Savaşlar Ruhumuzda Neler Bırakıyor?

Biz çayımızı demlerken, oturacağımız koltuğun yastığını kabartırken, akşamları ışık gözümüzü aldığında onu bir düğmeyle kısarken, ekmeğin üzerine süreceğimiz krem peynir için çekmeceyi açıp bıçak alırken, başımız ağrıdığında ecza dolabında ilaç ararken, aynada gözümüzdeki kirpiği ararken birileri, bir başkalarının kararları yüzünden ölüyor.

Onların bizim yaptığımız rutinleri hatırlayabildiğini bile sanmıyorum. Sabah uyandıklarında hala yaşıyor olduklarına şükretmek yetiyordur ve sonra biyolojik gerçekle yüzleşip karınlarını doyurmak için düşünmek zorunda kalıyorlar muhtemelen. Tırnakları uzuyor onların da makasları nerede kim bilir? Saçları karışıyor, tarakları var mı? Yüzleri kir pas içinde, su, ayna, sabunu en son ne zaman görmüşlerdi. Belki uzun zamandır bir hastane kapısında ya da bir çukurun başında hatta bir enkazın yanında duruyorlar. Gözleri puslu, akılları sevdiklerinde.

Gelecek adına umut duyabilmek lüks olmamalıydı.

Kimilerinin kırmızı kıyafetli, beyaz sakallı babalardan dilediklerini, rengarenk filmlerde izlerken, diğerlerinin yok sayılmalarını normalleştirmemeliydik. Sahi normal neydi? Başına paralarını rulo yapan, eşlerine külçe altınlar hediye eden, bir telefonla milyonlarca doları elden ele taşıyan insanların yaşadıkları mıydı? Yoksa bir yudum su boğazına dizilen vicdan sahiplerinin acısı mı?

Hayır hiçbiri normal değil.

Biz bu dünyaya acı çekebileceğimizi bilerek geldik. Öyle olmasaydı ilk nefeste ağlar mıydık? Ama sonra gülmeyi de öğrendik. Bizi sevenler, bize nasıl güleceğimizi ve nasıl sevineceğimizi öğretti. An oldu bize özel büyük ya da küçük mutluluklar edindik. Ancak o mutluluklar bize acılarımıza katlanma gücünü veriyordu. Bir duyguya, bir düşünceye, bir yapıya ait olmak, büyük resmin bir parçası olduğumuzu hissetmek, sebepsiz küçük bir dalın bile kıpırdamayacağını bilmek rahatlatırdı.

İlahi adaletin gerçek adalet olduğunu unutup kendimizi insanların eline bıraktığımızda, olanlar oldu. Aklını kullanabilenlere uyalım derken ruhunu satacaklarını düşünemedik. Halbuki bu da ilahi mesajların en belirgini ve uyarıcısıydı.

İnsan soyu çoğaldıkça farklılaştı. Özgürleştikçe, sınırlarını kendi koymaya başladıkça, aklını değil sesini yükselttikçe, daha görünür oldukça, daha inandırıcı oldu. Bir koordinattan başka bir koordinata o ikna eden görüntüyle girdi. Kocaman duygular küçücük kalplere yerleşti. Kimi aydınlandım sandı kimi kirlendi, hem de fark etmeden. Koca koca adamlar küçücük çocukların fikirleri etkiledi, ellerini uzattı, ruhlarının kimyasını bozdu. Sonra o çocuklar büyüdü, doğru sandığı duygunun ağırlığını başkalarından hesap olarak sordu.

Savaşlar ah savaşlar. Eskisi gibi yumrukla, kılıçla yapılmıyor ya, kimyasallarla, algı oyunlarıyla, adına politika dedikleri entrikalarla, ticaretle, parayla yapıldıkça ellerimizdeki kılıç olsa dahi güçsüz kaldık. Büyük balık küçük balığı yedi, büyüyemedik ama çok çırpındık.

Büyüyememenin şikayetini artırmaktansa, büyüme fırsatı olanları koruyup kollasak belki bir parça palazlanırız gibi geliyor. Unuttuğumuz mert tavırlarımıza yeniden kavuşuruz, umutlarımızı hatırlarız. Unutmadık aslında çünkü, biz umut içimizde var olarak doğduk, aynı acıyla doğduğumuz gibi. Hangisini yeşerteceğimizin gücü de yine bizim elimizde.

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler