Rıfat Kamaşak Yazio: Strateji, Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Sözleşmesi

Amaç ve hedeflerimize ulaşabilmemizi sağlayacak, her türlü çevresel etki ve veriyi göz önünde bulundurarak geleceğe dönük aldığımız kararlara stratejik kararlar diyoruz. En basit tanım bu. Bizi hedeflerimize ulaştırması beklenen bu stratejik kararları da akılcı ve uyumlu bir kurgu ile hayata geçirmeye çalışıyoruz ki bu da işin uygulama kısmı. Ancak bu stratejik kurguyu en baştan hatalı formüle ettiğimizde belirlenen hedeflere ulaşamamanın ötesinde arzu etmediğimiz sonuçlar ile de karşı karşıya kalmamız mümkün. İşte bu yüzden hedefe giderken oluşturduğunuz stratejik kurgu hayati önem arz ediyor.

Şimdi Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör ataması ve İstanbul Sözleşmesi’nin terki konuları üzerinden stratejik kurgunun önemini değerlendirelim.

İnsan hakları, adalet ve özgürlükler gibi tüm toplumu ilgilendiren sosyolojik olgulara makro değil de mikro düzeyde çözüm önerileri ile yaklaştığınızda sorunun çözümüne katkı sağlama amacınız, kendinize ayrıcalıklı alan yaratma şeklinde algılanabiliyor ya da o tarafa dönük bir algı yaratılmasına fırsat verebiliyor. Bunun tam tersi tüm toplumu değil de toplumun bir kısmını ilgilendiren olgulara da mikro yerine makro boyutta söylemlerle gidildiğinde amacına uygun çözümler üretemiyorsunuz çünkü konuya dahil olması gerekenlerin haricinde herkes müdahil olmaya başlayabiliyor. Tüm ülkede yaygın bir özgürlük anlayışı varsa siz de tüm kurum ve kuruluşlarda bu özgürlüğü sonuna kadar hissedersiniz. Dolayısı ile akademik özgürlük, basına özgürlük tarzındaki mikro düzeyde talepler ortaya çıkmaz. 

Türkiye’de genel anlamda akademi ile ilgili bir özerklik sorunu olduğu söylenebilir. Bakın özerklik diyorum özgürlük değil. Çünkü özgürlük genel toplumsal bir konudur, sadece akademiye ait bir olgu değildir. Akademik özerklik ise toplumun nispeten küçük bir kısmının ilgileneceği bir durumdur. Şimdi dönelim Boğaziçi Üniversitesine. Yapılan atamaların yasalara uygunluğu ile ilgili bir sorun yok. Atamalar tamamen kanunlar çerçevesinde olsa da akademinin özgün yapısına uygun görünmüyor. Çünkü üniversiteler içerisinde çeşitlilik barındırması gereken, rekabet yerine işbirliği kültürü ile performans artışı sağlayabilen kurumlardır. Bu tür kurumlarda yöneticilerin akademik teamüllere uygun, işbirliği kültürünü destekleyecek ve tüm kurum paydaşları tarafından kabul görecek adaylar arasından seçilmeleri kurumun performansı açısından da önemli ve gerekli. Aday kurum içi ya da dışından da olabilir, seçilen adayın son ataması Cumhurbaşkanı tarafından da yapılabilir buna da itiraz yok. Yeter ki akademik özerklik çerçevesinde yapılsın. 

Ancak atama yapıldığında akademik özerklik yerine özgürlük vurgusu ile reaksiyon verildiğinde ve konu başka platformlara taşındığında arzu ettiğiniz sonuçları alabilmek pek mümkün olmuyor. Özgürlük yerine üniversitelerde özerkliğin önemi ve gerekliliği argümanları üzerinden Cumhurbaşkanı ve yükseköğretimde konunun muhatapları ile daha farklı bir stratejik kurgu ve iletişim gerçekleşse belki de tüm ülke üniversitelerini ilgilendiren akademik özerklik ile ilgili çözümler üretilebilecek ve atama sonrası ortaya çıkan reaksiyonlar Boğaziçi’ne ayrıcalıklı alan yaratma çabaları olarak algılanmayacaktı. Sonuçta uygun olmayan stratejik kurgu amaca hizmet etmemiş görünüyor.

Bir diğer hatalı stratejik kurgu ise İstanbul Sözleşmesi’nin çok daha kapsayıcı bir söylem olan insan hakları değil de sadece kadın hakları argümanı ile desteklenmesi.

İstanbul Sözleşmesi içerik olarak sadece kadınları kapsamıyor ki… Evet, bu ülkede kadınlarımız maalesef şiddete ve ayrımcılığa maruz kalıyor ve bunu göz ardı edemeyiz ama İstanbul Sözleşmesini sadece kadın haklarına endekslemek sözleşmenin toplumsal kapsayıcılığı ve etki derecesini azaltabiliyor. Bu sözleşme dil, din, cinsiyet, ırk, renk, cinsel yönelim gibi bütün unsurları nötralize eden, toplumsal eşitlik ve insan haklarını vurgulayan uluslararası bir akit.

Kurgu hep kadın hakları argümanı üzerinden yapılarak önce kadınları kurtaralım da marjinal olarak gösterilen ama aslında sadece farklı tercihlere sahip insanlar olan Lgbt’ye sonrasında bakarız şeklinde götürüldü.  Görünüşe göre mantıklı olsa da işe yaramayan stratejik kurgu sözleşmenin terk edilmesiyle sonuçlandı. Çünkü sözleşmenin ret sebebi kadınlara dönük maddeler değil, Lgbt hakları idi! Sözleşmenin imzalanması talebi kadınlara endeksli değil de Lgbt dahil tüm insanların eşitliği üzerinden götürülseydi belki gene imzalanmayacaktı ama toplumsal baskı nedeni ile kadınlara dönük başka türlü kazanımlar elde edilebilecekti. Şimdi el elde baş başta. Hayırlısı olsun…

Sevgi ve sağlıkla kalın…

Linkedln

Instagram

Facebook

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı