Rıfat Kamaşak Yazio: Kolektif Yaşam Kültürüne Sahip İnsanlar İşletmelerde Neden Takım Ruhu Oluşturamıyor?

Hollandalı yazar ve sosyal psikolog Geert Hofstede, ülkelerarası kültürel farklılıkları açıkladığı ünlü modelinde Türkiye’nin bireysel ya da kolektif kültür boyutunun kolektif tarafında yer aldığını ifade etmektedir. Yani insanlar bireyselliğin aksine gruplarla ve toplumun geneliyle yüksek bütünleşme sağlayabilmekte ve kararlarını toplumun değer yargılarına göre şekillendirmektedir.

Ülkemiz açısından kolektif yaşamı kısaca bu şekilde ifade edebiliriz. Peki, bu ne demek?

? Bu şu anlama geliyor: İnsanlar grup ve toplum bazında kolektif kültürün etkisiyle uyumlu davranışlar sergiliyorlar. Mesela ülkenin genelini etkileyen ciddi ekonomik sorun ya da çalkantılar olduğunda başka ülkelerdeki gibi sokaklara dökülüp mağazaların cam ve çerçevelerini indirip, yağma faaliyetlerine girişmiyorlar. Burası süper!

Şimdi sorumuz şu: Kolektif temelli birlikte yaşam kültürüne sahip olan insanlar, çalışma hayatına girdiklerinde işletme içerisinde grup, proje ve takım bazlı işlerde neden senkron gösteremiyorlar? Ya da neden beklentilere karşılık verebilecek performans çıktıları yaratamıyorlar?

Yapılan birçok araştırmada, ülkemiz işletmelerinin takım ruhu ile hareket edemediği, özellikle de yenilikçi ve yaratıcı çıktılar üretmesi beklenen araştırma ve geliştirme proje ekiplerinin etkinlik gösteremediği sonuçları ile karşılaşıyoruz. Tabii ki işletmelerde performansı sadece takım ruhu ile açıklamamız mümkün değil, etkileyici başka birçok parametre de mevcut. Ancak diğer parametrelerin etkilerinden bağımsız olarak baktığımızda genelde takım ruhu oluşmadığı ya da olumlu etkisinin son derece kısıtlı olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.

Bu durumun derin sosyolojik temelleri olduğu bir gerçek.

Kolektif kültüre sahip olan toplumumuz incelendiğinde, grupların birbirleri ile aile, cemaat, taraftar, hemşehri ya da din ve etnik köken temelli unsurlar ile oldukça güçlü bağlantılar kurduğunu görüyoruz. Aidiyet duydukları grupların dışında kalan bireylerle olan ilişkilerin ise çok daha sığ ve hatta bazı durumlarda dışlayıcı olduğunu tespit edebiliyoruz. İşin özü, görünüşte kolektif davranış kültürüne sahip, benzer toplumsal çıkarlar için birbirleri ile uyumlu davrandığı düşünülen bireylerin aslında içten içe ayrımcılık yaptıkları… Bu nedenle işyerlerinde ekip içerisinde yer alan bireylerin genellikle ekip arkadaşlarının nerede doğduğu, hangi din ve mezhebe bağlı olduğu veya neye inandığı ya da inanmadığı gibi unsurları sorgulayarak kendilerine yakın olanları kabullendikleri, diğerlerini ise dışladıkları ortaya çıkıyor.

E bu duruma bir de profesyonel çalışma kavramının işletmelerimizde tam olarak yerleşmediği gerçeği ilave edildiğinde takım ruhu falan gibi söylemler birden bire yalan olabiliyor! Kendine benzer (!) insanları bünyesinde barındıran, çeşitlilik yerine homojenliği tercih eden ama yaratıcı olması beklenen ar-ge ekiplerinden de efsane sonuçlar haliyle çıkmıyor. 

Evet, coğrafya kaderdir ama bu kaderi yaratan sosyolojidir. Sosyoloji değişirse, kader de değişebilir.

Sevgi ve sağlıkla kalın…

Linkedln

Instagram

Facebook

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
YORUMLAR
02.04.2021

İşletme denilen yerlerin %90'ı patron şirketi. Sen akşama kadar takım ol, patron ne derse o oluyor, takım makım kalmıyor. Şirketler vasıfsız eş, dost, akraba dolu. Hoş, ülke de aynı durumda değil mi zaten...

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ