Sanat, tarih boyunca insanoğlunun kendini ifade etmesinin bir yolu olmuştur. İlk insanlardan bu güne kişiler duygularını, düşüncelerini, olaylara bakış açılarını hep sanat yoluyla aktarmıştır. Mağara duvarlarına resimler çizen insanlardan bu yana sanat, yaşamın vazgeçilmez bir öğesi olmuştur.
Sanat, insanın çevresiyle etkileşim içinde olmasını, etrafında olan bitene daha duyarlı olmasını, özgür düşünebilmesini ve kendini özgürce ifade etmesini sağlar. Güzele ulaşmanın en etkinli yolu sanattır. Sanat yaşamı güzelleştirir, insana ve çevresine değer katar. Kişilere ve toplumlara bambaşka bir bakış açısı sağlar. Bu nedenledir ki Ata’mız “Sanatı olmayan bir ulusun can damarlarından biri kopmuş demektir” demiştir.
Anadolu insanı da bin yıldır sanatla iç içe yaşamıştır. Derdini, hüznünü, neşesini, umudunu türkülerle dillendirmiş, kilimlere dokumuş, evinin duvarlarına, tavanlarına, ahşaba nakış nakış işlemiş, kendinden sonrakilere bu yolla aktarmıştır. Anadolu insanı bin yıldır güzeli aramış, güzeli görmüş ve ona değer vermiştir. Bu nedenle duyarlılığını, çevreye ve insana saygısını yitirmemiş, doğallığından ve güzelliğinden bir şey kaybetmemiştir.
Peki, ne oldu da aynı Anadolu insanı şimdi bencilliğe, saygısızlığa, duyarsızlığa, yozlaşmaya doğru yönelmeye başladı. Bunun pek çok sebebi var elbet. Ancak bu sebeplerin en büyüğü sanattan uzaklaşmaktır. Ozanlarımız şiir söylemeyi, genç kızlarımız nakış işlemeyi, âşıklarımız türkü söylemeyi bıraktı nicedir. Çocuklarımız müzik bile olmayan, etrafa lanetler, küfürler yağdıran tuhaf şarkıları dinliyor. İnsanlarımızın hayatı bir tek ressamın eserini görmeden geçiyor. Önceleri her biri bir sanat harikası olan evlerimizin yerini şimdi dümdüz beton duvarlar alıyor. Her ilmeği bin emekle, umutla dokunan halıların yerinde yeller esiyor. İnsanlar Karagöz’ün, Hacivat’ın adını hiç öğrenmeden yaşıyor. Tiyatro çoktandır çıkmış hayatımızdan. Onun yerine her akşam televizyon karşısında ruhsuz, duygusuz diziler izleniyor sinema filmleri bile değil. Kısaca sanat toplum hayatımızdan yavaş yavaş çekilip yok oluyor.
Sanat, yaşamımızdan böyle uzaklaştıkça biz de birbirimizden, bizi biz yapan değerlerden, en önemlisi insanlığımızdan uzaklaşıyoruz. Sanat olmayınca sevgi, saygı, hoşgörü gibi kavramlar da giderek uzaklaşıyor bizden. Çünkü sanat güzeli, iyiyi, doğruyu arayışıdır insanın. Onun yerini doldurabilecek başka herhangi bir şey yoktur. Sanat olmayan bir hayat kupkuru, yararsız bir hayattır.
Peki, biz öğretmenler bu konuda neler yapabiliriz? Sanat, toplum yaşamımızdan sökülüp atılırken buna nasıl engel olabiliriz?
Görsel Sanatlar derslerini boyama, kesme, yapıştırma, belli bir müfredatı yetiştirme saatleri gibi görmekten vazgeçerek işe başlayabiliriz. Görsel sanatlar derslerinde öğrencilerimize hem ülkemizden hem de dünyadan sanat eserlerini tanıtabiliriz. Bu konuda yapılabilecek çok basit bir etkinlik sanat eseri inceleme çalışmalarıdır. Her ders için seçilen bir sanatçı öğrencilere tanıtılarak eserlerinden örnekler gösterilebilir. Sanatçı ve eserler seçilirken o haftanın kazanımına uygun seçimler çok kolaylıkla yapılabilir. Eser tanıtma aşamasında çocuklara “Bu eserde neler görüyorsun?”, “Hangi renkleri görüyorsun?”, “Bu eserde en hoşuna giden bölüm neresi?” gibi basit sorular sorularak çocuklar kaç yaşında olursa olsun gördükleri eser hakkında konuşmaları sağlanabilir. Burada amaç çocukları sanat eleştirmeni yapmak değil sadece sanata dikkatlerini çekebilmek ve belli bir farkındalık yaratmaktır. Daha sonra sanatçının seçilen eserlerinden birinin benzerini yapma çalışmaları yaptırılabilir. Bir öğrenci okul yaşamı boyunca birkaç sanatçıyı bu şekilde tanıyıp incelese onun hayatında pek çok şey değişecektir.
Müzik derslerimiz de sanat eğitimi açısından önemli bir fırsattır. Bu derslerde de çocuklara kaliteli müziği ve müzisyenleri tanıtarak işe başlayabiliriz. Hem Türk hem yabancı çok değerli müzisyenler gelip geçmişken insanlık tarihinden bizim çocuklarımızın sadece birkaç pop ya da arabesk şarkıcısını tanıması, en basitinden Dede Efendi’yi Münir Nurettin Selçuk’u, Mevlana’yı, Âşık Veysel’i bilmiyor olması büyük bir kayıptır.
Şiiri ve edebiyatın diğer dallarını çocuklarımızın yaşamına sokmak da sanıldığından daha kolaydır. Örneğin her hafta için yerli ya da yabancı seçilen bir şairi çocuklarımıza tanıtmak için panolarımızın birinde bir köşe ayırabiliriz. Burada hem şairi tanıtıp hem de şiirlerinden çocuklarımızın yaş ve gelişim düzeyine uygun örnekleri sergileyebiliriz. Şiir dinletileri yapabiliriz. Seçtiğimiz önemli edebi eserleri çocuklarımızla birlikte okuyabilir, eleştirebilir, üzerine konuşabiliriz.
Kısaca çocuklarımıza sanatı tanıtmak sanıldığı kadar zor da değildir. Sanatla iç içe olmaya alışan çocuklarımızın hem davranışlarında hem de akademik başarılarında önemli gelişmeler olacaktır. En basitinden okul panosuna asılmış bir resmi tutup yırtmak yerine ona bakmayı öğreneceklerdir.
Sanattan uzak bir toplum olmaya devam ettikçe sosyal sorunlarımız çözülmek bir yana büyüyerek artmaya devam edecektir. Öğrencilerimize herhangi bir derste saygı, sevgi, hoşgörü gibi kavramları istediğimiz kadar anlatalım onları sanattan bu şekilde uzak tutmaya devam edersek bu kavramlar testlerde soru çıkarsa doğru bilinen ancak asla hayata geçmeyen kavramlar olmaya devam edecektir. Bu nedenle sanat derslerimiz bir an önce öğrencileri güzel sanatların her alanıyla tanıştıracak bir yapıya kavuşturulmalı, ders saatleri arttırılmalı bunlar yapılıncaya kadar da özellikle sınıf öğretmenleri her fırsatta sanatı çocukların yaşamına sokmaya çalışmalıdır.
Narsanat.com