Sanatın Bile Fazlası Zarar! Büyüleyici Bir Sanat Eseri Karşısında İnsanı Kendinden Geçiren Bir Rahatsızlık: Stendhal Sendromu

Görünenin ötesini hayal edebilmek ve onu bir sanat eserine dönüştürüp insanlara bambaşka bir dünyanın kapılarını açmak ne kadar da heyecan verici öyle değil mi? Saf güzelliğe açılan bu kapı insana ancak fayda sağlayabilir ya da biz öyle düşünüyoruz. Ancak her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi sanatın da fazlası insana zararlıymış. İnanmayacaksınız ama fazla kültürden zehirlenmek mümkün. Bu psikolojik fenomen 'Stendhal Sendromu' olarak biliniyor...

Geçtiğimiz cumartesi günü Floransa’nın en ünlü sanat müzelerinden biri olan Uffizi Galerisi’ni gezen bir sanatseverin kalbi, Boticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” tablosuna bakarken durdu.

Bunun sanat zehirlenmesi ile ne alakası var demeyin, çünkü Boticelli'nin tablosu bu kişinin rahatsızlığını tetikleyen şeyin ta kendisiydi! Üstelik Uffizi Galerisi Müdürü Eike Schmidt'e göre bu durum ilk kez başlarına gelmiyordu: 

'Tıbbi bir teşhis koymak benim alanım değil ama son yıllarda galerimizdeki önemli eserlerin önünde çok sayıda kendinden geçme vakası yaşandı.' 

Adını ünlü Fransız yazar Stendhal'dan alan Stendhal Sendromu, çok beğenilen ve tek kelimeyle 'kusursuz' olduğu düşünülen bir sanat eserinin karşısında kişinin kendinden geçmesi olarak tanımlanıyor.

Sendroma Stendhal'in adının verilmesinin sebebi ise kendisinin de zamanında aynı şeylere maruz kalmış olması. Bu sendrom, yukarıda bahsi geçen türde bir sanat eserine maruz kalan kişilerde kalp çarpıntısı, sersemleme, bayılma ve halüsinasyon görme gibi belirtilerin görülmesine sebep oluyor.

Sanatın kalbinin attığı Floransa'da sıklıkla karşılaşılan bu durum, oradakiler için artık şaşırtıcı olmaktan çıkmış. Görünüşe göre Uffizi Galerisi'nde sergilenen Botticelli ve Caravaggio'ya ait eserler insan bünyesinde garip etkiler yaratıyor.

1979 - 1989 yılları arasında Floransa'yı ziyaret eden 100'den fazla kişide aynı semptomlar görülmüş. Tabii, bu durum bilim dünyasının da bir hayli ilgisini çekmiş. 2014 yılında yapılan bir araştırmada Medici Riccardi Sarayı'nı gezmekte olan insanları incelemeye alan bilim insanları, insanların içeri girince yüz kaslarının gevşediğini, gözbebeklerinin küçüldüğünü ve hızlı nefes alıp verdiklerini gözlemlemlemişler.

İnsanların çoğunlukla Floransa'da bu tarz semptomlar göstermesi oldukça enteresan, sizce de öyle değil mi? Stendhal Sendromu'nu tıp literatürüne kazandıran Psikiyatrist Graziella Magherini bu konuya şöyle bir açıklama getirmiş:

'Stendhal Sendromu çoğunlukla Floransa sınırları içerisinde görülüyor çünkü Rönesans dönemine ait sanat eserlerin büyük bir kısmı burada. Ziyaretçiler kısa sürede yüzlerce başyapıtla karşılaşıyorlar. Modern sanatın verdiği mesajı algılayabilen kişi sayısı Rönesans sanatına göre çok daha az ve bu eserler herkese hitap ettiğinden hakkında bilgi sahibi olmasanız bile etkilenmeniz çok normal.'

Gördüğünüz gibi, hayatın kaynağı olan sanatın bile yeri geldi mi insana zararı dokunabiliyor. Gerçi böylesine huşu içinde bir sanat eserini incelerken kendinden geçmek o kadar kötü bir durum mu emin olamadık doğrusu...

Baksanıza, Stendhal Santa Croce Bazilikası'nı gezerken yaşadıklarını nasıl da güzel kelimelere dökmüş:

'Floransa’da olmaktan, o muhteşem insanların mezarında dolaşmaktan dolayı kendimden geçmiştim. Bu yüce güzelliğin düşüncesi beni avuçları içine almıştı. Bir an ilahi hislere gömüldüm. O an her şey ruhuma sahicilikle hitap etmeye başladı. Ah, keşke unutabilsem. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. Hayat gözlerimin önünden çekilmişti. Yürürken yere yuvarlanıp gitmekten korktum.'

Eğer bu konu ilginizi çektiyse 1996 yapımı "The Stendhal Syndrome" filmine bir göz atabilirsiniz. Kendi sendromlarını İtalyanların ağzından dinlemek lazım sonuçta, öyle değil mi?

Film, Stendhal Sendromu'ndan muzdarip bir seri katilin ve onun peşindeki dedektif Anna Manni'nin hikâyesini anlatıyor. İkili arasındaki bu amansız mücadeleye Uffizi Galerisi'nin büyüleyici atmosferi de dahil oluyor, o yüzden ayırdığınız vakte değecek.

Filmi merak edenler için fragmanı şöyle bırakalım 👇

Popüler İçerikler

'Skibidi Bop' Şarkısıyla Dans Ederek Çiftçi Hayatından Milyoner Hayatına Adım Atan 'Göbek Reis' Aslında Kim?
Kızılcık Şerbeti Fatih'e Söven Kadının Televizyonu "Öfke" Uyarısı Verdi!
Ünlü Restorandaki Bir Buçuk Porsiyon Adana Kebabının Hesap Tutarı Dudak Uçuklattı
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
21.12.2018

ben fethiye gizli kentteki dağın içinden şarıl şarıl nehir misali akıp giden berrak mı berrak, buz gibi tatlı suyu görünce bu şekilde olmuştum. Allahım o nasıl bir güzelliktir nasıl bir huzurdur ya anlatamam o an ki gördüğün şey değil kurduğun hayal ve hissettiğin atmosfer ile aşırı heyecanlanıyorsun. heyecan da kalp ritmini hızlandırıyor bu da kalp krizine neden olabiliyor. o sanat galerisinde olsaydım o resmin çizildiği tarihi, çizen kişiyi ve çizen kişinin hayal gücünü hayal edip ben de heyecanlanırdım büyük ihtimal. üstelik rehberler o fotoğrafın hikayesini de anlatıyorlar sana iyice duygu yüklü oluyorsun

21.12.2018

Efenim baktıkları eserler rönesans dönemine ait. Fotoğrafın hikayesi 1824 ile başlar. Eğer müzedeki eserlerin fotoğrafları hakkında konuşuyorsanız, Stendhal bey, müzenin atmosferi ile birlikte eserin insanı içine alıp başka gerçekliğe götürmesinden bahseder. Ama fotoğraf kuramına bakacak olursak bu sendrom fotografik gerçeklik ve izleyiciye etkisi konusu içerisinde yer alır orası ayrı.

22.12.2018

Aklıma The Night of the Generals filminde General Tanz'in sergideki hali geldi.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ