Ak Saray'da 6. kez bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesiyle ilgili olarak İstanbul Barosu Başkanı'nı, muhalefeti ve medyayı sert sözlerle eleştirdi. 'Mevcut sistemle buraya kadar. Daha ileriye gitmek istiyorsak sistemi değiştirmek zorundayız' ifadesi kullanan Erdoğan 'Ben de bir nevi Türkiye'nin muhtarıyım.' dedi.
Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda 6.'sı düzenlenen 'Muhtarlar Toplantısı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Adliyesi'nde savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesi olayıla ilgili olarak yaptığı değerlendirmeler sırasında İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'ı kast ederek, 'Ey baro başkanı, sende telefonla görüştün teröristlerle? Hangi neticeyi aldın? Hani senin sözün çok dinleniyordu ya, alsaydın ya bir netice' dedi.
Konuşmasında '50 bin muhtarımızla buluşacağız inşallah. Burayı bir hizmet makamı olarak görüyorum. Milletimle arama hiçbir zaman aracı koymadım, koymayacağım.' diyen Erdoğan, 'Ben de bir nevi Türkiye muhtarı olarak ülke çapında milletimize hizmet etme gayreti içindeyim.' açıklamasında bulundu.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Ben 40 yılı bulan siyasi hayatımın tamamını milletimle birlikte geçirdim, aynı şekilde yoluma devam edeceğim. Burayı bir hizmet makamı olarak görüyorum, hakim otorite makamı olarak asla görmedim, görmüyorum. Milletimle arama hiçbir zaman aracı koymadım, koymayacağım.
'KOŞAN, TERLEYEN CUMHURBAŞKANI'
Türkiye’nin ihtiyacı köşesine çekilip hiçbir şeye karışmayan değil, tam tersine, koşan, terleyen, çalışan bir cumhurbaşkanıdır. Türkiye’nin içerde ve dışarda tüm meseleleriyle ilgilenmek, görüşlerimi, tekliflerimi, eleştirilerimi ifade etmek, benim milletime karşı hem taahhüdümün hem sorumluluğumun görevidir. Cumhurbaşkanlığı makamına her şeyden el çekmek için değil, daha büyük hizmetler vermek için geldim. Beni yüzde 52 oyla bu makama getiren vatandaşım da inanıyorum ki aynı hassasiyet beklenti içinde.
Mahallesi ile mahalle halkı ile irtibatını kesmiş bir muhtar düşünülebilir mi? Ben de bunları Türkiye muhtarı olarak yapmanın gayreti içerisindeyim. Bunun için beni eleştireceklerse varsın eleştirsinler. Hiçbir iş yapamayıp bu eleştirilerden uzak kalmaktansa, çalışıp eleştirilere göğüs germeye devam edeceğiz.
SAVCI KİRAZ'IN ŞEHİT EDİLMESİ
Mehmet Selim Kiraz odasına giren iki terörist tarafından şehit edildi. Öncelikle bu alçakça saldırıda şehit edilen savcımıza Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum. Şüphesiz bu olay bir çok bakımdan üzerinde durulması, dersler çıkarılması gereken bir hadisedir. Bir kısım basın yayın kuruluşlarının bu hadiseyi insanlığa ahlaka vicdana hakka hukuka sığmayacak şekilde verdiklerini ifade etmek isterim. Mağdurun değil teröristlerin yanında yer alan bu basın yayın kuruluşlarını şiddetle kınıyorum. Sayfalarını ve ekranlarını teröristlerin propagandalarına açan kuruluşlar, savcımızın şehit edilmesine ortak olmuşlardır. Teröristlerin bu eylemdeki amacının asla intikam olmadığı ortadadır. Bu savcımız, eyleme konu edilen failleri bulmaya çalışan, önemli mesafe kaydeden birisidir. Savcımızı öldürmenin eyleme konu edilen olayın aydınlığa kavuşturulmasına hizmet etmeyeceği de açıktır, ortadadır. Bu hadisenin amacı hadisenin karanlıkta kalarak, terör örgütlerinin meseleyi propaganda olarak kullanılmasını temin etmektir.
Basın yayın kuruluşları da bilinçli olarak aynı amaca hizmet ediyorlar. Demokrasinin hak ve özgürlüğünün beşiği olarak kabul edilen batı ülkelerinde böyle bir duruma asla şahit olamazsınız. Kapılarına anında hukuk eliyle kilit vurulur. Türkiye’de çok yanlış bir durum var. Batı ülkelerinin de çifte standardını çok iyi biliyoruz. Kendi ülkelerinde en küçük bir harekete izin vermeyenler, sözüm ona demokrasi özgürlük adına hemen karşımıza dikiliyorlar.
Bir kısım basın yayın kuruluşlarının sürekli ortaya koydukları bir yaklaşımdır.
'HAPİSTEKİ GAZETECİLER, BU TÜR TERÖRİSTLERDİR'
Teröriste çiçek çocuk muamelesi yaparak asıl niyetlerini amaçlarını ifşa ediyorlar. Türkiye bu anlayışla yoluna devam edemez. Bu konuda mutlaka en azından batı ülkelerindeki standartlarına yakın bir uygulamayı bizde hayata geçirmeliyiz. Batıdaki güya basın meslek kuruluşları, insan hakları örgütleri tarafından hapisteki gazeteciler diye sürekli önümüze çıkartılanlar, işte bu tür teröristlerdir.
Geçen geldiler ve içerdeki basın mensuplarının serbest bırakılması konusunu görüştüler. Dedim sizin basın mensubu dediklerinizin kim olduğunu biliyor musunuz? Bunlar polis bekçi katilidir, bunlar bankamatik soyguncusudur. Eline bir tane basın kartı uydurmuş dolaşanlar bunlar. Bunların mahkumiyetleri kesilmiş. Asker öldürmüşler, bomba atmışlar. Gazeteci diye bunları sıfatlandırıyorsunuz. Bunları malzeme olarak kullanıyorsunuz. 'Var mı başka diyeceğiniz' dedim, hiçbir şey söyleyemediler. Tabi döndüler, aynı şeyleri yazdılar çizdiler. Kardeşlerim, artık bu oyunları hep birlikte bozacağız. Şu anda yaşanan olayda ben bir açıklama yaptım. Yurtdışından geliyordum. Dedim ki ‘adalet saraylarına adliyelere giren tüm insanlar, buna avukatlar da dahil. Hepsi aranmalıdır’ dedim.
'HERKES ARANACAK, ARANMALIDIR'
Düşünebiliyor musun, vakanın olduğu günde hemen örgüt, dayanışma içinde olanlar adalet sarayına içeri girerken, 'bizi arayamazsınız, çantalarımızı arayamazsınız' gibi ifadeler kullanmaya başladılar. Baro ve barolar, onlar da asla biz 'buna müsaade etmeyeceğiz' dediler, 'bu yargının susturulmasıdır' dediler. Çok açık net olarak söylüyorum. Evet, herkes aranacak, aranmalıdır. Danıştay’da yaşanan olay olduğu zaman, hatırlıyorsunuz değil mi? Bunlar kıyamet koparmadılar mı o zaman? 'Mürteciler Danıştay mensubumuzu şehit etti' dediler, arkasından yine bunlar çıktı.
Bizler bir şeye inanıyorsak bunun hakkını vereceğiz. Sen avukat mısın, dürüst müsün, tamam niye aranmaktan çekiniyorsun? X-rayden geç, iş olsun bitsin. Vatandaş ne diyor, 'güvenlik güçleri görevini yerine getirmedi' diyor, 'aramadı' diyor. Hakikaten öyle. Sahte bir cübbe koltuğunun altında, bir diğerinin elinde şemsiye. İçerie giriyorlar, 6 kat yukarı çıkıyorlar.
EY BARO BAŞKANI...
Ey baro başkanı, sen de telefonla görüştün teröristlerle? Hangi neticeyi aldın? Hiçbir netice alamadın. Hani senin sözün çok dinleniyordu ya, alsaydın ya bir netice. Bu terörist terörist, bunu bileceksin, bunu göreceksin. Sen de bulunduğun makam sebebiyle gazetelere çarşaf çarşaf ilan vererek ürkütemezsin.
Senin yaptığın hareketler eski Türkiye’deydi, artık yeni Türkiye var. Sen de bütün avukatları temsil etmiyorsun, yargı oylarının da üçte birini temsil ediyorsun. Adeta yargı adına konuşuyorum havasına da girme. Bunları milletçe çok iyi bilmemiz lazım.
'GEZİ'NİN BAŞ AKTÖRLERİ TERÖRİSTLERDİR'
Diyoruz ki Gezi olaylarının amacı asla ağaç sevgisi değildir. Bu olaylar sokakları terörize ederek milli iradeye ve Meclis’e, hükümete yönelik ideolojik bir darbe girişimidir. Gezi olaylarının baş aktörleri, savcımızı şehit eden katillerle aynı çizgideki örgüt mensuplarıdır, aynı gayeyle hareket eden marjinallerdir. Onları kendilerine kullandırtan güruh içinde, ağacın arkasındaki silah namlularını göremeyenler de elbette vardır. Ama bu Gezi'nin asıl yüzünün ne olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Hamdolsun milletimiz irfanıyla, idrakiyle basiretiyle, kurulmaya çalışılan tezgahı çözmüş ve bu oyunu bozmuştur.
17-25 Aralık darbe girişimiyle aynı oyun emniyet ve yargı içindeki çete aracılığıyla tekrarlanmaya çalışıldı. Gezi’de umduklarını bulamayan siyasetçiler, buna da destek vermişler, kendilerini gönüllü olarak bu çeteye kullandırtmışlardır. Biz milletimizin desteğiyle bu oyunu boşa çıkardık. Bu gerçeklere rağmen ısrarla birileri, hem Gezi olaylarını hemde 17-25 Aralık darbe girişimini demokrasi hak özgürlük gibi kavramların arkasına gizleyerek meşrulaştırmaya çalıştı.
'TERÖRİSTE TERÖRİST DİYEMEYEN...'
Çağlayan baskınında bahane olarak kullanılan mesele işte bu çabaların en önemli araçlarından biridir. Bir terör örgütünün organizasyonuyla, kesintisiz olarak sürdürülen bu istismara alet olan herkes, şehit edilen savcımızın katline destek verdiğini bilmelidir. Artık muhalefet partileri başta olmak üzere, hiç kimse bu hadiseleri meşrulaştırma gayretini devam ettiremez. Bu meselenin sadece teröriste destek vermenin ötesinde bir anlamı olmadığını acı bir şekilde gösterdi.
Teröriste terörist diyemeyen teröristin ortağıdır. Bu eyleme terör eylemi diyemeyen herkes terörün açık destekçisidir. Kimi CHP, HDP milletvekillerine bakıyorsunuz, teröriste terörist demedikleri gibi, güvenlik güçlerini suçlayan görüşler sarf ediyorlar. Yani savcımızı öldüren terörist masum, güvenlik güçleri ise devlet terörü uygulayanlar.
Ben o güvenlik güçlerimizi tebrik ediyorum kutluyorum, onlar görevlerini yaptılar. Savcımızın ağzını bantlıyorlar, bütün vücudunu koli bantıyla bağlıyorlar, o şekilde orada sekiz saatlik bir süreç yaşatıyorlar. Buna karşı 8 saat her yola güvenlik güçlerimiz başvurdu. Baro başkanını getirtti, öbür taraftan babayı getirtti. Onlarla görüştürttü vesaire. Hiçbir netice alınamadı. Bunların bağlı oldukları yerler vardı. Ama ne kadar onurlu, şahsiyetli savcı ki, onların elinden bir bardak suyu dahi almadı, içmedi. Çeşitli meslek odalarının STK temsilcilerinin de bu tavır içinde olduklarını görüyoruz. İster genel başkan, ister vekil olsun hiç fark etmez. Hiç kimsenin sıfatı gerçekte terör yardakçısı, terör şakşakçısı olduğu gerçeğini ortadan kaldıramaz. Elinde silahıyla sadece savcımızı öldürenlerin olduğu gibi, onları da destekleyenlerin sıfatı aynıdır, terörist.
'SÜREKLİ KEM KÜM EDENLER, AMA DİYENLER...'
Maalesef şehit olan savcımızın ailesine, başsağlığına gitmeyenlerin teröristlerin ailelerine başsağlığına gittiklerini gördük. Teröristlerden birinin avukat kisvesiyle adalet sarayına girdiği ortaya çıkmışken, ısrarla arama yaptırmadan o binaya girmek isteyenler, bu tip avukatlara da şahit olduk. Sürekli kem küm edenleri, ama diyenleri, milli duruş sergileyemeyenleri ibretle takip ettik. Düşünebiliyor musunuz, bir milli duruş sergilemek için o gün siyasi partilerin genel başkanlarının Eyüp Sultan Camii’nde birlikte saf tutmaları gerekmez miydi? İktidar partisinin genel başkanı dışında ve halef selef olduğumuz cumhurbaşkanımız dışında geçmişten gelen böyle bir temsilci yoktu. Acaba niye gelmediler? Neden gelmediler? Çok hayati bir şeyleri mi vardı? Bir tarafta şehit savcımızın muhterem babasının, oğlunun tevekkülü vardı, diğer tarafta işte bunlar vardı. Milletimiz hepsini görüyor.
'YÜZDE 52 YENİ TÜRKİYE, YENİ ANAYASA DİYOR'
Türkiye’nin köklü bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğu gerçeği her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Yıllardır ellerinden geleni yapanlar bugün de aynı şekilde davranıyorlar. Türkiye 10 Ağustos ile yeni bir döneme girmiştir. Bu tarih itibariyle yeni anayasa meselesi artık bir tercih olmaktan çıkmıştır. Çünkü yüzde 52 artık yeni Türkiye, yeni anayasa diyor. Tabi yeni anayasayla birlikte millet aynı zamanda başkanlık sistemi diyor. Bunu meydanlarda konuştuk.
'PATİNAJ VAR, AŞMAMIZ LAZIM'
Burada bir patinaj var bunu aşmamız lazım. Bunu aşabilir miyiz, aşarız. Neyle? Başkanlık sistemiyle. Yaklaşık 70 yılı bulan çok partili siyasi hayatımızın toplam 30 yılı güçlü yönetimlerle geçerken 40 yılı darbelerle heba oldu. Türkiye’nin elde ettiği tüm önemli kazanımların da bu 30 yılın eseri olduğunu görüyoruz. Biz yeni anayasa arayışlarını işte bu bakımdan önemli bir fırsat olarak görüyoruz. Başkanlık sistemini de gündeme getirmek durumundayım. Yeni Türkiye işte bu temeller üzerinde yükselecektir. Birilerinin tüyleri adeta diken diken oluyor. Niye? Neden ya? Bunları gören de Türkiye 70 yıldır mükemmel bir parlamenter tecrübesi yaşıyor sanır. Niye o zaman 10 yılda bir bu ülkede affedersiniz ihtilaller oluyordu, neden?
'MEVCUT SİSTEMLE BURAYA KADAR'
Şöyle bir 70 yıla bir bakıyoruz, 40 yıllık bir kaybımız var. hem can hem mal olarak büyük bir maliyeti söz konusu. 12 yılda gerçekleştirdiğimiz büyük atılım olmasaydı, bugün Türkiye’nin dünyada nerede yer alacağını takdirlerinize bırakıyorum. Mevcut sistemle buraya kadar. Daha ileriye gitmek istiyorsak sistemi değiştirmek zorundayız. Aksi takdirde yeniden yerimizde saymaya, hatta Allah göstermesin gerilemeye başlarız.
Ajanslar