Şâirler Ölse Dahi Şiirler Ölmez: 10 Şiiriyle Sennur Sezer

Türk edebiyatının güçlü kadın şâirlerinden Sennur Sezer'i kaybettik. Şâirler ölür belki ancak şiirler ölmez... Çünkü zihinlere kazınır; gönüllerde yer tutarlar. Büyük şâirin dizeleri, şiirleri bizimle; gönlümüzde ve zihnimizde...

1.

DİRENÇ DOĞURAN KADINA

Tırnaklarını etine geçir bağırma 

Isır kanat dudaklarını parçala

Bırakma yaşamayı bırakma umudu

Daha çok yok sabaha

Yorulur gövdene inen sancılar

Acılar bakır

Beklemeyi bil

Başkaldırır gövden başkaldırır

Susar

Önce öleceğim sanacaksın

Direnmen bitsin diye uğraşacak sancın

Gitgide sıklaşacak kamçılar

Sessiz ağlayacaksın

Unutacaksın başın nerde nerde ayakların

Bin kollu bir boşluk beyninde

Dünyadan uzaksın

Kim duyar sesini haykırsan

Gücünü tüketme

Dayan bir sınav bu 

G ü l ü m s e

2.

DURMADAN

Beni sevmekten utanıyor

Elleriyle örtüyor yüzünü

Yol ortalarında istasyonlarda

Her çıtırtı bir adam oluyor

Beni sevmekten utanıyor

Oysa şimdi tüfekler kan-kına

Arpacık gez göz

Madrid'e uzanıyor

Ve pirinç kokan ellerine Han'ın

Pirinç saçlı Li'ye

Hedef Çin

Niçin ekmek yediğimiz eller çeker tetiği

Altın halkalar taktığımız

Tanrının önüne çıkmadan ilk arıttığımız

Çeker tetiği

Beni sevmekten utanıyor

Elleriyle örtüyor yüzünü

3.

HERGELE ŞİİRLER

Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle

Söyle

Nedir eldeğmemişlik ve ne zaman biter

Ve neden daha kolay bir fahişeyi şaşırtmak

Yaşlı bir bakireyi hoşnut etmekten

Söyle

Nasıl altedilir eldeğmemişlik

O ulaşılmaz noktada

Yeniden yeniden ürerken

Sen ki övünürsün

Gövden ve sertliğinle

Bir bulutu elegeçirdin mi

Ve gökkuşağını doladın mı beline...

Söyle

Bir kızı nasıl ayırırsın bir anadan

Göğüslerine dokunmadan

Gövdenden kurtulmaktır sevişmek

Düşlerinden sıyrılmak

Yeni bir etle kuşanmak yaşamayı

Ellerini kamaştırır etin

Eğilirsin

Ve bezgin boşalırsın yatağına

Kendine kapalı ırmak

Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle

Usanmadın mı sarılmaktan gölgene

Söyle.

II

Yanılıyorsunuz sayın şair yanılıyorsunuz

Söz konusu kadınlar olduğunda

Diyelim çok seviyorsunuz, seviliyorsunuz

Sevdalısınız hatta

Yine de tanımıyorsunuz sevdalınızı

- Sizin bildiğiniz bir içbaygınlığı

Sevda değil diyebilirim de

Neyse... -

Bilmiyorsunuz çünkü

Nedir ormanla benzeştiren

Ve ayıran bir kadını

Haklısınız

Adımlayıp yıllar yılı bir sokağı

Taşlarını bilmemek olası

Ama bir kadın

Nasıl çağrıştırır sokakları

Yaklaştıkça uzaklaşan

O koku, renk

Ve gökyüzünü yitirmiş gibi

Başdönmesi

Girdikçe içine, daldıkça, derinleştikçe

Ya da kendine çektikçe

Aldığını kendi kılan

Orman nasıl ayrılır bir kadından

Severken öldürmek kuşkusu

Ve anasını kıskanmak tüm dünyadan

Yüreğinize çarpan

Ah bir kadından doğmasaydınız keşke...

Söyleyin nasıl ayırırsınız bir taşı öteki çakıldan

4.

AKŞAM TÜRKÜSÜ

Kimse öldüremez bu boşunalık duygusunu

Soğan doğra kıyma koy ateşi kıs

Ateşi kıs pirinçler diri kalsın

Salçalı pilavlar votkalar kahkahalar

Ödemez arkadaşsızlığımı

Zor günler yaşadım

Utanmam anmaktan

Çirkindim yoksuldum arkadaşsızdım

Kocaman sözler iri göğüsler hantallıktı simgem

Utanmam

Ama akşamları

Bu boşunalık duygusu kapıyı çalmadan

Usulca ilişiverir yanıma

Çocuğu giydir parklara çık

İşten dönenleri gözle

Köfte güzel olmuş saçın yakışmış

Orhan ağbi ölmüş... Artık yazmıyor musun?

Kirazlar aldandı

Ben aldanmadım

Ayşeyi büyüttüm

Büyüttüm öfkemi... arkadaşsızlığı

Çirkinliği

Hadi saçlarını kes ninniler söyle:

Kızımın da adı Ayşe

Yiğit atılır ateşe

Bu ışık böyle büyüsün

İş düşmez bir gün güneşe

Hadi çamaşırları yıka ölülere ağla

Ninni söyle:

Kızımın da adı Bengi

Dünyaya saldığım türkü

Sular aktıkça durulur

Bozuk yapılar yıkılır

Çürür sarı yaprak gibi

Hadi kendini yen hadi kendini

5.

KİRLENMİŞ KAĞITLAR

Bilir misin bekleme salonlarını küçük istasyonların?

Akşam saatleri, uzak İstanbul'a, Ankara'ya,

Dünya'ya birden iner karanlık. Ve üstüne sinmiş is

kokusuyla, hep geç kalırsın artık.

Uykusunu alamamış beden, acımış yağ ve

tanımadığın bir koku ortalıkta. Belli ki çoktan gelip

gitmiş posta. Ve ışık ışık geçen hızlı tren durmaz

bu aralıkta. Geç geldin.

Bir söylentiyle büyütülür herkes: 'Gündönümü

şenliklerin ateşleri sönmeden geri döner

zemheri. Tipiye karışır erkenci çağla, çiğdem...

Savrulur erik çiçekleri. 'Boy atamayan ahlat

yineler: 'Geri döner zemheri...'

Ve tadını kalın kabuklar ardına saklar...

Kadınlar, ki yoklukları farkedilir olsa olsa. Kadınlar,

bir yazma, bir renk, bir devinim... Karıncalar kadar

olağan... Payları karıncalar kadar hayatta.

Göçerler, trenleri tanımadan. Selvisiz ve söğütsüz

bir ıssızda, katar katar gece taşları.

Bekleme salonları. Ucuz tütün, mektup torbası ve

bir öykü: cılız ışığıyla. Susuz ve ışıksız köylerin

kapısı. Dünyayı bir durak sayanlara, örnek:

'Budur payına düşen. Bekle...'

Ve gökte gecikmiş bir turna katarı.

Bilir misin bekleme salonlarını?

II

Gül desem gocunur musun, her gördüğüm çiçeğe.

Her dikeni gül saysam... Böyle kıraçlar varmış,

dinledim: Gül diye adlandırırmış her rengi,

Ve gül kokarmış ortalık. Sonra sevdanın

ulaşmadığı kuytularda, karasevda olmuş her

tanışıklık.

Ah, dilini anlamadığım kalabalık...

Suçludur erken açan ve erken geçen çiçek

Rüzgâra sinen koku. Yaban diye adlanır

utangaçlık. Hırsızlık yasak ama yağma helâl.

Kirletilmiş düşler, parçalanmış yürek...

Gülün morardığında menekşe sayıldığı...

Gülün tanınmadığı gerçek...

Ah, sesime sağır yalnızlık...

Güzle ballanacak dikenleri tanı. Dil buran

meyvelerden sakın... Ağuludur terle, kanla

sulanmayan ürün. El değmemiş bahçe,

görülmemiş düş hayretmez.

Ey adım uydurduğum koşu... Yorulmaz aşk...

Yetinmez aşkınlık.

6.

SESİMİ ARIYORUM

Bir ses arıyorum

Yeni bir şiire başlamak için

Bir doğum çığlığı gibi kaçınılmaz

Çocuğun ilk ağlayışınca güzel

Bir ses.

Çünkü yüreklerimiz

Acılarla şişe şişe nasırlaştı

Kızgın demirlere değen ellerimiz

Su toplayıp kabarır, nasırlaşır

Ateşe ve demire dayanır

Yüreklerimiz acıyla dövüle dövüle

Çelikleşti.

Yalnız orada, ta dipte küçük bir çekirdek

Gözyaşı gibi titriyor mavisiyle havanın.

Kız çocuklarının perçemleriyle oğlanların afacanlığı

Kaynatıveriyor o damlayı.

Bir ses arıyorum

Yeni bir şarkı için

Çocukların ilk sözcüğü gibi umutla,

Sevinçle duyulacak bir ses,

Çünkü umutsuzluk yasaktır

Don vuran ağaç sürgün verecek,

Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir.

Ama susmaktan sesimi yitirdim

Nasırlaştı dilim.

Elim ateşten korkmuyor,

Ülkemin bütün kadınları gibi tırnaklarım küt

Ateşten sıcak bir tencereyi yanmadan alabilirim

Köz basarım yüreğime.

Yüreğim nasırlarıyla umudu koruyor,

Bir küçük ışıltıyla baharı bekleyen

Çekirdek ateşten korkmuyor.

7.

YORGUN ÇİNGENE

Esmer elleri var sevdalımın

Uzun kirpikleri kaygılı ıslak

Saçları yüzüme değer uykumda

Soluğu derimde ürperir korkak

Esmer elleri var sevdalımın

Yorgun elleri var sevda şaşkını

Gülüşü kinini seven bir bıçak

Yaşamak yanılmak ölmek bıkkını

Yorgunsam bezginsem çaresizsem

Onu düşünürüm üzgün ve kırgın

Türkülerle avunması gibi

Yorgun bir çingene açlığının

8.

morfis.files.wordpress.com

BAŞKALARININ ESKİSİNİ GİYENİN ŞARKISI

Satın alınmış düşleri, bıkıp fırlattığınızda

Ardınıza bakmayın

Oradayım.

Ayışığında bir öpüşme düşü,

Eskitilmiş bir kadife bluz, sim işlemeli

Ve yenilenen balayı, dantel askılı

Yaramaz işime... ben üşüyorum.

Sıcacık bir şey gereken

Düşlerime.

Yarım bırakılmış çorba,

Geri çevrilmiş biftek ve 'ihanet' yabancı bana

İnce topukları yaz takunyalarınızın.

Bana kalın, yıkanmayan dayanıklı

Akrabalar kadar tanıdık bir şey gerek

Rengi de, rengi de olmalı elbet

Yıpranmışlığımı örten.

Dokunduğumda çocukluğumu düşündüren

Gençliğim gibi sırrı açıklanmaz

Kumaşlar satılmaz çarşılarınızda.

Ağrılarıma göre tasarlanmadı giysilerinizin boyu.

Bir korkuyu tanırsınız yalnız.

yaşlanmak ve bırakılmak.

ben de çeşidi var,

Ama bitişmiyor sizinkilerle,

Sevgiden doğuyor çoğu.

Paramın yettiği bu tezgâhta

Satılan eksileriniz

Ellerim değdikçe soluk alıyor

Eskiyen siz misiniz?

9.

AY SONU KUŞLARI

Güzelliği çarmıha gerdik kaz kanatlarında

Kuğu boyunlarında kaskatı

Kurşun yarası gözlere

Bölük-pörçük bir cam örttük

Göl kıyıları serin ve ıslak

Islak gagalı ördekler ve çirkin ayakları

Güzelliği dinletir kanat-kanat

Kanar duvarlarda ördek sorguçları

Serinledik

Av sonu kuşları salon salon

Ki belki bir lokma et bir aça

Aça aça kanatlarını bir kuğu çirkin

Çirkine adanmış milyonla mumya

Sonra

Ölü kuşlara kanat

10.

ÇOCUĞUN SÖYLEDİĞİ

Bir çocuk 'HAYIR' dediğinde

Göğe bakın

Kuşlar uçuşuyor mu

Yoksa bir uçak mı yaklaşan

Kuşkulu

Uyku mu karşı koyduğu

Yoksa kararan ekran

Bir gülüşün ölümü

Kırılışı mı bir oyuncağın

Büyür çocuk

İnsan

Hayır

Kendi Kaleminden Sennur Sezer

'(...) 12 Haziran 1943 tarihinde doğdum. Eskişehir’de... Babam, Devlet Demiryolları teknisyenlerindendi. Çalıştırılırken işçi, ücreti ödenirken memur sayılanlardan. Fazla çalışmaya zorunlu ama örgütlenmesi yasaklı olanlardan. Annem, bana ve kardeşlerime okumayı evde öğretmeyi başaracak; şiire, müziğe düşkün biri. 1959 yılında lise 2. sınıfta, yıl sonu yaklaşırken, tersanedeki işi bulup, sınava girip öğretimimi bıraktım. Ailemin sonradan haberi oldu. Okumayı sevdiğim için şaştılar da. Düşlediğim eğitim dalının gerektirdiği para, lisenin bana artık verecek bir şeyi kalmadığına inanç, para kazanırsam daha özgür olabileceğim kanısı, bu kararda rol oynadı. Ailemle bunları tartışamazdım. Daha küçük bir okulda dikkati çekecek, velimi çağırtacak davranışım, bürokrasisi kalabalık bir lisede kaynadı. Öğretmenlerim benimle ancak lise bitirmelere girdiğimde konuşabildiler, liseyi yarım bırakma nedenlerimi.

(...) İlk şiirim, ben lise sıralarındayken yayımlandı; 1958’de. 1964’te Sosyal Adalet dergisinde yayımlanan bir şiirim, Hüseyin Cöntürk’le Asım Bezirci’nin tartışmasına yol açtı. İçerik-biçim tartışmasının zamanı gelmiş olmalı. Tartışma büyüdü. Ve TİP’li arkadaşlarımın para koymasıyla ilk kitabım yayımlandı: Gecekondu. İkinci kitabım Yasak 1966’da, yine bir arkadaşın kurduğu yayınevinin şiir dizisinin ilk kitabı oldu: Bülent Habora’nın Habora Yayınları’nın... 1967’de Öykücü-Yazar Adnan Özyalçıner’le evlendim. İyi arkadaşımdı. Sonradan işe aşk da karıştı. İki çocuğumuz, bir torunumuz var. Evlilik ve arkadaşlık sürüyor. Ben, hem şiirimi geliştirip değiştirmek, hem başarılı genç öykücü Adnan Özyalçıner’in eşi görüntüsünden kurtulmak için üçüncü kitabımı oldukça geç yayımladım; 1977’de. Direnç... Şiirimdeki “kadın” imgesi de belirginleşti. Çalışan bir kadının, bir kadın işçinin günlüğü sayılabilir şiirlerim.

Yunanca, Almanca, Sırpça, Makedonca, Türk şiiri antolojilerinde şiirlerim var. İngilizce Türk şiiri seçmelerinde, Hollanda dilinde yapılmış Dünya Kadın Şairler derlemelerinde de. Rusça ve İtalyanca da kimi şiirlerimin çevrildiği dillerden. 1991 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı birinciliğini Adnan Özyalçıner’le birlikte yazdığımız Keloğlan ile Köse aldı. İnsan Hakları Derneği kurucu üyelerindenim. Emek Partisi girişimcilerinden. Emekliyim. 10. dereceden. Zorunlu emekli oldum, eşim Adnan Özyalçıner, Türkiye Yazarlar Sendikası yöneticilerinden olarak yargılanırken... Pek çok dergide ve gazetede yazıyorum. Evrensel’de de... Haftanın bir-iki gününde. Başka anlatılacak ne var ki? Daha güzel bir dünya istiyorum. Bütün emekçi kadınlar, bütün gerçek yazarlar gibi...'

Evrensel Gazetesi, Kasım 1995.

Popüler İçerikler

Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
Narin Güran Davasında Anne Yüksel Güran İfade Verdi: "Namusuma Leke Sürdüler, Beni Burada Asın"
Dünya Galatasaray'ı Konuşuyor: Galatasaray'ın Tottenham'ı 3-2 Yenmesi Dış Basında Yankı Uyandırdı!