Eşsiz Bir Oyuncu, Yaratıcılığının Doruğunda Bir Senarist, Kusursuz Bir Yönetmen ve Gönül Adamı Uğur Yücel

Avrupa’da yaşasa kült filmlerin aranan ismi olabilecek, Amerika’da yetişse birden fazla Oscar’ı evine götürebilecek, tüm zamanların en başarılı oyuncularından biri olan Uğur Yücel’i anlatıyoruz, toplanın…

Eşine benzerine az rastlanır bir oyuncu, yenilikleriyle yaratıcılığının doruğunda bir senarist, ödülleriyle kendini kanıtlamış kusursuz bir yönetmen ve Anadolu’nun bağrından kopan samimiyet dolu hikayeleriyle gönüllerin adamı Uğur Yücel…

Kabarelerle başladığı oyunculuğa sinemada devam etti ve sadece oyunculukla sınırlı kalmadı: Stand-up yaptı, yönetmenlik ve senaristlikte kendini kanıtladı, film müziklerinde çıtayı arşa çıkardı, gerçek bir gurme olduğunu da gösterdi.

61 yaşındaki Uğur Yücel, doğma büyüme İstanbullu. İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde eğitim alırken tek kişilik oyunlar ve stand-up’lar sahnelemeye başladı. Daha o zamanlardan belli etti nasıl iyi bir sanatçı olacağını… Türkiye’de bir dönem tiyatro denilince akla ilk gelen sahnelerde yer aldı: Kenter Tiyatrosu, Tef Kabare Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Şan Müzikholü… Şüphesiz ki bugünlere gelmesinde konservatuvarın yanı sıra tozunu yuttuğu bu sahnelerin de etkisi vardı. Müzikallerde Sezen Aksu’yla yaptığı paylaşımlar onu müzik konusunda da müthiş bir noktaya getirdi.

Fahriye Abla filmiyle başladığı yolculuğu Teyzem, Milyarder, Selamsız Bandosu gibi kült filmlerle devam etti ancak biz onu en çok Muhsin Bey’deki Ali Nazik rolüyle sevdik.

1987 yapımı Muhsin Bey’de Şener Şen’le adeta karşılıklı döktürdüğü film için Şanlıurfa’ya gidip gözlem yaptı, rolünün hakkını verebilmek için halkın arasına karıştı. Filmde seslendirdiği ‘Evlerinin Önü Boyalı Direk’ şarkısı ve uzun hava halen dimağlarda… Oynarken en zevk aldığı işlerin başında geldiğini söyleyen Uğur Yücel, filmin bu kadar kült olacağını beklemiyordu: “Galiba oynamaktan en zevk aldığım işlerin başındadır. Filmin bu kadar kült hale geleceğini hiç düşünmemiştik. Sinemaya çıktığında seansta iki kişi vardı seyirci olarak. Biri bendim. Köhne sinemalarda yerden jiletle kazınmıştı film.”

Şener Şen’le yolculuğu her daim devam etti elbette, Arabesk filmi de bunun kanıtıydı o dönem için…

Ve kariyerinin belki de patlama noktası olan Aziz Ahmet ile Eşkıya’daki ölümsüz Cumali…

Yapımcısı ve senaristi olduğu Aziz Ahmet dizisinde gösterdiği üstün oyunculuk performansıyla akıllara kazındı. Tüm zamanların en çok izlenen filmlerinden biri olan Eşkıya’da ise yine yeniden Şener Şen’le karşılıklı döktürdü. Yavuz Turgul’un yazıp yönetttiği filmde usta isimlerle yer aldı, final sahnesiyle herkesin tüylerini diken diken etti. 

Şener Şen’le uyuşan kan İkinci Bahar dizisiyle devam etti. İlk sekiz bölümünü çektiği dizinin nasıl bir efsane olacağını gösterdi, 2000 yılında da Balalayka ile Kemal Sunal’ın anısını yaşattı. Karanlıkta Koşanlar, Yazı Tura, Alacakaranlık, Hırsız Polis, Canım Ailem, Aramızda Kalsın, Ejder Kapanı gibi pek çok kült yapıma imzasını attı; Türkiye’de denenmeyen türleri yaratıcılığıyla hem sinemaya hem de televizyona aktardı. Samimiyet dozunu arşa çıkardığı dizilerde babacan rollerle kendini bir kez daha sevdirdi, Laleli’de Bir Azize ve Gemide filmlerinin müziklerini yaptı.

Adana ve Antakya’nın sıcak ortamında çekmeye başladığı yeni dizisi Nefes Nefese ile ekranlara dönmeye hazırlanan Uğur Yücel, yeni bir efsanenin doğacağına işaret ediyor.

Hürriyet gazetesinden Güliz Arslan’a verdiği röportajda masalarından yemek, mutluluk, eğlence fışkıran koca bir aileyi ve bütün güzelliklerin üzerindeki bir kara bulutu anlattığını söylüyor ve ekliyor: “Hayat, hikâyesini güzel anlatacak olanlara verirmiş sürprizleri... Büyük tesadüfleri…” 

İlk bölümde hem yönetmen hem de başrol olarak görev alan Uğur Yücel, oyuncu olarak kendisini beğenmediğini bir kez daha dile getiriyor. Tercihinin yazmak ve yönetmek olduğunu söylerken, samimiyetini de şu sözlerle gözler önüne seriyor: “Oyuncu ilişkileri konusunda şunu söyleyebilirim: Oyunculuktan gelip yönetmenlik yapan ilk insan mıyım neyim memlekette? Kendi yerime koyuyorum oyuncuları. Galiba şefkatle yaklaşıyorum onlara. Çok yalnızdır oyuncu sette. Kedi gibidir; vahşidir, bencildir, korkaktır, sinsidir. Ama başını okşayınca sokuluverir. Bir daha da gitmez. Ama ben kendimi okşayamıyorum çoğunlukla. Hep şüphedeyim.”

Tehlike sinyalleri veren vücudunu dinleyerek kilo veren Uğur Yücel, “Çok zayıflamışsın” cümlesinden bıktığını da samimi bir şekilde dile getiriyor: “Bıktım, keşke zayıflamasaydım.”

İştahının aynı olduğunu ama artık sadece tadına baktığını söylüyor Uğur Yücel: “Hayatımda kilo konusu kadar yorucu bir diyalog yok gibi. ‘Merhaba’ diyen hemen cep telefonuna sarılıp fotoğraf çektirmek istiyor ve ilk lafı, ‘Çok zayıflamışsın’ oluyor. Halbuki son üç yıldır 2002’deki kilomdayım. Üstelik seyircinin çoğu beni şu andaki kilomla biliyor. Hatta daha da zayıftım. Ama karşılaştığım herkes, ‘Çok kilo vermişsin’ diyor. Bıktım. ‘Keşke zayıflamasaydım’ diyorum bazen.”

“Hiçbir şeyi yenemedim; vertigo ve panik atakla yeni tanıştım. Kaymaklı kadayıf…”

Kamera karşısında hiçbir lafını söyleyemeyeceği endişesiyle başlayan performans anksiyetesi kabuslar görmesine yol açsa da belki de onun oyunculuğunu, yönetmenliğini ve senaristliğini besleyen en önemli kanallardan biri… Yıllardır oyunculuk yapmasına rağmen bunu yenemediğini de röportajda şu sözlerle dile getiriyor: “Hiçbir şeyi yenemedim; vertigo ve panik atakla yeni tanıştım. Kaymaklı kadayıf…”

Çocukluğundaki İstanbul’dan da bahsediyor ve kederleniyor: “Ben gezegene yanıyorum en çok…”

Vasatlığın tüm dünyada etkili olduğunu ve her alanda hakim olmasıyla hayatın zarafetini yitirdiğini belirtiyor: “Ben gezegene yanıyorum en çok. Yıllar önce Bill Clinton’ın bir makalesini okumuştum Radikal’de. Kendisine derin saygı duymam ama bu Amerikalılar geleceğe dönük bir şey söyleyince ilgimi çekiyor. Neyse, adam diyordu ki, ‘Gelecek 10 yıl içinde dünyada mediokrasi egemen olacak.’ Yani ortalama. Yani vasatlık. Tüm dünyada bu önermenin gerçekleştiğini görüyoruz. Her alanda vasatlık hakim. O yüzden eskiden söz ederken, ‘Hayat, zarafetini yitirdi’ sözünü tekrarlıyorum. Kaba ve vahşi bir hayatın içinde yuvarlanıyoruz sonsuza doğru.”

Oğlu Can ve babası Sabri Bey’i de anlattığı samimi röportajın devamında teknede yaşadığı hayatı, yaptığı yemekleri, ağırladığı dostlarını ve gelecek planlarını da aktarıyor.

Yaratıcılığı, ince elemesi ve sık dokumasıyla gelen başarısı ve mütevazılığı pek çok ödül getirdi elbette ama işin bir sırrı daha var: Derya Alabora…

Ulusal ve uluslararası pek çok festivalde ödül kazandı ve bu yolculuğuna 1983 yılından bu yana başarılı ve etkileyici tarzıyla hepimizi kendisine hayran bırakan Derya Alabora eşlik ediyor. 1985 yılında doğan oğulları Can ise yönetmenlik yaparak ‘armudun gerçekten de dibine düştüğünü’ gösteriyor.  

35 yıllık evliliklerinin sırrını da şöyle aktarıyor Derya Alabora: “31 yıl evli kalmanın sırrı yok herhalde. Herkesin işi gücü olduğu için olabilir, farklı şeyler yaşıyoruz. İlişkide birbirini baskı altına almamak, sıkmamak önemli. İki insan sevgili, karı-koca olduğu an birbirini engellemek üzerine kuruyorlar her şeyi. Birbirine saygı-sevgi besleyip, güvendiğin zaman her şey daha güzel olur. Biz çok severek evlendik. Ama tabii ki yıllar geçtikçe, bu sevgi evriliyor daha farklı boyutlarda filizlenip büyüyor. Sevmek ve sevilmek çok önemli, her zaman için sevgidir ilişkileri devam ettiren.”

Derya Alabora için yazdığı satırlar da bunu kanıtlar nitelikte…

...

Başından fışkıran deli kızıl saçları, çilleri... Güzel sevda... Suskunluğunun altında şelaleler akan tutkulu aşık delişmen kızlar gibiydi. Anne olduktan sonra da durup oturmadı aslında. Sülalede Selanikli bir deli büyükanne olmalı ki bu kızı anlayalım. Varmış da zaten. Öte yandan yemiş bitirmiş bir olgunluk… 

Yakınındayken özlenen kadındı. Bende benim de bilmediğim, bilip de görmediğim, savurup attığım her duyguya, yırtılmış her kağıt parçasına hayranlıkla baktı. Aşığına bakar gibi

Kekik kokulu adaların rüzgarlı tepelerinde başını bağrıma yaslarken yüreğimin titrediği gencecik çilli kırmızının aşk üzerine yazdığımda koyu bir ilhamla yeri baki. Canımın ta içi oğluma her sarıldığımda ciğerime dolan bahar kokusunda da. 

Bir yerlere kaybolursam ruhum dolu, oğluma ilelebet hasret, ona minnet ve şükranla giderim bu dünyadan. Hırçın Kız’a...

“Monitörden kendi oyunlarıma bir yönetmen olarak bakıp, ‘Beceriksiz herif!’ diye bağırıyorum. Bu en hafifi. Kendim kadar kimseyi hırpalamadım şu hayatta…”

Bu sözleri söyleyecek kadar da mütevazı bir insan olan, sanatçı kişiliğiyle şapka çıkartan ve tarzıyla hayran bırakan Uğur Yücel’i ayakta alkışlıyoruz. İyi ki varsın Uğur abi, iyi ki seni tanıyoruz.

Popüler İçerikler

Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
YORUMLAR
30.07.2018

Bize bunlarla gelin artik ya süper olmuş valla.

30.07.2018

İçerik eyvallah da ben konuya giriş kısmına takıldım. Avrupa'da ya da Amerika'da olmamış Türkiye'de doğmuş büyümüş yetişmiş. En de iyisi olmuş en de güzeli olmuş. Biz de isteyince başarıyoruz bırakalım artık bu yaklaşımları yahu. Uğur abimizin oyunculuğunu da pek severim. İyi ki burda olmuş.

31.07.2018

uğur yücel, bence az iş yaptı çok daha fazlasının içinde olabilir o tadı bize sunabilirdi. ama seçiciydi muhtemelen hatta bir dönem uzaktı bu işlere ama süper oyuncudur vesselam.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ