Lilac Bush, 1889, Vincent van Gogh
Tercihlerini yapmadan önce denekler iki gruba ayrıldı. İlki, düşünmeden yanıt veren bir gruptu. Bunlardan 1’den 9’a kadar resimlere puan vermesi istendi. İkinci grubun ise daha zor görevi bir vardı posterlere puan vermeden önce resimleri neden sevdikleri ya da sevmedikleri hakkında sorular soruldu. Deneyin sonunda denekler seçtikleri resimleri eve götürdüler.
İki gruptaki kadınlar çok farklı tercihler yapmışlardı. Düşünmeden yanıt verenlerin %95’i ya Monet ya da Van Gogh’u seçti. Tercihleri içgüdüsel olarak güzel sanatlardan yanaydı. Fakat kararları hakkında düşünen denekler ilkin tablolar ile komik kedi posterler arasında neredeyse ikiye bölündüler. Wilson şöyle yazıyor:
“Çoğu insan Monet’in tablosuna baktığında genellikle olumlu bir tepki verir. Fakat neden böyle hissettikleri hakkında düşünmeleri istendiğinde, akla gelen ve dile getirmesi en kolay olan şey renklerden bazılarının çok hoş olmadığı ve seçilen konunun (kuru ot yığını) sıkıcı olduğu olabilir. Böylece ikinci gruptaki denekler tercihlerini komik kedi posterlerinden yana kullandılar. Zira bu posterler en azından açıklama gerektirmiyor.”
Wilson daha sonra bu kadınlara uğrayıp kararlarının hakkında pişman olup olmadıklarını sordu. Düşünmeden yanıt veren grubun üyeleri tercihlerinden çok daha memnunlardı. Düşünüp de kedi posteri seçenler %75 seçimlerinden dolayı pişmanlık duyuyorlardı. Sanat eserini seçtiği için pişmanlık duyan hiçbir üye yoktu. Sonuç olarak duygularına kulak veren kadınlar, akıl yürütme güçlerine güvenen kadınlardan çok daha iyi kararlar almışlardı. İnsanlar hangi resmi istedikleri hakkında ne kadar düşünürlerse, düşünceleri de o kadar yanlış yönlendirici oluyordu. Kişinin kendini tahlil etmesi öz farkındalığının azalmasına yol açıyordu. (Jonah Lehrer. Karar Anı. s.154)
Aslında bu deney duygusal seçim ile bilinçli seçimi karşılaştırmak amaçlıydı. Lakin bu deney hem düzeneğinin resim olması hem de sonuç olarak tamda benim yorumumla örtüşüyor.
Özetle deneyde ortaya çıkan sonuç şudur: Birinci gruptakiler daha sevimli olan kedi resimlerine rağmen tercihlerini sanat eserinden yana kullandılar. İkinci gruptakiler resmi neden sevdiklerini açıklama zorundaydılar. Ne var ki eserler natürel (doğayı kopya) değil, modern tarzda yapılmıştı. Açıklama şartı yüzünden sanat olduğunu bilseler de eserlerin içeriğini yani renkleri, formları, desenleri ile ilgili bir bilgileri olmayanlar bir açılama yapamadıkları için mecburen tercihlerini kedi resimlerinden yana kullanmışlar. Oysa ilk gruptakilere açıklama şartı getirilmediği için tercihlerini doğrudan sanattan yana kullanabildiler. Söylediğim gibi bu sonuç benim “insan zihninde, sanat güzeldir, bir şey sanatsa beğenilir algısı vardır ve bu asla değişmez” yorumuma güzel bir örnektir. Kısaca sanat, insan zihninde pozitif bir stereotiptir (klişe, basmakalıp düşünce).
Sanatın insan zihnindeki ünik, biricik olan algısı ve statüsü sadece güzel ve estetik olmasından dolayı değildir. Kökeni çok derinlerde dilin, iletişimin, başlangıcı hatta jestler kullanma dönemlerine dayanır. Dolayısıyla sanat, daha çok insan bilinçaltının kendini ifade aracıdır ve psikanalitik izahları vardır.
Hiç düşündünüz mü? İnsanlar kendileri tual boya gibi sanatsal malzemeler alıp renk ve çizgilerle kendi bilinçaltı dışavurumunu ortaya koyabilecekken, neden başkasının dışa vurumu olan esere yüz binlerce, milyonlarca dolar para öder? Nedeni diğer yapıt sanat eserdir. Zira insanlar kendilerine kolayca yapabileceği bir şeyler için başkasına büyük para ödemezler. Bu da gösteriyor ki sanat çok ciddi bir iştir. Sanat dünyasındaki ilginçliklere “Sanat nedir, ne değildir?” ekseninde bu köşede devam edeceğim.
Instagram
X
Facebook
Linkedln
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.