Piyanist Fazıl Say, Cumhuriyet Gazetesi'nden Esra Açıkgöz ile yaptığı röportajda yeni albümünü ve planlarını anlattı. Say kendisine yönelik yapılan eleştirilere cevap verirken “Ben laik bir ülkede doğdum. Laik ve hür bir ülkede de öleceğime inanıyorum” dedi.
Farklı ülkelerde dünya prömiyerlerini gerçekleştirdiği ve yıllar boyunca hazırlıklarını sürdürdüğü besteciliğinin ilk ürünü olan eserlerini 'Say Plays Say' adlı yeni albümünde bir araya getiren dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtladı. Yakın zamanda 2 yeni albümünün çıkacağını söyleyen Say Haziran Direnişi'nde yaptığı eserler için “ Gezi Parkı konusu sanat eserleriyle kalıcı olmalıdır. Ben de üç ayrı eserde toplamı bir saatlik bir müzikle kendimce anlattım yaşananları... Umutlarımız eksik olmasın... Karanlık ise her taraf, aydınlatalım” ifadelerini kullandı. Laik bir ülkede doğdunu, laik ve hür bir ülkede öleceğine inandığını söyleyen piyanist Fazıl Say kendisine yöneltilen 'elitist' eleştirileri için de “ Zehir gibi akan, durmadan akan, önyargılar, hazımsızlık ve kıskançlıklar” dedi.
- Müzik hayatınız boyunca verdiğiniz konserlerde seslendirdiğiniz parçalar var bu albümde. Dile kolay 30 yıldır bestelediğiniz onlarca parça arasından bunları nasıl, neye göre seçtiniz? Neden bu 19 parçayla çıkıyorsunuz karşımıza?
Bu CD’de Opus 1 dediğim, 1990 yılında, 20 yaşımdayken bestelediğim eserim “Nasreddin Hoca’nın Dansları”ndan itibaren yıllarca konserlerimde çaldığım solo piyano müziğimden örnekleri derledim. Beni dinleyen takip eden sanatseverler, “Kara Toprak” bestemi, kızım Kumru için yazdığım parçayı, baladlarımı bilirler, konserlerimde de çok çaldım. Sıkça memleketimden ezgilerin, ritimlerin yer aldığı baladlar, çağdaş eserler ve tabii ki konserlerde insanların çok zevkle dinlediği caz fantezilerim de var içinde…
- Aziz Nesin, Âşık Veysel, Nâzım, Nasreddin Hoca, İsmail Dede Efendi... Albümde, esinlendiğiniz, ithaf ettiğiniz, içine kattığınız sanatçılar olarak yerlerini alıyor. Türkiye kültür ve sanat tarihinde bir yolculuğa çıkarıyorsunuz albümle bizi. Nedir bu isimlerin, toprakların sizdeki etkisi?
Sanatçı ait olduğu toprağın çiçeğidir. Tabii ki bu saydıklarınız var, gayet doğal bunların olması. Benim geldiğim ailenin anlayışı da budur. Bu topraklara sahip çıkmak, bu toprakları insanlığın geleceği için çağdaş bir noktaya getirmek için uğraşanlardan biri olmak, bu bizim geleneğimizdir. Belki de ruhumuza işlenmiş, bizi biz yapan özelliğimizdir. Saydığınız isimler hiç tanımamış olsam da benim hocalarımdır, dostlarımdır aynı zamanda...
- Say Plays Say, aslında bir albümden ötesi, bir nevi sizin hayat anlatınız. Ben albümü dinlerken iniş-çıkışlara rağmen daha çok umut ve aydınlık hissettim. Siz hayatınıza baktığınızda ağır basan duygular bunlar mı yoksa?
- Ben yaşamaktan mutluluk duyan, ümitler taşıyan bir insanım. “O ümitler nedir?” diye soracak olursanız, “özgür ruh”, “özgür bir dünya”, “ hür bir insanlık” diye tanımlamak elimden gelir belki... Hür olalım, gerisi gelecektir.
- 40’ınızdan sonrası için hedef ne?
- Üretmeye ve daha iyi şeylere ulaşmaya devam etmek. 2015’de mesela altı CD’lik Mozart’ın tüm sonatları kaydım çıkacak. SAİT FAİK eserimi DVD yaptık o çıkacak. Bunun yanında ilki çok sevilen, büyük bir satış rakamı yakalayan şarkılarıma devam, İlk Şarkılar 2 çıkacak.
- Müziğinizde Türkiye ve Anadolu esintisini de taşıyorsunuz. Köylerde konserler vermeye önem veriyorsunuz. Buna rağmen “burnu büyüklük”, “elitistlik” eleştirilerinden kurtulamıyorsunuz. Neden kaynaklanıyor sizce bu?
- Zehir gibi akan, durmadan akan, önyargılar, hazımsızlık ve kıskançlıklar… Bunların önüne geçilemiyor maalesef. En iyisi onları görmemek, onlar yüzünden çok çektik hakikaten. En kötüsü de, dost zannettiğin insanların ihaneti...
- Gezi Parkı için de üç beste yaptınız. Neydi Gezi Parkı’nın size öğrettiği, hissettirdiği?
- Milyonlarca insan “hür bir insan hayatı” için el ele verdi. Bir nevi Rönesans, bir nevi 68 devrimi… Önemli olan gaz sıkılması değil, önemli olan hür bir hayat, hür bir millet, özgürlük ve demokrasi için milyonlarca insanın sokağa dökülmesi. Kendilerine baskı yapanlara, her şeye rağmen zeytin dalı uzatması… Uzatılan zeytin dalını tutup tutmamak artık karşı tarafa kalır. Bu insanlar hem Türkiye’ye, hem tüm dünyaya çok mühim bir mesaj verdiler. Öncülük ettiler. Gezi Parkı konusu sanat eserleriyle kalıcı olmalıdır. Ben de üç ayrı eserde toplamı bir saatlik bir müzikle kendimce anlattım yaşananları... Umutlarımız eksik olmasın... Karanlık ise her taraf, aydınlatalım...
- Kültür ve Turizm Bakanlığı iki konserinizi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın programından çıkartınca, geçen ay hükümete çok samimi, tane tane ve sakince her şeyi anlattığınız bir açık mektup yolladınız. Ancak ne yazık ki yine anlamayı denemediler. Gerçekten bir umudunuz var mıydı buna dair?
- Evet yazdım, “bari, artık eserlerimi sansürlemeyin” dedim... “Biz zaten sansürlemedik” dediler, şaka gibi... Her şey aynı yerde kaldı, eserler programda yok, eserlerim henüz programa geri alınmadı yani. Ankara’da üç eser, Antalya’da da Nâzım oratoryosu programdan çıkartıldı... Öyle kaldı durum. Sanatçılar da çok fazla direnemiyor...
- Başka ülkelerde yaşama şansınız var. Nereye gitseniz kapılar size sonuna kadar açık. Zaman zaman üzüntü ve sinirden, bu ülkeden gideceğim dediğiniz de oldu. Ancak ayrılamadınız. Niye bırakamıyorsunuz bu ülkeyi?
- Yok, ben on beş yıl Türkiye’den ayrı yaşadım. Sekiz yıl Almanya’da, yedi yıl da ABD’de, New York’ta yaşadım. 2002 yılında memleketime geri dönmüştüm. Ben burada, laik bir ülkede doğdum. Laik ve hür bir ülkede de öleceğime inanıyorum. Umutlar yüreğimizdedir...
- İlerihaber.org