İnsan hakları, adalet ve özgürlükler gibi tüm toplumu ilgilendiren sosyolojik olgulara makro değil de mikro düzeyde çözüm önerileri ile yaklaştığınızda sorunun çözümüne katkı sağlama amacınız, kendinize ayrıcalıklı alan yaratma şeklinde algılanabiliyor ya da o tarafa dönük bir algı yaratılmasına fırsat verebiliyor. Bunun tam tersi tüm toplumu değil de toplumun bir kısmını ilgilendiren olgulara da mikro yerine makro boyutta söylemlerle gidildiğinde amacına uygun çözümler üretemiyorsunuz çünkü konuya dahil olması gerekenlerin haricinde herkes müdahil olmaya başlayabiliyor. Tüm ülkede yaygın bir özgürlük anlayışı varsa siz de tüm kurum ve kuruluşlarda bu özgürlüğü sonuna kadar hissedersiniz. Dolayısı ile akademik özgürlük, basına özgürlük tarzındaki mikro düzeyde talepler ortaya çıkmaz.
Türkiye’de genel anlamda akademi ile ilgili bir özerklik sorunu olduğu söylenebilir. Bakın özerklik diyorum özgürlük değil. Çünkü özgürlük genel toplumsal bir konudur, sadece akademiye ait bir olgu değildir. Akademik özerklik ise toplumun nispeten küçük bir kısmının ilgileneceği bir durumdur. Şimdi dönelim Boğaziçi Üniversitesine. Yapılan atamaların yasalara uygunluğu ile ilgili bir sorun yok. Atamalar tamamen kanunlar çerçevesinde olsa da akademinin özgün yapısına uygun görünmüyor. Çünkü üniversiteler içerisinde çeşitlilik barındırması gereken, rekabet yerine işbirliği kültürü ile performans artışı sağlayabilen kurumlardır. Bu tür kurumlarda yöneticilerin akademik teamüllere uygun, işbirliği kültürünü destekleyecek ve tüm kurum paydaşları tarafından kabul görecek adaylar arasından seçilmeleri kurumun performansı açısından da önemli ve gerekli. Aday kurum içi ya da dışından da olabilir, seçilen adayın son ataması Cumhurbaşkanı tarafından da yapılabilir buna da itiraz yok. Yeter ki akademik özerklik çerçevesinde yapılsın.
Ancak atama yapıldığında akademik özerklik yerine özgürlük vurgusu ile reaksiyon verildiğinde ve konu başka platformlara taşındığında arzu ettiğiniz sonuçları alabilmek pek mümkün olmuyor. Özgürlük yerine üniversitelerde özerkliğin önemi ve gerekliliği argümanları üzerinden Cumhurbaşkanı ve yükseköğretimde konunun muhatapları ile daha farklı bir stratejik kurgu ve iletişim gerçekleşse belki de tüm ülke üniversitelerini ilgilendiren akademik özerklik ile ilgili çözümler üretilebilecek ve atama sonrası ortaya çıkan reaksiyonlar Boğaziçi’ne ayrıcalıklı alan yaratma çabaları olarak algılanmayacaktı. Sonuçta uygun olmayan stratejik kurgu amaca hizmet etmemiş görünüyor.