Sanıldığı Kadar Kolay Değil: 12 Ebeveynin Gözünden Anne-Baba Olmanın Zorlukları

Ya şimdi hak vereceksiniz ya ebeveyn olunca... Ama mutlaka hak verecek, üzüleceksiniz... Buyurun maceraya.

1. 3 yaşındaki çocuğunun fikirlerini her defasında dikkate alan baba

-Hangi kitabı alalım? bak burada 'Winnie the pooh' boyama…

-Bunu isterim!

-Ama o büyükler için, okuma yazma…

-Bunu isteriiimmmm!!

-Bu mu, bakayım…. ama bu büyük…..

-Bu bu bu bu!!!

-Tamam madem öyle istiyorsun.

Sonrasında eve gidilir ve anneye “ama hayatım bir baktı ve bunu isterim dedi, bilinçli bir tercih bence” denilerek annenin sinir katsayısı itina ile yükseltilir. Anneler çocuklarının isteklerine, düşüncelerine önem vermez demek istemiyorum ancak anneler çok akıllıca davranıyorlar. Çocukların istek ve arzularını kendi fikirleriymişçesine ifade etmelerinin yolunu açıyorlar. Çocuğa uygun olan şeyi onun seçmesine zemin hazırlıyorlar. Babalar gibi çocuğun amaçsızca sağa sola saldırmasının önüne geçiyorlar.

Babalar mantıklı, kendine güvenen, kararlarının arkasında duran bir birey yetiştirme sevdasıyla 2 yaşındaki çocuğa Jules Verne’in 'denizler altında 20 bin fersah' hikayesini alabiliyor. Ardından da bunu çocuğun tercihi olarak sunabiliyor. Mesela baba evladına 'ne yemek istersin?' diye soruyor, çocukların %99’u bu soruya bir şey yemek istemiyorum diye cevap verir ve babaların %100’ü bunu böyle anlar. Oysa anne gelir çorba, makarna, köfte ve pilav yapar hangisini yemek istersin diye sorar. Demin aç değilim diyen çocuk 3 tabak yemek yer. Sonra baba “ama bana aç olmadığını söyledi” diye suçu 3 yaşındaki yavruya atar.

Babalar iyidir, güzeldir ancak bazı noktalarda çok yetersizdir. Yeterli olmak konusunda da pek çaba sarf etmezler.

-Ancak sen daha çok küçüksün

-Bu güzel

-Güzel ama sana daha küçük boy bir bisiklet alalım bence

-Ben buna binebilirim

-Binebilir misin? (inanıyor)

-Evet

-Peki o zaman bunu alalım (inandı)

evde:

Anne -Yahu 5 yaşındaki çocuğa dağ bisikleti alınır mı?

Baba -Binebileceğini söyledi ama…

2. Çocuk yetiştirmede "ad hominem" tekniği

Almanlar disiplinli, Amerikalılar serbest, Hollandalı başına buyruk, Brezilyalı saldım çayıra ve daha bir sürü ülke bir sürü teknik kullanarak yetiştirir çocuklarını. Mesela bir alman çocuğu yorgun olan ebeveynine, 'vücudunuzu gevşetir, akşam sevişmeyi planlıyorsanız ağzınızda hoş bir rayiha bırakır' diyerek şarap ikram edebilir. Bir Amerikalı çocuk maçını izlemeye gelemeyen babasına kızıp ileride seri katil olabilir. İşte bunlar hep yetiştirme tarzı ile alakalı mevzulardır. 

Peki biz Türklere özgü bir teknik yok mu? elbette var. Biz bu tekniğe kısaca “ad hominem” tekniği adını veriyoruz. Sığır gibi, düşünmeyen, sorgulamayan, ölene kadar ana babasına bağımlı çocuk yetiştirmek için birebir. Bir örnekle izah etmem gerekirse.

-Yemeğini ye evladım

-İstemiyorum

-Yemezsen büyüyemezsin

-Sen de yemiyorsun

-Sen benle bir misin?

-Niye yaşım küçük diye insan değil miyim?

-Sus bakıyım, hem sen ödevini yaptın mı?

-…

Görüldüğü gibi çocuk biraz sivrildi mi, sesi biraz fazla çıkmaya başladı mı hemen ödevle olsun, odasını toplamamasıyla olsun, yaramazlıklarıyla olsun onu vurup alaşağı ediyoruz. Asla bize karşı çıkamayacağını öğretiyoruz. Sizinle aşık mı atıyor, sorduğu mantıklı sorularla sizi yıpratıyor mu, hemen “sen önce ödevlerini adam gibi yap” diyoruz, 'yaptım zaten' mi diyor, 'belli onun için mi öğretmenin senin hakkında iyi konuşmuyor?!' diyerek öldürücü darbeyle felç ediyoruz. 

İşte çocuk yetiştirmede 'ad hominem' yaklaşımı budur. Çocuğun sivrilmesine, sizi ezecek sorular sormasına asla meydan vermez. Çocuğunun açıklarını hafızasına iyi yazan ebeveyn onu iki soruyla muma çevirir ve her zaman kazanır. 

Tamam ebeveyn kazandıkça çocuk kaybeder ama önemli olan çocuğun sizin üstünlüğünüzü kabul etmesi değil mi? Yemişim gelecekteki buhranını, depresyonunu. seri katil olacak hali yok ya!

-Dünyanın döndüğünü neden hissetmiyoruz

-Yavaş dönüyor çünkü

-Yavaş da olsa hissetmemiz gerekiyor bence

-Öyle değil işte

-Bak mesela ay şurada, bakıyorum saatlerdir orada neden kıpırdamıyor

-Yavaş oluyor ya ondan

-Dünya üçgen olsa ne olurdu?

-Üçgen mi?... sen ödevini yaptın mı? odanı topladın mı? dişlerini fırçaladın mı? burada benimle konuşacağına git o işlerini hallet

-Yaptım hepsini

-Annen bana yaramazlık yaptığını söyledi o ne olacak?

3. Çocuğu kullanarak kendi anasına babasına laf sokan ebeveyn

-Biz şeker yiyor muyuz Tayanç Emre??

-Biz sadece bir tane çikolata yiyoruz değil mi Barkınç!?

-Teşekkür ediyoruz ama almıyoruz değil mi Rümeysa Nur?

-Biz ne yapıyoruz, artık ondan tüketmiyoruz değil mi Taygun can?

-Biz artık o sabunu kullanmıyoruz değil mi Edanazlı Ezgi?

-Biz ne yapıyoruz…??

Afedersiniz siz ebenin örekesini yapıyorsunuz çok sayın bilinç küpü ebeveyn. Anasına babasına laf çakmak için el kadar sabiyi laflarına ortak etmeye çalışan ebeveynden soğudum. Anneannesi bir topitop getirmiş altı üstü, 25 kuruşluk şeker için 3 liralık laf ediyor. Neymiş yemiyorlarmış, neymiş teşekkür ediyormuşuz, ama almıyormuşuz, şeker kötüymüş, şeker kakaymış. Lan tamam biz de dikkat ediyoruz yediğine içtiğine ama dedesi, nenesi bir güzellik yapayım demiş, varsın alsın çocuk, sen sonra yine yedirme ama bir daha getirmesinler diye çocuk üzerinden niye laf çarpıyorsun. 

O kadın, o adam seni bunlarla büyütmedi mi? Kapının eşiğinde ağlamadın mı sen 'pamuk şeker isterim' diye. O zaman o boyalı şekeri yerken sorun yok, ama anneannesi portakallı topitop alınca tu kaka. Gerçekten gözümde hiç değerin yok senin, o kadının kalbini kırdın ya, torunu ile arasına girdin ya cidden gözümde değerin yok. Sen git akşamlara kadar brokoli, Brüksel lahanası, kuşkonmaz yedir Toygarç’ına.

4. Çocuk sahibi olur olmaz hurafelerin esiri olan ebeveyn

Ben çağdaş bir ebeveynim arkadaşım! Her ne kadar çocuk daha çağdaşlığımı gösterebileceğim yaşa gelmediyse de ben kendimi biliyorum. Çocuğumla arkadaş olacak, onunla dertleşecek, gece gezmelerine birlikte çıkacağız bunları biliyorum, ben çağdaş bir ebeveynim arkadaşım. 

Ama ne oluyor, nasıl oluyor bilmiyorum benim de dahil olduğum geniş bir çağdaş ebeveyn grubu yeni doğan çocuğunun kırkı çıkana kadar (kırkı çıkmak) hurafelerin esiri oluyor ya da bir tek ben böyleyim ama genelleme yapınca kendimi daha rahat hissediyorum. Aman çocuğun üstünden bir şey verme, kırkı içinde her banyo suyuna saçı güzel olsun diye tarak, el işi güzel olsun diye tığ koy, banyo suyunu elekten geçir su kırk delikten geçsin, kovaya yumurta kabuğundan kırk kere su doldur bahtı güzel olsun. Bezlerini gece atma, çamaşırlarını gece dışarıda bırakma, burnunu sık burnu güzel olsun, kulağının üstüne yatır kepçe olmasın ve daha neler neler. Çağdaş ebeveyn olma yolundaki ilk adımlarımda hurafelerin bayrak taşıyanı oluyorum farkında değilim. 

Resmen kayınvalidem ile hurafe yarıştırıyorum. O diyor ki “bizde çocuğun kırklık suyuna tuz konmaz, ben diyorum ki yanlış biliyorsun azıcık tuz koyup koltuk altına ayaklarına süreceksin ki ayakları, teri kokmasın. O diyor ki çocuğun göbek bağını boş bir alana göm içi ferah olsun, ben diyorum ki hayır üniversite bahçesine gömelim ki bir ayağı okulda olsun. Kendimi tanıyamıyorum, gece kayınvalidesi ile oturup çay içerken hurafe tokuşturtan bir oldum.

Ben çağdaş bir ebeveynim arkadaşım, çocuğun kırkı içindeki banyo suyuna soğan kabuğu koyup, “duruluk, geldiği yere gitsin murdarlııık” diyecek biri değildim. Biraz daha büyüsün bakalım, sanırım içimdeki çağdaşlık henüz açığa çıkmaya hazır değil.

5. "Ters psikolojinin" çocuk üzerindeki uygulamaları

-Bence yiyemez annesi

-Evet, bence de

-Ahahah ya bu kim önündeki tabağı bitirmek kim?

-Doğru dedin, yarısını yese bile şaşırırım

-Yarısı mı? 3 kaşıktan fazlasını yesin ne istersen veririm

-Yok canım 3 kaşık yer herhalde

-Mümkün değil…

Arkadaş şu ters psikolojiyi bulandan, çocuklar üzerindeki kullanımını keşfedenden allah razı olsun. Çocuk kadar (4-9 yaş arası) ters psikolojiye teşne başka bir varlık yok. Her defasında insan bu tuzağa düşer mi? 'Ulan bunlar beni kandırıyor galiba' demez mi? Ama aklı o kadar işte, ne zaman ters psikoloji uygulasan, gözüne gözüne soksan dahi yiyor. 

Ne yemekler yenildi, ne ödevler yapıldı, ne uslu duruldu arkadaş. Yıllardır, her gün, her saat veriyoruz ters psikolojiyi bana mısın demiyor. Bir kere de demiyor ki sabi, 'ulan kandırıyor bunlar beni', sürekli yutuyor zokayı. Biz de ebeveynliği yapmış olmanın iç huzuruyla dolup taşıyoruz yemin ederim. Odasını toplayamaz diyorsun sana inat pırıl pırıl ediyor, erken yatmaz mümkün değil diyorsun koşa koşa yatıyor, marul yemez diyorsun soydurup kökünü yiyor. Ters psikoloji mi çok süper, bizim oğlan mı çok salak valla hala çözemedim ama ters psikolojiyi biliyor olmak ve bunun çocuk üzerindeki kullanımını keşfetmek enfes bir şey. 

-Ne? bizimki misafirlikte uslu mu duracak? güldürme beni

-Öyle deme babası isterse durur

-Ölürüm de inanmam, evi birbirine katacak bence

-Hayır benim oğlum yapmam derse yapmaz

-Görürüz bakalım…

Çocuk 3 saat kral gibi durdu ya arkadaş. ulan ters psikoloji b.kunu yiyim ben senin.

6. Kardeş istemeyen çocukla kavga eden ebeveyn

-Avantajlarını sayıyorum işte hiç dinlemiyorsun ki?

-İstemiyorum ben

-Senin isteğine göre olsaydı peeee

-İstemiyorum

-Ben de çok şey istemiyorum, mesela 11’de yatmanı istemiyorum

-Tamam

-Bok tamam, iki gün öyle sonra bilmiyorum ben sanki… alacaz sana kardeş

-Ben istemiyorum

-Oğlum oyun falan oynarsın, büyünce gezersiniz beraber

-İstemiyorum

-Bana bir tane haklı gerekçe söyle allah aşkına

-İstemiyorum

-Tamam istemiyorsun da niye, var mı sebebin? yok, boşu boşuna kendini de üzüyorsun bizi de

-…

-Kız olsun mu?

-İstemiyorum

-Erkek? senin gibi, böyle top falan oynarsın

-İstemem

-….. sana inadına ikiz alacağım göreceksin!!

Uzmanlar bin türlü yol öneriyor, yok şöyle söyleyin, yok onu da sürece dahil edin, yok onun istemesini sağlayın falan diye ama arkadaşım bir uzmanın dedikleri de gerçek hayat ile örtüşsün rica ediyorum. Bunlar bu verileri hangi çocuklardan elde ediyorlar inanın bilmiyorum. Sırf bilim dünyasının bu çaresizliğine bir son vermek için oğlumu çocuk psikologlarına bağışlamayı düşünüyorum. 

Tek miyim bilmiyorum ama bu ebeveynlerden biri kesinlikle benim. Henüz konuya tam girmedik ama ne zaman kardeş konusu açılsa bizimki ile kavga ediyorum. Çocuktan mantıklı gerekçeler isterken buluyorum kendimi ki çocuk daha 6 yaşına girdi girmedi. Açık oturum düzenler gibi kardeşin avantajlarından ve dezavantajlarından bahsediyorum, olması halinde hayatımıza katacağı güzellikleri maddeler halinde anlatıyorum ama adam ne dinliyor ne konuşuyor arkadaş. El kadar çocukla böylesi tartışmalar yapmayı ben de istemezdim ama ne sürece dahil oluyor ne kardeşinin ona hediye getireceği bisiklete pas veriyor arkadaş. Uzmanına baksan iki saat içinde çocuğun ağlayarak kardeşimi verin bana demesi lazım ama bizimki kati bir dille reddediyor. 

Çocuk yetiştirmenin her adımı zor olmak zorunda mı anlamıyorum ki? Ne psikolojiymiş bilemedim gitti. El kadar bebede psikolojinin işi ne onu hiç bilmiyorum. Yeri geliyor altına s.çıyor icabında.

7. Masalları sorgulayan çocuk

-Derken, güzel prenses bir gün sarayın üst katlarında bir oda keşfetmiş. bu odada yaşlı bir kadın kralın emirlerinden habersiz iğne ile dikiş yapıyormuş…

-Nasıl? kralın tüm iğneleri yok edin emrini duymamış mı?

-Yok, sarayın kimsenin bilmediği yerlerinde yaşıyormuş bu kadın?

-Yemek yemiyor muymuş? tuvalete gitmiyor muymuş?

-…yeer, gider

-E yemek yerken kimseyi görmüyor mu? odasında mutfak, tuvalet mi var?

-Oğlum görmemiş işte

-Yemek malzemelerini nereden alıyor ki? kendi mi yetiştiriyor.

-Masal bu oğlum, öyle işte…

-Sonra kurt ikinci domuzcuğun da tahtadan yaptığı evini bir üfürüşte devirmiş, o da üçüncü kardeşin taştan yaptığı eve kaçmış.

-Nerden kaçmış?

-Nasıl nerden, ev yıkılınca çıkıp kaçmış

-Kurt yakalayamamış mı bunları?

-Kaçıyorlar oğlum.

-Yavru domuz, kurttan daha mı hızlıdır ki?

-Değildir de, domuz eve daha yakınmış. 

-Kurt niye uzakta duruyor o zaman?

-Üflemek için işte

-E ama yakından daha iyi üflemez mi?

-Bu uzaktan üfleyici kurt…!

İnsanda masal anlatma hevesi bırakmayan çocuklardır bunlar. Tamam masalların mantıksız olduğunu biz de biliyoruz ama masal bu, dinleyip ders alacaksın diyoruz; yok o niye elmayı yedi, yok 100 yıl uyunur mu? Yok öpmeyle adam mı uyanır? diye insanın canından bezdiriyorlar. Hayır karga ile tilkinin 2 saat muhabbet etmesinde bir sorun görmüyor da, krallıkta bir tane iğnenin kalmış olması tuhaf geliyor paşaya.

Ama çocuk sorguladıkça fark ediyorum ki masallar gerçekten facia gibi. Belki bundan 10 sene evveline kadar bir şekilde idare ediyordu da, bu dönemde artık ya yeni masalların yazılması gerekiyor ya da eski masalların revize edilmesi lazım. Çocuğa anne-babanın kızlarını marul karşılığında cadıya vermesinin mantığını izah edemiyorum. Çocuk şimdi ya sizde beni marul için cadıya verirseniz diye kaygılanıp duruyor. 

Cadıya şaşırmıyor da, kuleye, 15 metrelik saçlara takmıyor da marul karşılığı çocuğun cadıya verilmesi zoruna gidiyor. Anksiyete oldu çocuk resmen cadıya verilecek diye. 

-Ama demiş tam 12’de evde olmalısın yoksa tüm bunlar eski haline döner!

-Neden dönermiş

-Çünkü öyle büyü yapmış peri

-E yapmasın o zaman

-Neyi yapmasın?

-Peri değil mi? büyüyü 12’de değil de daha geç bitecek şekilde yapsın.

-Gücü o kadarmış

-Kertenkeleyi at yapabiliyor ama? fareleri uşak yapıyor, buna mı yetmiyor gücü

-He bir tek ona yetmiyormuş! dünyayı patlatacak gücü varmış ama saat 12’yi geçen büyü yapması imkansızmış

-Saçma

-Herkes saçma bi sen akıllısın...

-Ne?

-Yok.. yok bir şey, 12’de dön demiş işte.

8. Gelişimi beklentiler doğrultusunda olmayan çocuk

Evli olan var, bekar olan var, çocuğu olan var, çocuğu olmayan var, benim bu yazdıklarımı evli ve çocuğu olanlar anlayacaklardır, diğerleri de ileride referans olması bakımından saklayabilirler. Bir çıktısını alın ve cüzdanınıza koyun, çünkü çocuğunuz olunca gerek duyacaksınız. Bir kere en başından şunu söyleyeyim çocuk yetiştirme işi yemek yapar gibi kitaba bakarak olmuyor. Yani, 'biraz şundan ekleyeyim, 3 yaşına gelince disiplini basayım, bir tutam ödül/ceza vereyim, tuvalet eğitimini de verdim mi çocuk hazır' demekle olmuyor maalesef. Hele ki çocuğunuz kitaplarda yazan, uzmanların hemfikir olduğu gelişim özelliklerini takip etmiyorsa işiniz çok zor. 

Şimdi adam yazmış; 'bu yaşlarda çocuk iyi yürür ve koşar,' 'tek ayaküstünde denge kurabilir,' 'üç tekerlekli bisiklete binebilir,' 'kapıları açabilir,' 'daire çizebilir,' 'kare ve üçgeni tanır'. Haliyle siz de çocuğunuzdan bunları yapmasını bekliyorsunuz ama olmuyor. Bak 5 yıldır profesyonel olarak çocuk işindeyim daha bir gün olsun çocuğun yaşının gerektirdiği gelişim özelliklerine uygun ilerlediğini görmedim. Adam makas kullanır diyor, bizimkisi makası tutamıyor bile, adam daire çizebilir diyor bizimki karalama yapamıyor, adam çocuk engelleri aşabilir diyor, bizimki yürümekten aciz. Hal böyle olunca “ulan bu çocukta kesin sıkıntı var” demeye başlıyorsun. ama demeyin işte, o kitaplarda yazan gelişim evrelerini birebir gösteren çocuk görmedim ben henüz. 

Hele konu memeden kesme ve tuvalet eğitimi olunca kafayı yememeniz işten bile değil. Yahu adam 'çocuğun kişilik özellikleri tuvalet eğitimi ile yerine oturur' diyor. Yani, 'tuvalet eğitimi o kadar önemli ki çocuğun seri katil mi yoksa bilim adamı mı olacağı buna bağlı' demeye getiriyor. E arkadaşım şimdi sen kaka yapmaya bu kadar değer biçersen ben geriliyorum, çocuk sıçtı mı, sıçacak mı diye kafamda saç kalmıyor. Tamam illaki önemlidir ama her çocuk aynı mı bakalım da, şimdi benim çocuk senin dediğin gibi sıçamadı diye ben 6 ay uyku uyumadım be. 

Çocuğun gelişimi 3 yaşına kadar tamamlanır mı arkadaşım? Adam diyor ki 3 yaşına kadar olan olur, yahu nasıl olan olur? Ben daha ebeveynliğe yeni başlamışım, ne nedir yeni öğreniyorum sen diyorsun ki bana, yaş 3 oldu maalesef gelişim tamamlandı. Dikkat edin ailelerin ilk çocuklarında hep bi sıkıntı var, neden? Çünkü adam ne nedir çözene kadar çocuğun gelişimi tamamlanmış oluyor. Şimdi ilk çocuklar bana kızacak ama benim abim de böyle, hafif terelelli yani. Ama suç bizde değil ki, 3 yaşında gelişim mi tamamlanır arkadaşım? En az 7-8 olması lazım ki bize de zaman kalsın biraz.

Demem o ki çocuk gelişimini yakından takip eden, kitaplardan, internetten anbean izleyen biriyseniz allah size sabır versin. Bunu 7 yıldır ben de yapıyorum ama artık bırakacağım, çünkü farkına vardım ki bizim oğlan yeri geliyor 11 yaş özellikleri gösteriyor, yeri geliyor 2 yaşında çocuğun özelliklerine sahip oluyor. Adam, çocuk tahta bloklardan şekiller yapabilir diyor, bizimki tahtayı kemirmekle meşgul. Bak adam diyor ki; çocuk çok hızlı koşabilir, koşarken yerden bir cismi alabilir. Sanırsın battal gazi at üstünde giderken eğilip yerdeki mızrağı alıyor. Bunu çocukta deneyeyim dedim çocuğun kafası patlıyordu. Yahu bu ne biçim bir gelişim özelliği? Biz çocuğa hızlı koşma diyoruz, bu koşmakla yetinmiyor bir de yerden bir şey alabilir diyor. Niye koşarken yerden bir şey alsın el kadar bebe, diyen yok? Verdiğin akıl bu mu?

Parmak uçlarında koşabilirmiş… eee?

9. Çocuğunun vasat olduğunu fark eden ebeveyn

Org - 100 lira

Şövale+tuval+boya+fırça – 200 lira

Flüt+trampet+mandolin+melodika – 150 lira

Çocuk kitapları – 100 lira

Kostümler – 200 lira

Çocuğunun yeteneksizin kralı olduğunu fark etmek paha biçilemez…

Hep bir yeteneğim olduğuna ve bunun ortaya çıkarılamadığına inandım. Ailemin beni ehil ellere teslim etmediği için bu yeteneğimin güdük kaldığından ve zaman içinde yok olduğundan işkillendim hep. Oysa bugün belki bir virtüözdüm, belki bir ressam ya da çok okunan bir yazardım. Belki balettim kim bilir, ama olmadı işte malın teki olup çıktım. 

İstedim ki aynı şey çocuğumun başına gelmesin, doğumundan itibaren gözlem altında tutayım, yeteneklerini anında keşfedip geliştirilmesi yolunda adımlar atayım. Bunun için yukarıda saydıklarımı ve daha fazlasını alıp yığdım eve. Müzisyen mi olacak, resme mi ilgi duyacak, yazıyla mı iç içe olacak yoksa drama yeteneğini mi gösterecek bizlere diye bugüne kadar uğraştım. 

Kolay değil, 2 yaşında çıktığım bu yolda bugün 5. yılımıza girdik ve ben bisikletini ters çevirip, eliyle tekerleklerini çeviren ve bundan delicesine haz alan çocuğuma baktıkça…

Vasat altı bile olabilir. Oysa ben 7 yaşında ilk konçertosunu yazarsa ne yaparız diye uyku uyuyamıyordum lan, ödülüm bu mu olmalıydı? Bisikletinin cıyaklayan kornasını eline alıp salonun ortasında bağırarak koşan bu çocuk benim mi Allah'ım? Ya cama oturup dışarı su sıkan bu çocuk?

10. Çocuğun her sorusuna mantıklı cevap veren ebeveyn

-Bunu burnuma sokacağım ben

-Hayır Cemcan, nefes almanı engelleyerek oksijen alımını azaltır

-Babaya fırlatıcam o zaman bunu

-H ayır, göz gibi hassas bir organına gelerek yaralanmasına sebep olabilir

-Çatalla bok yicem ben

-Hayır çatal bir yerine batabilir!

Dikkat edin son soruda çocuğun bok yemesinde bir beis görmüyor bu ebeveyn, neden? Çünkü balataları yakmış. Çocuğun sorduğu her soruya mantık biliminin sınırlarını zorlayarak cevap veren, yüzde 99 psikolog yüzü görmüş ebeveyndir bu. Çünkü böyle öneriler genellikle psikologlardan çıkıyor. Sanırım çocuk psikologları meslektaşı olan diğer psikologlara gelecekte potansiyel hasta yaratmak için ebeveynleri olur olmadık işler yapmaya zorluyorlar. Ondan sonra bizim çocuk hiperaktif, hayır senin çocuk çok normalde psikoloğunuz deli bence.

Yahu burnuna zeytin çekirdeği sokan çocuğa 'oksijen satürasyonundan' bahseden ebeveynler yaşıyor bu topraklarda. Be moron, lise öğrencisine anlatsan anlamıyor el kadar bebeye nefes yolundan bahsetmenin alemi ne? Vur eline hafifçe bi tane, 'hııı bi daha görmeyeyim' de bak tekrarı oluyor mu. Ama yok, illaki o tertemiz dimağa satürasyon lafını sokacak iblis. 

Tamam çocuklara saçma sapan şeyler öğretin demiyorum da her sorusuna da mantıklı cevap vermek zorunda değilsiniz. Psikologlar “çocuk bir bireydir, onu öyle görüp ona göre davranın” kavramını ortaya attığından beri ortalık mantık silsilesinden geçilmiyor. Lisede mantık dersi alan başımıza bilinçli ebeveyn kesildi arkadaş. “Neden bok var?” diye soran çocuğa adam sindirim sistemini açıklıyor, yediklerimizin posası işte nedir, ama olur mu mantığını açıklamak zorunda, efendim neymiş sindirim ağızda başlarmış. tuh sana ama  ya. 

-Televizyonda adamlar mı var?

-Hayır evladım, 1934 yılında 'Baird' ilk televizyonu icat ettiğinde….(vay arkadaş!)

11. "Git sen de ona vur!" diye gaz veren ebeveyn

Allah'ım ne bitmez çilem varmış benim. Daha çocuğu yuvaya vereli 1 ay olmadı yaşam koçu gibi oldum, her akşam çocuğu doldurmalar, 'yaparsın sen' diye gazlamalar, el kadar bebeye gardını nasıl alacağını öğretmeler falan derken kendimi sorgulamaya fırsat bulamadım. Oysa biz hümanist, şiddet karşıtı, sevgi dolu bir çocuk yetiştirmek için çıkmıştık bu yola. Daha 4. yaşına yeni girerken kavganın inceliklerini öğretmek, kendisine vurana bir tane de onun vurmasını tembihlemek hiç yoktu planlarımızda. 

Hayatı boyunca hiç ciddi kavgaya karışmamış, kimseye yumruk atmamış olan ben, oğluma aparkatın nasıl çıkarılacağını gösterirken buldum kendimi, bir yandan da el kadar sabiye “gardını düşürme, gardını düşürmee!” diye inliyorum. Gard nedir diye bön bön yüzüme bakıyor yavrum, ben bir hırsla ellerini yüzüne kadar kaldırıp Erşan Kuneri gibi “işte bu, işte bu” diyorum. Ben ne zaman “acı yok!” tadında bir hava yakaladım farkında bile değilim. Ancak bildiğim bir şey var ki demekle olmuyor, görmek, yaşamak lazımmış. 

Baktım çocuk yuvaya gitmemek için yaratıcılığının sınırlarını zorlamaya başladı bir sorun olduğunu hemen anladım. Sorunun kaynağıyla bizzat karşılaşınca da çocuğu kampa alıp büyük gün için hazırlamaya başladım. Bu sefer olacak diye kendimi; asla yılma, yeneceksin, zafer bizim olacak diye sabiyi gazlamaya başladım. Ne annesini görüyor gözüm, ne gardını bile tutmayı beceremeyen sabiyi. O çocuğu yeneceğiz, acımızı çıkaracağız ondan, babasının suratındaki o pis sırıtışı silip atacağız, çok kan dökülecek……

Ben şiddet karşıtı, sevgi dolu bir çocuk yetiştirme iddiasıyla girdim bu çocuk işine. Şimdi bir dövüş makinesi yetiştiriyorum. Bunda beceremedik ama ikincisini sevgi dolu yapacağım… Hele şu gardını düşürmemeyi bir öğrensin her şey çok başka olacak. Bir de midenin yerini öğrenmesi gerek.

12. Çocuğunun yeteneğini keşfetme sürecinde ebeveyn

Ne okula ilk başlama zamanı, ne ergenlik dönemi, ne üniversite, ne başka bir şey, bir ebeveyni çocuğunun yeteneğini keşfetme sürecindeki kadar yoramaz. Yaklaşık 2 yaş civarında başlayan bu süreç ebeveynin çocuğunun bir yeteneğinin olmadığını anladığı ergenlik dönemine kadar sürer. Zaten çocuğun bir yeteneği olsa bile ergenlikte ebeveyn olaydan tamamen kendini sıyırır. 

Şimdi her ebeveyn çocuğunun müziğe yetenekli olduğu yönünde bir algıyla karşı karşıyadır. Sanırsın tüm ana babalar Mozart doğuruyor. Mesela beni ele alalım; çocuğun ilk oyuncakları bir flüt, bir org, bir tuba, bir ksilofon, bir gitar ve bir trampet. Çocuğa seçme şansı vereceğim ya, çağdaş bir ebeveynim ya her tür enstrümanın çocukçasını aldım. Vurmalı, nefesli, yaylı, tuşlu ne varsa topladım. 2 yaşındaki sabinin önüne diziyorum eleman flütü alıp orga vuruyor tubayı alıp leğene atıyor gitarı alıp atçılık oynuyor. Çağdaş ebeveyn bir anda “Mozart senin yaşında ilk konçertosunu bestelemiş duyarsız!” diye bağıran bir orantısıza dönüşüyor. Çocuğun 'bürrrrpşşşttt' şeklindeki nidalarına, 'babanla düzgün konuş!' diye cevap veren bir salağa geçiş yapıyorsunuz. Çocuğa klasik müzik CD'leri dinletiyorsunuz ama o annesiyle Serdar Ortaç şarkısı dinlerken daha çok zevk alıyor. Bundan bir halt olmaz diyorsunuz ki daha yaş 2.

Sonra resim geliyor, nedendir bilinmez bir ebeveyn çocuğunun müziğe ilgisinin olmadığını düşündüğünde ikinci seçenek olarak aklına resim gelir. Hayatında bir resim sergisine gitmemiş birisi oğlunun neden ressam olmasını ister bilemiyorum. Bu kanıya vardıktan sonra gelsin parmak boyaları gitsin pastel boyalar, boyama kitapları. Arkadaşım 3 yaşındaki çocuk daha kalem tutamıyor önüne 'Transformers' boyama kitabını koyunca anlamıyor haliyle. Bir de sürekli olarak başında “oğlum hiç Bumblebee’nin rengi kırmızı olur mu biraz kafanı kullan ya” diyen biri varsa çocuktan hiç verim alamıyorsunuz.

Her ebeveyn çocuğunun güzel sanatlara yeteneği olduğunu düşünür. Dans etsin, resim yapsın, 4 yaşında arya söylesin, 6 yaşında ilk kişisel sergisini açsın, 11 yaşında Londra kraliyet müzik okuluna kabul edilsin ister ama olmuyor. Siz piyano çalsın diye yırtınırken o Omnitrix’in düğmesine basıp ateş topuna dönüşüyor. Siz büyüyünce “bizim evde hep müzik konuşulurdu” desin diye annesiyle derin Chopin tartışmalarına giriyorsunuz o 'flapjack' izleyip eğleniyor. 

Ah şu ebeveynler yeri geliyor mandolin ile melodikayı karıştırıp sizi iyice buhrana sürüklüyor. Çocukları rahat bırakın, yetenek dediğin sadece müzik, resim, sahne sanatları mı? Yetenek insanın kendine yakışanı yapmasıdır. Harika bir final oldu kabul edelim.

Popüler İçerikler

Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
Daron Acemoğlu'nun Atatürk Hakkındaki Yorumlarına Gelen Tepkiler
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!