Ancak körü körüne bir spor kulübüne bağlanmak değildir bu… Kişi kendini o kulüp ile özdeşleştirir. Kulübün kuruluşundan itibaren oluşan kurum kültürü ve dışarıya yayılan kurumsal imaj ile o kulübe bağlanan taraftarın hayat tarzı dahi şekillenebilir. Bu çift taraflı bir etkileşim de olabilir. Yani kulübe bağlı taraftarlar kulüp kültüründen etkilenerek kurumsal kültüre paralel bazı davranış paternleri geliştirirken, sosyoloji ve yaşam beklentileri benzer olan bu taraftarlar kendi sahip oldukları baskın kültür ile kulübün davranışlarını da etkileyebilirler.
Örneğin, benzer sosyolojik özelliklere sahip işçi ve sosyalist sınıfı temsil eden bağımsız değerler ile kurulan liman şehri Liverpool’un takımlarından olan Liverpool FC seneler boyunca benzer yaşam tarz ve beklentilerine sahip taraftarları cezbederken, son senelerde ortaya çıkan endüstriyel futbol beklentileri ve popüler kültürün etkisiyle her şeyi sportif başarıya bağlayan yeni taraftar profilini memnun edebilmek için 2010 senesinde Fenway Sports Group isimli Amerikalı bir yatırım şirketine satılmıştır. Yani ırkçılığa hayır, sporda fırsat eşitliği, toplumsal adalet kavramları yerini Şampiyonlar Ligi geliri, reklam, merchandising gibi konulara bırakma eğilimine girmiştir. Fakat endüstriyel futbol sistemi taraftarı seyirciye dönüştürmeye çalışsa bile o kadim taraftarlık duygusu buna direnmeye devam etmektedir. Liverpool taraftarı aradan 11 sene geçmesine rağmen halen kulübün satışını protesto etmeye devam etmekte ve eski mülkiyet yapısına dönüşü istemektedir.