O güne kadar çok düşünmediğiniz, vakti gelince biz de göçeriz deyip burun kıvırdığınız kavram, ensenizde bir nefes kadar yakın size varlığını sıcacık hissettiriyor.
Hastaneye vardığınızda sizi hızlıca yoğun bakıma alıyorlar. Tahliller, tomografiler, satürasyon ölçümleri. Sonuçlar çok iç açıcı değil. Her iki kolunuzdan açılan damar yolları, yüzünüzde kocaman, soluk alıp vermenize yardımcı bir maske. Yataktan kalkmanıza, tuvaletinizi yapmanıza, sevdiklerinizle konuşmanıza imkan yok. Doktorlar aile öykünüzü duyunca daha da telaşlanıyorlar; çocukken geçirilmiş zatürre, 30 yıl yoğun sigara içiciliği, bağışıklığınızı yok eden FMF Akdeniz ateşi, abinin akciğer kanserinden, babanın da akciğer enfeksiyonundan vefatı. Babanızın vefatı yakın bir tarihte gerçekleştiği için onun yaşadıkları, hastanedeki halleri gözünüzün önüne geliyor ve moralinizi ayakta tutmak pek de mümkün olmuyor.