Sanat Ne Anlatır? "6 Gizemli Yapıt ve Öyküleri" - 4

Leonardo Da Vinci - Erminli Kadın (Entrikalar Dünyası)

Eğer Mona Lisa olmasaydı şüphesiz onun yerini alacak yegane portre Erminli Kadın adlı bu eşsiz eser olabilirdi.

Mona Lisa'nın en büyük rakibi olabilecek çalışmamız, Da Vinci'nin ustalığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bu resmin Mona Lisa'ya oranda daha az bilinir olmasının nedeni sanırım bu güzel kadının kimliğini biliyor oluşumuz olabilir. Bildiğiniz üzere Mona Lisa en son Da Vinci'nin kendisiydi sonra Annesi yaptılar (!) Yarın kız kardeşi olduğu ortaya çıkarsa şaşırmamak gerekiyor.

Resimdeki kadının adı Cecila Gallerini'dir. İnanması güç ancak sanatçımıza model olduğu sırada henüz 16 yaşındaydı. Cecila'nın aslında oldukça zor bir hayatı olduğunu biliyoruz. Ve kucağındaki bir tür gelincik olan Ermin aslında bize pek çok şey anlatmaktadır.

Da Vinci'ye model olmayı başarmışsa herhalde oldukça önemli bir ailenin kızıymış diyebilirsiniz ancak değil. Orta halli bir ailenin kültürlü ve eğitimli bir kızı olduğu biliniyor.  Genç yaşında nişanlanan Cecila'nın hayatı bu resminde siparişini veren ilk Milano Dükü ile kesişince tamamen değiştiğini dile getirebiliriz.

Milano Dükü ile tanıştıktan sonra nişanını atıyor. Nede olsa Dük henüz bekar ve saraya girmesi an meselesi. Dükün resmen metresi haline gelmeye başlıyor. Oldukça alımlı olan Cecila edebiyat ve müzikle de ilgilendiğinden Dükün sarayına taşınıyor ve adeta gözdesi haline geliyor. (Planı gerçekleşmişe benziyor) Sarayda yaşamaya başlayan Cecila için hayat ne kadarda güzel ? Artık tek bir hedefi kaldı Dük ile birlikteliğini resmileştirmek.

Ancak Cecila 1591 de bir oğul evlat dünyaya getirdikten sonra işler maalesef değişiyor. Dük onunla değil başka biri ile nişanlanıyor. Doğal olarak artık sarayın gözdesi olmadığından oradan ayrılmak zorunda kalıyor. Ve anlaşılan kucağında evladı ile eski nişanlısına dönebilmesi de pek söz konusu değil.

Resimde o hayvanın ne işi var diye soracak olursanız nedeni, o gelincik türünün yalnızca kışın beyaz renge bürünmesidir. Cecila'nın oldukça temiz bir kız olduğunu simgeleştiriyor. Bildiğiniz üzere beyaz lekesizlik ve saflığın simgesidir...

Frida Kahlo - İki Frida ( Bir trafik kazasının getirdikleri)

Filmlerinden hakkında çıkan sık sık makalelerden artık onun kim olduğunu çok iyi biliyoruz. Yaşamın gerçek anlamdaki acılarına karşı sanat ile mücadele eden devrimci ruhlu Frida.

Her şey 6 yaşında başlıyor.

Frida kendisini bacağından eden çocuk felci ile mücadele içerisinde. Ancak bu ağır hastalık onun öğrenme ve bilgilenme arzusuna engel olmamış ve kendisini yetiştirmeyi başarmıştır. İyi bir eğitim almıştır.

Ancak tarihler 17 Eylülün 1925,

Öğleden sonra okuldan dönen henüz 19 yaşındaki Frida, korkunç bir kazanın kurbanı oluyor. Bindiği otobüsün tramvay ile çarpışması sonucunda çok kişi yaşamını yitiriyor. Frida hayatta kalıyor, ancak tramvayın demirlerinden biri Frida'nın sol kalçasından girerek leğen kemiğinden çıkıyor.

İşte bu gün Frida için korseli, Omurgalarının eklemlerinin dinmeyen sancıları, hastanelerin doktorların başından eksik olmayacağı günlerin başlangıcını oluşturuyordu. 

Tam 32 defa ameliyat olacak, ve çocuk felci yüzünden ağrıları dinmeyen bacağı kangren nedeni ile kesilecekti. Bu sancılı süreci bir nebze dindirmesine vesile olan yegane şey ise resim yapmaktı. Frida yatağından henüz kalkamadığından dolayı tavandan aşağı doğru sarkıtılan aynalar tuvaller sayesinde sancılarını boya ile harmanlayarak işlemeye başlayacaktı.

Fırtınalı aşkları anarşist ruhundan ise başka bir çalışmasında söz edeyim. 

Sanatçımızın resmine dönecek olursak, 

Frida 2 yıl kalacağı hastaneye yatmadan önce yalnızca bir Frida Kahlo idi. Ancak hastaneden taburcu olduğunda o artık onlarca resme imza atmış bir ressamdı. Yani iki Frida vardı artık onun için. Acılarından yeşeren sanatçı bir ruhtu bu. Çektiği sancılarının sıkıntılarının orada kaldığı sıradaki yalnızlığının doğurduğu bir Frida idi bu. Resimde görüyoruz ki kıyafetleri giydikleri renkleri değişmiş. Ancak halen aynı kalbi taşıdıklarını anlamamızı istiyor gibi Frida...

J.M.W Turner - Atını Süren Ölüm (Psikolojik Savaşı Resimle Yenmek)

İngiliz Romantik akımının sıradışı ressamı William Turner hakkında daha önce şurada bahsetmiştim (http://onedio.com/haber/sahiplerinin-kariyerlerini-mahveden-buyuk-sanat-eserleri-227723)

Turner yapıtlarında yırtılan gökyüzü, kozmik çarpışmaları tarih ile harmanlayan fırtınalı duyguları en iyi yansıtabilen ender sanatçılar arasındadır. O tırnakları parmakları ile fırça yada ıspatula ile yapılması imkansız etkiler yaratmayı başarmış ve İngiltere'nin gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından biri olduğu dile getirilmiştir. Bu doğru bir tanımdır.

Turner'ı renkli İngiliz partilerinde burjuva eğlencelerinde görmemiz söz konusu bile olamazdı. Aslına bakarsanız o dönemde kendisini görseniz bir sanatçıdan ziyade sıradan bir işçi görürdünüz. Asla tırnaklarının içini dolduran boyayı temizlemez üstüne başına pek dikkat etmeyi sevmezdi. İnsanlara göstermek istediği yegane şey şüphesiz yalnızca sanatıydı.

Ömrünü beraber yaşadığı babası ile geçiren sanatçımız, babası öldükten sonra yalnızlaştı. Az dostu vardı. Genel olarak sağlıklı bir yaşam sürmesine karşın, bir anda yatağa düştü. Bu fiziksel değil ruhsal bir hastalıktı.

Ölümü düşünür olmuştu ? Sürekli kabuslar görüyor konsantre olmasına izin vermiyordu. Ölüm neydi ? Kimdi ? Ve kendisinden ne istiyor olabilirdi ?

Bir keresinde- Rüyamda korkunç bir atı dört nala üzerime doğru süren bir adam gördüm. Ve at sürücüsünün adı ölümdü demiştir. Ancak Turner nazik ve çıt kırıldım bir Romantik değildi. Gördüklerini tuvaline yansıtarak ondan kurtulmayı başarmıştır. Resimde aslında Turner'in rüyasında bahsettiği şeyi görüyoruz. Ve ilginç bir şekilde bu resimden sonra Turner eski sağlığına geri kavuşmuştur.

Otto Dix - Sylvia Von Harden Portresi (Nerede Garip Tip Var Otto Orada)

Otto Dix 1. Dünya Savaşında Alman Ordusuna katılıp topçu sınıfında görev yapmış, oldukça etkileyici çalışmalara imzasını atmış bir sanatçıdır.

Oldukça ilginç bir yaşam sürmüştür. Savaş sırasında pek çok kez vurulmuş ancak ölmemiştir. Defalarca ağır yara aldığı bilinir. İlk defa Tank'ın kullanıldığı Fransa topraklarında geçen Somme Muhaberesine katılmıştır. Rusya cephesinde ve batı cephelerinde savaşa katılmıştır. Üstelik savaş bittiğinde de madalya ile ödüllendirilmiştir.

Şüphesiz savaşı sevdiğinden dolayı değil, şartlar bunu gerektirdiği için cepheden cepheye sürülmüştür. Çünkü savaştan döndükten sonra bir daha eskisi gibi bir insan olmadığını dile getirmiştir. Yaşadıkları travmatik etkilere neden oldu ve tam bir kabusun içindeydim dedi. Ve sanatı uzunca süre yaşadığı savaş deneyimlerinin etkisinde kalmıştır. Ve hiciv dolu resimlere imza attığından Nazi'lerle başı belaya girmiş ve uzunca süre hiciv dolu resimler yapmama şartına bağlı olarak resim yapabileceği izni verilmiştir.

Aradan geçen uzun zamanın ardından bir gün Otto Dix sokakta tesadüfen karşılaştığı Gazeteci Sylvia Von Harden'in yanına gider. Genel olarak ilginç tipinden çok etkilenen Otto daha tanışmaya fırsat bırakmadan,

-Sizin mutlaka resminizi yapmalıyım deyi verir. Kesinlikle yapmalıyım diye de diretir.

Şaşıran Von Harden'in durumu anlamış olacak ki,

-Cansız ve boş bakan gözlerimi, kısa bacaklarıma bağlı kocaman ayaklarımı. Kocaman kulaklarımı ve ellerimi, Kocaman burnumu ve ince biçimsiz dudaklarımı mı tuvalinize taşıyacaksınız ? Bu resmi görenlere korku salmak olmaz mı ?

-Çok güzel özetlediniz fiziksel görünüşünüzü. Ancak bu bedenin içinde gizli, kocaman bir devri anlatan ruhu tuval dökmeme izin vermelisiniz.

Ve anlaşılan Van Harden bu yanıtla ikna olacak ki bu ölümsüz yapıtın ortaya çıkmasına izin vermiştir. Ve sanatçımız ile uzun soluklu bir arkadaşlık yaşamıştır.

Osman Hamdi Bey - Kaplumbağa Terbiyecisi (Aslında asıl adı Kaplumbağalar Ve Adamdır)

İşte sonunda genç bir sanatçı adayı olarak beni en çok korkutan ve hayranlık uyandıran yegane Türk sanatçılarımızdan birinin kapısını çalmış bulunuyoruz. Şuanda Pera Müzesi'nde bulunan bu çalışma kendi ülkemde olduğundan dolayı mutluluk duyuyorum. Ne zaman İstanbul'a gitsem mutlaka ziyaret ettiğim, gizlice hatırını sorduğum yaşlı amcamız acaba bize neler anlatmaktadır ?

Aslında şuanda gördüğünüz çalışma ilk Kaplumbağa Terbiyecisidir. Çünkü sanatçımız bu çalışmayı 1906 ve 1907 yılında iki farklı versiyonunu yapmıştır. Osman Hamdi Bey'in ülkemizin sanat ve arkeoloji alanındaki ilk devrimlerini az çok herkes artık biliyordur.

Fransa'da eğitim almak için gittiği Jean Leon Gerome hakkında daha önce şurada bahsetmiştim (http://onedio.com/haber/sanat-ne-anlatir-buyuk-ustalarin-6-gizemli-yapiti-ve-oykuleri-240517)

Peki ama bu resim neyi ifade etmektedir ? Ne için adı da bir gariptir ? Kim bilir kaç kişi acaba Kaplumbağayı eğitmeye dayalı bir meslek mi var diye kendisine sormuştur ?

Oryantalist bir ressam olan Osman Hamdi Bey oldukça ince detaylarla Bursa Yeşil Caminin üst katında pencerenin dibinde neden bu iki canlıyı bir araya getirmiş olabilir ?

Bu konuda pek çok fikir ve tartışma ortaya atılmıştır.

Bunlardan ilki oradaki kişinin Osman Hamdi bey olduğunu ve kaplumbağaların ise, sanat alanında yaptığı yeniliklerin hemen kabul görmemesi nedeni ile eğitmeye çalıştığı kitle olduğu dile getirilmektedir. Çağdaşlaşmaya çalışan bir bilgenin mücadelesini konu aldığı yönünde düşünceler vardır. Bununla paralel olarak yapmak istediklerinin oluşması için gereken sabrı hicvettiği düşünülmektedir. Bu bakış açısı ile pek çok sebep dile getirilmesi de söz konusudur.

Bir diğer fikre göre ise, bu resmin fikri Osman Hamdi Bey'e ait değildir. 1869 da yayımlanan derginin sayfasında yer alan, Charmeur de tortues adlı gravür bu savın ortaya atılmasının nedenidir,

http://i.hizliresim.com/66d47E.jpg

Fransa da bu çalışma ile karşılaştığı ve ülkesine döndüğünde ise farklı bir bakış açısı ile ele aldığı düşünülmektedir. Ancak her ne olursa olsun ülkemizin en değerli yapıtlarından biri olan bu eseri, basitçe bir kopya olarak dile getirmek, sanat tarihine uzaklığının bir göstergesidir.

Elbette sanatçılar bir birleri ile etkileşime geçecek ve bir adım öteye geçmenin yollarını arayıp bulacaklardır. Hakkında oldukça fazla tartışmaya neden olan bu eserin belki de en iyi yanı budur.

Bize bir şeyler sormaya yöneltmektedir. Her şeyi hazır bir şekilde önümüze koymamıştır. Belki de izleyicisinden bir şeyler beklemektedir.

Sahi bu resim ne anlatıyor olabilir ?

Narcisse Guerin - Morpheus ve İris

Guerin Neo-Klasizm yani yeni klasizmin en önemli ustalarından biridir.

Daha önce bahsettiğim Delacroix gibi usta sanatçılarında hocalığını yapmıştır. Burslu kazandığı French Academyden yönetici olarak ayrılmak nihayetinde kolay bir iş değildir.

Ele aldığı bu mitolojik konuda sere serpe uzanan kişi, uyku tanrısı Hypnos'un (hipnotize etmek kelimesi evet buradan geliyor) oğlu düşler tanrısı Morpheus'tur. 

Rüyalarınıza giren kişi aslında bu adamdır. Çünkü Morpheus'un insanların rüyasına insan olarak girmekte ve insani unsurlarla ilgilenmektedir. Diğer kardeşleri ise rüyadaki hayvan ve objelerden sorumludurlar. Genellikle fantastik olabilecek rüyaları Morpheus ve kardeşlerinin organize ürünleri diyebiliriz.

Bulutların arasından çıkıp gelen kişi ise iris'tir. Gökkuşağı ile sembolize edilen İris gök ile yer arasında haberleşmeyi sağlamaktadır. Genel olarak Zeus'un mutlu ve güzel haberlerini hep İris taşımaktadır. Bazen mesajları rüya yolu ile de iletmektedir.

İşte tamda burada bu çalışmanın ne anlattığını anlayabiliriz. Muhtemelen İris güzel bir haberi birilerinin rüyasına yollasın diye Morpheus'un kapısını çalmıştır.

Belki de sizin kim bilir ?

Popüler İçerikler

İzmir'de 5 Küçük Kardeşi Öldüren Yangında Acı Detay: Kapıyı Kilitleyerek Giden Annenin İfadesi Ortaya Çıktı!
Yasa Dışı Bahis Reklamı Soruşturması Noktalandı: Galatasaray'a Takipsizlik
Rasim Ozan Kütahyalı’dan Atatürk Sözleri: “Şeytan Taşlamakla Anıtkabir'de Yapılanlar Benzer Eylemler”