Salgın Kabusu Her Dönem Vardı! Osmanlı'da Hangi Salgınlar Görüldü ve Bu Salgınlarla Nasıl Mücadele Edildi?

Yaşanan Koronavirüs salgını tüm dünyanın gündemini meşgul ediyor. Tüm dünyada hem toplum olarak hem de bireysel önlemler alınıyor. Salgınlar hemen hemen her dönem dünyanın mücadele ettiği problemlerin başında geliyordu. Peki Osmanlı hangi salgınlardan etkilendi ve bu salgınlarla nasıl mücadele etti?

Kaynak: 1 , 2 , 3 ,4

1. Veba

Veba, dünya tarihinde insanlara en fazla zarar veren, çoğu zaman salgın halinde yayılan ve bugün dahi birçok ülkede (Madagaskar ve Latin Amerika ülkeleri) yerleşik bulunan bulaşıcı ve ateşli hastalığa verilen isimdir. Veba antik çağlardan beri görülmektedir.  Orta Çağ'da 1347-1353 arasında, Avrupa nüfusunun üçte birinin hayatını kaybetmesine sebep olduğundan 'Kara Ölüm' olarak da bilinmektedir.

Veba Osmanlı'yı görece daha az etkilese de Osmanlı da veba ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Orhan Gazi’nin Bursa’da bu hastalıktan ölümü (İnalcık 2010: 71), Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da salgın olması nedeniyle şehirden ayrılıp sefere çıktığı veya yine vebadan kaçabilmek için Balkanlar’da ordusuyla bir kentten bir kentte geçtiği de görülmektedir (Lowry 2003: 103). Osmanlı dezenfekte, gemi ile gelen malları sıcak buhar ile temizleme, mezarlıkların şehir dışına çıkarılması (defn-i envat) gibi çalışmalar yapsa da yanlış uygulamalar ve görüşler de oldukça fazlaydı. Öncelikle virüse karşı alının önlemleri, 'Allah'ın emrine karşı gelmek' olarak nitelendiren bir kesim vardı. Bunun yanında hastalığı kendi yöntemleriyle iyileştirmeye çalışanlar da vardı. Ölülerin eşyalarının yakılmak yerine ihtiyaç sahiplerine verilmesi de bir başka problemdi. Osmanlı’nın yıkılışına kadar görülmeye devam eden veba salgınları bahsettiğimiz önlemler ve sağlıkta modernleşme çalışmalarıyla hem Osmanlı'da hem de tüm dünyada etkisini kaybetti.

2. Kolera

Kolera, 'vibrio cholerae' isimli bakterinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonuna bağlı olan, akut ve şiddetli ishal ile seyreden bir hastalıktır. Kolera 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren küresel bir tehdit halini almıştır. Osmanlı topraklarında kolera ilk defa 1822 senesinde görülmüştür. Dünyada toplamda 6 büyük kolera salgını olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki en büyük kolera salgını 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında yaşanmıştır. Koleranın kıtalar arasında salgınlar halinde dünyayı sarstığı bu yüzyılda, deniz ve kara ticaret yollarının kesişme noktasında bulunan Osmanlı ülkesinde de büyük çaplı zayiata sebep olmuştur. Özellikle veba salgınlarına karşı Avrupa’da etkili olan karantina sistemi bu yeni hastalık karşısında etkili olamamış ve Doğu’da ortaya çıkan her salgın bir şekilde Avrupa ve Avrupa üzerinden Yeni Dünya’ya kadar etki etmiştir. Bundan dolayı kolera salgınlarına karşı daha yeni ve etkili tedbirlerin alınması için uluslararası işbirliğine başvurulmak zorunda kalındı ve uluslararası sıhhiye konferansları düzenlenmeye başlandı. Bunlardan ilki 1851’de Paris’te toplanan konferans oldu.

Yayılan salgın sebebi ile dönemin padişahı 2. Mahmut’un 1838 yılında karantina teşkilatı kurmuştur.

Hastalık çoğunlukla daha önce başka sağlık sorunları olanlarda veya yetersiz beslenmenin görüldüğü kişilerde ortaya çıkıyordu. Halkı bilinçlendirme çalışmaları yapıldı ve bazı yiyeceklerin satışı yasaklandı. Bu hastalıkta dikkat edilmesi gereken en önemli husus içme suyunun temiz olmasıdır. Özellikle kırsal kesimlerde içme sularının kuyu suyu olması ve bu sulara yeraltı sularından mikroplu suların karışması hastalığın ilerlemesine sebep olmuştur. Louis Pasteur’den koleranın yok edilmesi için önerileri rica edildi. Osmanlı Devleti’ne konuyla alakalı bir rapor gönderen Pasteur, eğer isterlerse yardımcısı Dr. Chantemesse’i İstanbul’a gönderebileceğini iletti. Gerekli incelemeler yapıldı. Alınan önlemler ve yapılan çalışmalarla Osmanlı kolerayı yakın ülkelere kıyasla daha az kayıpla atlattı.

3. Çiçek Hastalığı

Çiçek hastalığı, her yaşta görülen, irinli kabarcıklar dökerek yüzde izler bırakan, ateşli, ağır ve bulaşıcı bir hastalıktır. Bir dönemin en önemli sağlık sorunlardan biri olan çiçek hastalığı özellikle çocuklar için büyük bir tehlike idi.  Çiçek hastalığı bütün Avrupa’yı olduğu gibi Osmanlı ülkesini de etkisi altına almıştı. Osmanlı hem nüfus azlığını ortadan kaldırmak hem de sağlıklı bir nesil yetiştirmek için çiçek hastalığına karşı bir dizi önlem almıştır. Bu önlemlerden en önemlisi hastalığa karşı aşı uygulamasıdır.Çiçek hastalığını tedavi etmek eski medeniyetlerden itibaren farklı biçimlerde uygulanmaktaysa da Batı dünyası bu hastalığın tedavi yöntemini ilk defa Osmanlı İmparatorluğu vasıtasıyla öğrenebilme imkanına kavuşmuştur. Bu bilgi, 1717-1718 yılları arasında eşinin elçiliği vesilesiyle İstanbul’da bulunan Lady Mary Wortley Montegu isimli İngiliz kadının İstanbul günlerinde çiçek hastalığı ile ilgili gördüklerini kaleme aldığı mektuplar sayesinde öğrenilmektedir. Ölümünün ardından 1762 yılında neşredilen mektuplarına göre bu dönemde çiçek hastalığına yönelik uygulamaların neler ve nasıl olduğunu anlatan Lady Montegu mektubunda bu durumu şu sözlerle anlatmıştır: 

“Bizde pek umûmî ve pek zalimane olan çiçek hastalığı bu memlekette keşfedilen aşılanma sayesinde ehemmiyetsiz bir şey.” 

Aynı zamanda, özellikle toplu olarak yaşanılan alanlardan olan okullarda ve hapishanelerde aşı uygulamasına daha fazla dikkat edildiği anlaşılmaktadır.

Bazen okulların tatil edilmesine kadar giden önlemler alınmıştır. Özellikle 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için dört adet nizamname çıkarılmıştır. Çıkarılan her nizamnameden sonra ortaya çıkan aksaklıklar yeni çıkacak olan nizamnamede giderilerek çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için bütün hukuki yollar kullanılmıştır. Aşı uygulamasında ortaya çıkan ihmalleri önlemek için başta bölgenin idarecisi olmak üzere aileler de sorumlu tutulmuş, hatta çiçek aşısı yaptırmayan ailelere para cezası ile tecziyesi de uygulanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun o dönemde içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar çiçek aşısı uygulaması sırasında da kendini göstermiş bazen aşıcılar ve doktorlara yapılacak ödemeler konusunda bir hayli sıkıntı çekildiği belgelere yansımıştır.

4. Cüzzam

Cüzzam veya lepra, hansen basili adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı, çevresel sinir sistemi ve deri başta olmak üzere birçok sistem ve organı etkileyebilen, bulaşıcı bir hastalıktır. Uzun yıllar bulaşıcı bir hastalık olarak tanımlansa da aslında bulaşma ihtimali çok düşüktür. Osmanlı Dönemi'nde de cüzzam salgın hastalık olarak kabul edilir ve insanlar 'miskinhane' denilen yerlerde karantinaya alınırdı. Bu karantina alanları şehrin dışında bulunurdu. Osmanlı Dönemi'nde ilk miskinhane II. Murat döneminde Edirne'de yapılmıştı. Hastaların psikolojisi de düşünülerek bu yerlere tekke adı verilmişti. Hastalara en iyi şekilde bakılması için her şey yapılıyordu. Akşamları çorba, pilav ve et; haftada 2 kere de zerde ikram edilirdi.

5. Abu Şamaa

Bu hastalık Avrupalı seyyah Thevenot'un Seyahatname'sinde karşımıza çıkıyor. Seyahatname'de yazan bilgilere göre kuru öksürük olarak tanımlanan hastalık ilk olarak Mısır'da ortaya çıkmıştı. Baş ağrısı ve ateşle başlayan hastalık nezle ile devam ediyor ve çok hızlı bulaşıyordu. Vücutta kırıklığa yol açan hastalık her yaştan insana bulaşabiliyordu.

Milyonlarca İnsanın Ölümüne Sebep Olmuş Tarihin En Büyük Salgınları
Virüslere Karşı Sizi En İyi Şekilde Koruyacak C Vitamini ile Yüklü 52 Gıda

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
YORUMLAR
22.04.2020

Bilgilendirici, öz, ciddiyetli, güzel bir içerik. Teşekkürler.

22.04.2020

Devlet hastanelerini zamanında elestirenler şimdi utanmaktan yerin dibine girdi. Chplilere inat daha çok hastane acıcagız yoksa özendikleri amerika gibi kaldırımda ölmek zorundaolmaycahız. Azerbeycan ve türkler kardeştir bu mücadele birliktir

22.04.2020

Profil fotoğrafı ile siyasi ideolojisi ne kadar da uyumlu. Seni çok ciddiye aldık gerçekten

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ