Kolektif kültüre sahip olan toplumumuz incelendiğinde, grupların birbirleri ile aile, cemaat, taraftar, hemşehri ya da din ve etnik köken temelli unsurlar ile oldukça güçlü bağlantılar kurduğunu görüyoruz. Aidiyet duydukları grupların dışında kalan bireylerle olan ilişkilerin ise çok daha sığ ve hatta bazı durumlarda dışlayıcı olduğunu tespit edebiliyoruz. İşin özü, görünüşte kolektif davranış kültürüne sahip, benzer toplumsal çıkarlar için birbirleri ile uyumlu davrandığı düşünülen bireylerin aslında içten içe ayrımcılık yaptıkları… Bu nedenle işyerlerinde ekip içerisinde yer alan bireylerin genellikle ekip arkadaşlarının nerede doğduğu, hangi din ve mezhebe bağlı olduğu veya neye inandığı ya da inanmadığı gibi unsurları sorgulayarak kendilerine yakın olanları kabullendikleri, diğerlerini ise dışladıkları ortaya çıkıyor.
E bu duruma bir de profesyonel çalışma kavramının işletmelerimizde tam olarak yerleşmediği gerçeği ilave edildiğinde takım ruhu falan gibi söylemler birden bire yalan olabiliyor! Kendine benzer (!) insanları bünyesinde barındıran, çeşitlilik yerine homojenliği tercih eden ama yaratıcı olması beklenen ar-ge ekiplerinden de efsane sonuçlar haliyle çıkmıyor.
Evet, coğrafya kaderdir ama bu kaderi yaratan sosyolojidir. Sosyoloji değişirse, kader de değişebilir.
Sevgi ve sağlıkla kalın…
Linkedln
Instagram
Facebook
İşletme denilen yerlerin %90'ı patron şirketi. Sen akşama kadar takım ol, patron ne derse o oluyor, takım makım kalmıyor. Şirketler vasıfsız eş, dost, akraba dolu. Hoş, ülke de aynı durumda değil mi zaten...