Bu salonlarda bir film izlemeyebilmek çok farklı bir deneyim olurdu herhalde.
Bu salonlarda bir film izlemeyebilmek çok farklı bir deneyim olurdu herhalde.
Bu sinemada seçeceğiniz filme bağlı olarak, geniş ana salonda, çöl temalı Mısır salonunda ya da Fas tarzı çinilerle dekore edilmiş bir salonda filminizin keyfini çıkarabilirsiniz. Bu muhteşem dekorlara ve ambiyansa rağmen bilet fiyatları oldukça ucuz. Salı günleri 5 $ olan bilet fiyatları haftanın diğer günlerinde ise 7 $. Ayrıca Grand Lake Theatre'ın üzerindeki özel çatı tabelası, türünün en büyüklerinden bir tanesi ve 2.800 ampulden oluşan bu tabela cuma ve cumartesi günleri aydınlatılmakta.
Portekiz'in eski sinemalarının çoğu, son elli yılda apartmanlara, alışveriş merkezlerine ve otellere dönüştürüldü. 24 Şubat 1950'de perdelerini 'The Red Shoes' filmiyle açan bu sinema o zamandan beri hala hizmet vermekte. Şu anda Lizbon Şehir Konseyi tarafından işletilen bu yerdeki en büyük salonu 845 kişi kapasiteli. Modernizm ve Art Deco tarzını bir araya getiren bu mekan sinema deneyimini bir üst noktaya çıkaracak seviyede.
2014'de hizmet vermeye başlayan The Projector Golden Mile Tower'ın 5. katında yer almakta ve armut koltuklarla müşterilere keyifli bir deneyim yaşatmakta. Ayrıca Mavi Oda, Yeşil Oda ve Kırmızı Oda olmak üzere 3 farklı salonda gösterim yapılmakta.
Minimalist bir tasarıma sahip olan Curzon Bloomsbury geçtiğimiz yıllarda İngiliz bir mimar olan Takero Shimazaki tarafından yenilendi. 4K projektörlere ve Dolby Almos ses sitemiyle donatılmış bu mekan eşsiz bir sinema deneyimi sunmakta.
İngiltere'nin batısında bulunan Bath, Roma hamamları ve Gürcü mimarisiyle bilinen bir kent. Burada 2018'de açılmış olan bu mekan, bünyesinde 50 kişi kapasiteli ve son teknolojiyle dizayn edilmiş 4 ayrı salon bulundurmakta. Ayrıca 20 kişilik özel 'yönetmen odasını' istediğiniz bir gösterim için rezerve ettirebilirsiniz.
2016'da Ziegfeld Theater'ın kapanmasıyla beraber New Yorkta kalan beyaz perdeli tek sinema 1948'de açılmış olan Paris Theatre oldu. 571 kişi kapasiteli bu mekan sinemaseverlere nostaljik bir atmosfer sunmakta.
1938'de tek perdeli ve 1.050 koltuklu bir sinema olarak açılan bu mekan bazı sebeplerden dolayı bir zamanlar kapanmıştı fakat el değiştirmesi üzerine 90'larda yenilendi ve genişletildi. Şu anda bünyesinde 8 ayrı gösterim odası bulunan bu sinemada ayrıca ebeveynlerin bebeklerini bebek arabası içerisinde görevlilerin gözetimine bırakabileceği bir 'bebek arabası odası' da var. Bebeği bırakırken ebeveynlere numara verilmekte ve bebeğin ağlamasın durumunda ekranda bu numara belirmekte.
Kopenhag'ın ortasında bulunan bu tarihi sinema salonu 1913'te Noel'in ertesi günü açılmış. Bu mekan bir asırdan fazla süredir zaman zaman Nazi olayları ya da Covid gibi bazı nedenlerden dolayı sekteye uğramış da olsa hala hizmet vermektedir. Bünyesindeki 6 ekran tamamen dijitalleştirilmiş de olsa film izlerken hala o tarihi dokuyu hissetmek mümkün.
Şık aydınlatmaları ve lüks dizaynıyla müşterilere eşsiz bir deneyim yaşatan bu salonda bilet fiyatları 5 sterlin gibi oldukça uygun bir fiyata satılmakta.
Lichtspiele, Münih'in en eski ikinci sinemasıdır. 1977'den beri her hafta 'The Rocky Horror Picture Show' gösterimi yapılmasıyla bilinmektedir ve Guinness Rekorlar Kitabında yer almaktadır.. Mekan duvarlardaki Mona Lisa tabloları, Yunan heykelleri ve yumuşak kırmızı koltuklarıyla seyircilere Dr. Frank-N-Furter'ın beyninin içine girmiş hissi yaratıyor.
Dışı da içi kadar güzel olan bu mekanda 300 kişi kapasiteli ve son derece rahat bir gösterim salonu bulunmakta. Buraya gelirseniz koltuğunuza göz attığınızdan emin olun çünkü her koltukta ünlü bir yönetmenin adını taşıyan bakır bir levha var. Ayrıca Catherine Deneuve'nun tasarımını yaptığı üst kattaki teras barı; deri koltukları parke zemini ve vintage lambaları ile müşterileri süper şık bir Paris dairesindeymişsiniz gibi hissettirmekte.
The Golden Age, Sidney'in Surry Tepeleri'ndeki çarpıcı Paramount binasının bodrum katında yer almaktadır. Bina, 1940 yılında Paramount Pictures'ın ofisleri olarak inşa edildi ve bodrum katında filmlerin ön gösterimleri yapılıyordu. Daha sonraları bu eski oda 60 kişi kapasiteli bir gösterim odasına dönüştürüldü.
Eşsiz bir Mısır tapınağı atmosferine sahip bu mekan sinemaseverleri kendine hayran bırakmakta. Tavanında bok böceği ve güneş patlaması simgeleri bulunan salonu süsleyen alçı kolonlar ise zamanla yerini daha modern bir tasarıma bıraktı. Sanki başka bir dünyaya geçmişsiniz hissini yaratan bu sinema da dünyanın en güzel sinemaları arasında yer almakta.
Plaza Theatre, Atlanta'daki sürekli olarak faaliyet gösteren en eski sinema salonu olmanın yanı sıra şehrin ilk şerit tipi alışveriş merkezinde yer almaktadır. Vintage bilet gişesi, eski film posterlerinden kolaj oluşturulmuş duvar tabloları ve servis edilen Cheerwine'la (oraya özgü vişne aromalı bir soda) sinemaseverlerin sevdiği bir duraktır.
Eskiden National Film Theatre olarak bilinen ve Waterloo Köprüsü'nün altında bulunan 1957'de hizmet vermeye başlamış bu mekan 2007'den beri BFI Southbank olarak bilinmektedir. Yenilenen nehir kıyısındaki barı ve konforlu gösterim salonlarıyla pek çok insanı cezbeden bir mekan.
Barselona'daki bu eşsiz sinema, kırmızı halı ve kadife perdelerden girişteki 'gerçeklik burada biter' yazan tabelaya kadar her küçük ayrıntı sinemaseverlere güzel bir deneyim yaşatmak için tasarlandı. Ayrıca İspanya'nın en büyük ekranlarından biri, mükemmel bir ses sistemi ve kaliteli projektörlerle beraber burada yer almakta.
1914'de açılan bu salon daha önceleri yan tarafta bulunan otelin balo salonuydu. Burası, Florentin Belin tarafından yapılan binanın dış cephesi ve iç tarafta yer alan tavan vitrayıyla sinemaseverlere eşsiz bir deneyim yaşatmakta.
2016'da açılan bu iki perdeli sinema salonu kısa bir sürede şehrin önde gelen sinemalarından biri oldu. Burası; eski tarz ahşap dekorları, beton duvarları ve havalı bir bar kısmıyla müşterilerin beğenisini kısa sürede toplamış bir salon.
1963'de açılmış olan bu mekan 30 yıl boyunca Doğu Almanya'daki film galalarının ana mekanı olmuştu. 600 kişi kapasiteli bu mekan, tarihi dokusu ve şık stiliyle günümüzde hala film izlemek için özel bir yer olmaya devam ediyor.
Alamo Drafthouse Ritz'in kırmızı tabelası yıllar boyunca izleyicileri içerideki filmleri, yerel tiyatroları, komedileri ve canlı müzik etkinliklerini görmeye çağırdı. Alamo Drafthouse, 2007 yılında binayı devraldığında rahat yeni koltuklar, son teknoloji projeksiyon ekipmanları ve kullanışlı masalarla yenileyerek insanları daha da cezbeden bir ortam oluşturdu.
1933'de sinemaya dönüştürülmeden önce kilise olarak kullanılan bu mekan koyu renk ahşap panelleri, kırmızı rahat koltukları ve en büyüğünün 432 kişi kapasiteli olan 4 ayrı gösterim salonuyla hizmet vermektedir.
1913'te neoklasik tarzda inşa edilen bu mekan dünyanın en uzun süredir faaliyet gösteren sinema salonlarından biridir. Altın pervazları, kırmızı rahat koltukları ve göz alıcı tavan resimleriyle sinemaseverlerin yıllardır sevdiği bir salon olmuştur.
1929'dan beri faaliyet gösteren tiyatronun ana gösterim salonu İtalyan ve İspanyol mimari dokunuşlarıyla göz almaktadır. Geçtiğimiz son birkaç on yılda burası Chicago'nun önde gelen sanat evi sinemalarından biri haline gelmiştir.
Burası 'Napoléon' filmi ile açıldığı yıldan beri Fransız entelektüellerinin buluşma yeri olmuştur. Sinemanın yanı sıra diğer sanat alanların da buluşma noktası haline gelen bu mekan, hala çeşitli sergi ve söyleşilere ev sahipliği yapmaktadır.
Birleşik Krallık'ın en kuzeydeki sinemasını ziyaret etmek başlı başına bir macera gibi geliyor insanın kulağına. Her ne kadar odağı içerdeki sinema deneyiminden çekmesi mümkün olmasa da zaman zaman rıhtım kenarındaki pencerelerden fokları ve su samurlarını görmek de mümkündür.
Şık dizaynı, tarihi dokunuşları ve mitolojik duvar resimleriyle ilgileri üzerine toplayan bu mekan pek çok sinema ve sanatseverin uğrak noktası haline gelmiştir. Ayrıca burası, San Jose'deki eski Garden Theatre'dan kurtarılan duvar resimlerine de ev sahipliği yapmaktadır.
Dönemin en iyi tiyatro mimarı George Kenworthy tarafından 1935 yılında inşa edilen bu mekan, birkaç yıl önceki 2.5 milyon dolarlık restorasyon sayesinde daha da göz alıcı hale gelmiştir. Altı farklı gösterim salonu bulunmaktadır, ayrıca her salonun kendine özgü bir renk teması ve dekoru vardır ancak en büyükleri olan 744 kişi kapasiteli Orpheum salonu bu mekanın yıldızı niteliğindedir.
2017 yılında yapılan restorasyonla beraber şehrin en beğenilen sinema noktalarından biri haline gelen bu mekanda 55 kişi kapasiteli bir gösterim salonu bulunmaktadır. Son çıkan filmlerin yanı sıra eski filmlerin gösterimleri de yapılmaktadır.
Künstlerhaus sergi binası içerisinde yer alan Stadtkino, adeta sanatın ve sinemanın buluşma noktasıdır. Ayrıca şehrin en yeni modern sanat galerisi olan Albertina Modern Sanat Müzesi ile aynı binayı paylaşmaktadır.
Riding Mountain Ulusal Parkı'nda yer alan bu sinema ahşap bir kulübe tarzındadır. Sekiz İskandinav tarafından soyulmuş kütükler ve demir destekler kullanılarak 1937'de inşa edilmiş 500 kişi kapasiteli bu sinema, yapımı üzerinden geçen 85 yılın ardından hala hizmet vermektedir. Ayrıca 12K projektör ve kaliteli bir ses sistemiyle sinemaseverlere eşsiz bir sinema deneyimi yaşatmaktadır.
2007'den beri Quentin Tarantino'ya ait olan bu salonda düzenli olarak klasik filmlerin gösterimi yapılmaktadır. Ayrıca her cuma akşamı gece yarısı Tarantino'nun kaleme aldığı veya yönettiği bir filmi izleyebilirsiniz.
Burası Meksiko'nun film ve kültür severlerinin bir araya geldiği bir yerdir. İçeride barlar, kafeler ve restoranlar, gösterim salonları, bir galeri ve lüks bir dondurma salonu bulunmaktadır. Ayrıca dışarıdaki çimenlik alanda ücretsiz açık hava film gösterimleri de yapılmaktadır.
Bir Meksika katedraline benzeyecek şekilde inşa edilmiş olan Castro, gösterişli altın süslemelerle çevrili ekranı ve kubbeli tavandan asılı şık metal avizesi ile 1.400 kişilik bir salonla sinemaseverlere ev sahipliği yapıyor. LGBTQ+ film gösterimleri ve queer yönetmenlere adanmış festivalleri bu mekanı daha da özel kılmaktadır.
Kırmızı koltuklar, perde ve ışıldayan heybetli altın sütunlar ile her gösterim burada görkemli bir olay haline gelmektedir. Buraya sadece bir film izlemek için değil ayrıca tavandaki göz kamaştıran resimlerin altında sinematik tarihinin içinde bir akşam geçirmek için mutlaka gitmelisiniz.
2004'de kapanan bu salon 2017'de yenilenerek tekrar hizmete açıldı. Eskiden İrlanda'nın en büyük sineması olan bu yer şimdilerde en havalı ve popüler olanı. Mozaik döşemeleri, Art-Deco tarzı tırabzanları, elle boyanmış tavanı ve şık avizesiyle oldukça görkemli bir mekan.
1909'da açılmış olan sinema 1930'larda FE Bromige tarafından yenilendi ve Art-Deco tarzında yeniden dizayn edildi. Klasik animasyonlardan yetişkin filmlerine pek çok filmin sergilendiği bu sinemada, son zamanlarda 'indie' ve sanat filmleri oldukça sık sergilenmektedir.
Table Dağı'nın eteklerinde yer alan bu mekan, Güney Afrika'nın en eski 'indie' sinemalarından bir tanesidir. Eski ve ihtişamlı görünümüyle modern teknolojinin birleştiği bu eşsiz yerde film izlemek sinemaseverlere unutulmaz bir deneyim yaşatacaktır.
Nefes kesen iç tasarımı ile sadece film severlerin değil aynı zamanda sanatseverlerin de ilgisini çeken bu mekanda daha önce hiç izlemediğiniz Bollywood filmlerini izlemeniz mümkün. 1.100 kişiden fazla kapasiteye sahip olan mekan tek perdeli bir sinema olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Paris'in Latin Mahallesi'nde dolaşıyorsanız ve öldürmek için birkaç saatiniz varsa Le Champo'ya mutlaka uğramalısınız. Burası, son zamanlarda siyah-beyaz filmlerin özlemini çekenlerin ve Paris romantizminden ufak bir doz almak isteyenlerin uğrak mekanıdır.
Bu tarihi sinema 1923'lere dayanmaktadır ve Madrid'in en eski salonlarından biridir. 1963'de kapanan salon 20 yıl sonra Madrid konseyi tarafından tekrar canlandırılmıştır ve sinemaseverlerin hizmetine sunulmuştur. Ayrıca burası ünlü İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar’ın en sevdiği sinema salonudur.
Peşt tarafında yer alan bu salon mermer sütunları, ahşap koltukları ve altın varaklı tavanıyla tarihi bir dokuya sahip. 5 ayrı gösterim salonu olan bu mekanda dublajsız 'indie' ve sanat filmlerinin gösterimleri yapılmaktadır.
Burası sinema filmlerinin yanı sıra konserlere, tiyatro oyunlarına ve bale gösterilerine de ev sahipliği yapmaktadır. Doğu tarzında dekore edilmiş Civic, Güney yarım küredeki en göze çarpan sinema salonlarından biridir.
Kubbe şeklinde tasarlanmış tavanıyla ilgileri üzerine çeken bu sinema,1963'ten beri hizmet vermektedir. Ayrıca 126 derecelik kavisli ekranı, film deneyimini başka bir boyuta taşımaktadır. Modern sinema projektörlerine sahip olmasının yanı sıra 3 projektörlü düzeneğe sahip olan ender sinemalardan biridir.
1936'da hizmet vermeye başlayan Astor, Melbourne'daki en eski tek ekranlı sinemadır. Dev gösterim salonu 1.600 kişiyi aynı anda ağırlayabilecek kapasitededir. Ayrıca düzenli olarak Harry Potter ve Yıldız Savaşları gibi klasikleşmiş film serilerinin maratonlarına ev sahipliği yapmaktadır.
Guinness Rekorlar Kitabı'na göre dünyanın en küçük sineması olan Cinema Dei Piccoli, 63 kişilik kapasitesiyle var olan en sevimli sinema salonlarından biri olabilir. 1934'te açılan bu yer o zamandan beri Roma çocuklarının favori mekanlarından biri olmuştur.
1911'de 25 dakikalık sessiz film 'Henry VIII'in' gösterimi ile açılmış olan Barok tarzdaki tek ekranlı bu sinema salonu, dünyanın en rahat sinema salonlarından biridir. Salondaki koltuklar o kadar rahattır ki sadece koltuklara oturabilmek için bile ödeme yapmaya razı gelebilirsiniz.
2011 yılında açılan bu salon adeta 'non-fiction' filmlere adanmış bir salondur. Yerel film yapımcılarının ve görsel artistlerin sergilenmesinin yanı sıra bağımsız filmlerin gösterimlerine de yer verilmektedir.
5 farklı gösterim salonu bulunan bu mekanın her salonu birbirinden eşsiz ve göz kamaştırıcıdır. Özellikle 440 kişi kapasiteli 1. salonda yapılan gösterimler, sinemaseverlere unutamayacakları benzersiz bir deneyim yaşatmaktadır.
Bir sinema ve konser salonu olmanın ötesine geçmiş Le Grand Rex, Paris'in en değeri kültürel yerlerinden biridir. En büyüğünün 2.400 seyirciyi ağırlayabildiği yedi ayrı gösterim salonu vardır. Ayrıca bodrum katında da Rex Club isimli bir club yer almaktadır.
Tarihi duvar resimleri ve Art-Deco tarzıyla göz kamaştıran bu mekanda modern dokunuşlara da yer verilmiş. Göz kamaştıran ve sinema deneyimini başka bir boyuta taşıyan bu mekanda en azından 1 kere olsun film izlemek isteyeceksiniz.
Siz bu salonlar arasından en çok hangisinde film izlemek isterdiniz? Yorumlarda bizlerle paylaşmayı unutmayın.