Son dönemde dikkatimizi giderek daha fazla çekmeye başlayan bir pazarlama trend'i var; 'debranding'. Kısaca markaların kendi kendilerini isimsizleştirmesi diyebileceğimiz bu kavramın geçmişi aslında eski de olsa, trend oluşu yeni sayılır. Başarılı örnekleriyle beraber biraz inceledik; birlikte bakalım!
Debranding kavramı, markanın bir ürününde veya logosunda marka ismini kullanmaması şeklinde olabildiği gibi, hiçbir ürün veya logoda marka ismine yer vermemek şeklinde de yapılabiliyor.
Süreli de olabiliyor, süresiz de.
İsimsizleştirme, yani markayı marka yapan en önemli şey olan ismi markanın üstünden çıkarmak, aslında uzun zamandan bu yana hayatımızda, markaların da gündeminde olan bir kavram.
Bizler de sadece ikonu ile birlikte onu tanıyabilir hale geldik. Bu, tüketici algı yönetiminin zirve noktalarından biri olarak da değerlendirilebilir aslında. İsmini görmeden, sadece logosu ile tanınır hale gelen Nike, debranding kavramının en güzel ve başarılı örneklerinden biridir.
Debranding açısından yıllar boyunca hem adım adım markasının logosunu modernize etti, hem de isimsizleştirerek bilinirliğini geliştirdi.
Coca-Cola, ürünlerinin üzerine isimler ekleyerek hem kişiselleştirme trendini, hem de isimsizleştirmeyi bir arada uygulamış oldu.
Üzerinde kendi adımız yazan ya da sevdiklerimizin adının yazdığı kutular, şişelerle çekilen fotoğraflar sosyal medyada dolaşmaya başladı ve yaratılan bu viral etki ile şahane bir pazarlama yürütülmüş oldu.
Coca-Cola’nın yaptığı çalışmayı Nutella’nın fırıncıları onurlandırmak için yaptığı kampanya izledi. Bu çalışmalar ile Türkiye’deki pazarlama dünyasında bu kavram bir anda hızlıca yerini aldı ve kendinden söz ettirmeye başladı. Nutella kendi sitesi üzerinden de istediğiniz ismi yazmanıza imkan vererek markayı daha kişisel bir yerde konumlandırdı.
Tadelle ise ikonik kırmızı paketlerinin üzerine “Sev”, “Başla”, “Ağla”, “Affet”, “Eğlen” gibi sözcükler yerleştirerek uyguladı bu trend'i.
Kimsenin herhalde burada bu iki markanın ismini görmesine gerek yok.
(Tabii ki.)
Bir dönem taklitlerinden sıkılan Gucci, hem biraz hava atmak için, hem de sadece kaliteyi isteyen müşterileri için 2 farklı kategoride, logolu ve logosuz olmak üzere çantalar çıkarmıştı. Logosuz çantalardan daha çok kar ettiğini de açıklamıştı.
Her şeyden önce, kurumsal şeyleri sevmediğimiz için; bu bir.
Çünkü minimalizmin yükselişi durmuyor; bu iki. Artık kimse kalabalık, karmakarışık, yazılarla dolu reklamlardan ve başka şeylerden haz etmiyor. Bilhassa da yeni nesil.
Aslında farklı farklı kullanım amaçları olsa da, temelde bu iki sebepten söz edebiliriz.
Nike’ın ya da Starbucks’ın logosunu görüp de bilmeyenimiz yok. Olay da zaten buradan çıkıyor.
Markalar için debranding, bir nevi imza ve başarı ispatı gibi.
Gördüğünüz gibi, üzerinde DEVASA harflerle marka adı yazılı ürünlerden, markaların kendi isimlerini ürünlerin üzerinden kaldırmasına kadar geldik. Ama iyi ki de geldik.
Siz ne düşünüyorsunuz?
logo avı diye bir oyun yok muydu bir aralar ?
inovasyon çağımızın vazgeçilmez kelimesi. gelişerek değişmeye devam..
Kısacası selpak Kim kağıt mendil diyor ki?