Standart bir işte çalışıyorsanız dünyanın her yerinde erken uyanmak zorundasınız. Ancak İstanbul'da sabah trafiğini ve yoğunluğunu hesaba katarak birkaç tık daha erken uyanırsın. Mesela mesain 9'da başlıyor ama mesaiye yetişmek için 7'de yollara düşmüş olman gerekiyor.
Arabaların kataloglarında şehir içi şu kadar litre yakar, şehir dışında da şu kadar diye veriler görürsünüz. Ancak bu verileri bazen ikiyle üçle çarpmak zorundasınız İstanbul trafiğindeyseniz. Dur-kalk yapmaktan afedersiniz anası ağlayan motor da cabası.
Aracınız düz vitesse şanssızsın. Meşhur dur kalklarda debriyaja basmaktan Roberto Carlos baldırlarına sahip olabilirsin.
Gerçi yola çıkınca da gidemiyorsun ama neyse.
Var böyle bir şey.
Ha bu durum güzel ülkemizin her yerinde mevcut ama nüfus İstanbul'da daha yüksek olunca trafik magandası oranı da yükselmiş oluyor.
'Şimdi sahilden e-5'e çıksan orada yoğunluk olur. Avrasya Tüneli pahalı. Otobana çıksan gişe kuyruğu...'
'Zambia Cumhurbaşkanı gelmiş. Ondan tıkalı...'
Herkes otomobil alırsa böyle olur. Toplu taşıma denen bir kavram var. Metro var, banliyö var, vapur var, feribot var, otobüs var, tramvay var, var oğlu var. Bunları kullanmadığımız sürece minnacık İstanbul'daki 20 milyon daha çok acı çeker. Hakkaten orada iş veya okul sebebiyle bulunanları anlıyorum ama öbür kitle niye orada hala çözemedim.
bu şehri bu sebeple terketmeme ramak kaldı
Alıcan motosikleti, amma velakin tüm teçhizatı ile , kask , koruyucu kıyafeti sonra aralardan fıyta fıyta gidicen. Hem o trafikte yüz arabanın doksanı kesinlikle tek başına gidiyor. İnsan sormalı kendine 8 metrekare yer işgal etmeye ne hakkım var diye