Renzo Piano’nun İstanbul Modern’i

Karaköy’deki eski yerinde geçtiğimiz mayıs ayında kapılarını yeniden açan İstanbul Modern’i gezmediyseniz ya da gezme planı yapıyorsanız bu yazı sizin için diyebilirim. Müzede sergilenen eserler kadar binanın mimari özellikleri de epey dikkat çekici, biz özellikle seyir terasındaki yansıtma havuza bayıldık çünkü hem görüntüsü hem de kuşlar için düşünülmüş işlevi şahane.

Binanın dış tasarımı ve içeride gezerken fark edilen her detayı müze mimarının özel olduğunu hissettiriyor.

Fotoğraf: Cemal Emden

“Kimdir İstanbul Modern’in mimarı?” diye baktığımızda da karşımıza Pritzker ödüllü mimar Renzo Piano çıkıyor. Dünyada özellikle müze ve sanat merkezlerinin mimarı olarak bilinen Renzo Piano’nun tasarladığı binalara birkaç örnek vermek gerekirse; ilk akla gelen Paris’in mimari ikonlarından biri olan Centre Pompidou diyebiliriz. Çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği Paris’in önemli sanat merkezlerinden biridir. Whitney Amerikan Sanat Müzesi, Tjibaou Kültür Merkezi, Roma Müzik Parkı, İspanya’da bulunan Centro Botín Kültür Merkezi, İsviçre'nin Basel kentindeki Beyeler Vakfı Müzesi gibi uluslararası pek çok müze ve sanat merkezi Renzo Piano imzasını taşıyor. Ayrıca en bilinen eserlerinden biri de The New York Times Binası’dır.

İstanbul Modern’in kuruluş fikri, Oya Eczacıbaşı’nın da görev aldığı I. Uluslararası İstanbul Bienali’nin düzenlendiği 1987 yılına kadar uzanıyor. İstanbul gibi özel bir şehrin pek çok açıdan ihtiyaç duyduğu modern ve çağdaş sanat müzesini kurmak için o yıllarda harekete geçiliyor. Şehrin uygun bir noktasında müze olmaya uygun mekân arayışı uzun yıllar sürüyor. Nihayet 2003 yılında Karaköy’deki liman bölgesinde, kamuya kapalı alanda bulunan 4 numaralı antreponun müzeye tahsis edilmesiyle arayış son buluyor ve bir yıl sonra ülkemizin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olan İstanbul Modern, 2004 yılında kapılarını açıyor. Açıldığı günden bu yana kentin kültür- sanat hayatında önemli bir rol üstlenen İstanbul Modern, 8,5 milyon sanatseveri ağırlamış ve ağırlamaya da devam ediyor.

İstanbul’un modern müze ihtiyacı

Fotoğraf: Eczacıbaşı

İstanbul, hem tarihi hem de coğrafi özellikleriyle dünyanın ayrı öneme sahip şehirlerinden biri, yabancı turistleri heyecanlandırdığı gibi yerli turistleri de heyecanlandıran büyülü bir atmosferi var. Konumu ve tarihi özellikleri böylesine güçlü olan bir şehrin yıllar içerisinde sanatsal açıdan da güçlendirilmesi, disiplinler arası sergilere ve önemli koleksiyonlara ev sahipliği yapması, sanatçıların üretimlerine katkı sağlaması, her yaş ve kesimden insanı modern ve çağdaş sanatla buluşturması, merak etmeye ve birlikte düşünmeye teşvik etmesi de kendiliğinden ortaya çıkan bir ihtiyaç olmuş.

İstanbul Modern de kendiliğinden oluşan bu sanatsal ihtiyacı gidermek amacıyla sanat eserlerini koleksiyonunda toplayarak hem koruyor hem de sergiliyor. Disiplinler arası sergiler, eğitim programları ve etkinliklerle sanata erişimi kolaylaştırarak, sanatçıların üretimlerini ve uluslararası işbirliği kurmalarını sağlıyor. Sürdürülebilir bir sanat ekosistemi oluşturmak için kapsayıcılığı ve yaratıcılığı destekleyerek çok yönlü bir müze deneyimini mümkün kılıyor. Böylece İstanbul Modern, ülkemizin sanatsal birikiminin küresel ölçekte paylaşılmasına ve geleceğe aktarılmasına aracılık ediyor ve farklı coğrafyalardan eserlerin de İstanbul’a getirilip sergilenmesini sağlıyor.

Müze binasının beş katlı olması, katlarda neler olduğu, 10.500 metrekarelik bir alanda kurulması gibi detayları her yerde okuma ya da ziyaret ettiğinizde öğrenme imkânınız var. O nedenle müzeyi yakın zamanda gezen biri olarak binanın etkileyici özelliklerinden bahsetmek ve henüz gezmeyenler için farklı bir bakış açısı sunmak istiyorum. 

Karaköy’ de boğaz kenarında bulunan yeri ulaşım kolaylığı sağladığı gibi binanın önünde yer alan ve eskiden kamuya kapalı olan gezinti alanı eski haline göre hemen fark ediliyor. Ziyaretçilerin hem gezinti alanında hem de müzenin seyir terasında Anadolu yakasını, adaları ve Tarihi Yarımada’yı gözlemlemesine olanak tanıması, mimarın binanın konumunu iyi kullandığını gösteriyor. Özellikle teras katında üç ayrı İstanbul arka planı yakalayıp fotoğraf çekme imkânı sunulması konumun iyi değerlendirildiğinin başka bir kanıtı diyebiliriz. Ayrıca Boğaziçi’nin ışıltılı sularından ve ışık yansımalarından ilhamla tasarlanan müze binasının dış tasarımı, şeffaf zemin kat tasarımı ve seyir terasındaki yansıtma havuz, büyüleyici bir görüntü oluşturuyor. Daha binanın içine girmeden mimar Renzo Piano kalpleri kazanıyor. 

Dış tasarımda dikkat çeken aydınlık etkisi iç tasarımda da fark ediliyor. Zemin katta kullanılan kolonların şekli, açık ve koyu alanlar arasındaki farklılıkların keskin olmaması, bina genelinde kullanılan şeffaf alanlar, aydınlık bir atmosfer yaratıyor. Özellikle binanın ana kütlesinin altındaki cam alan aydınlık etkiyi destekliyor.

Müze ziyareti için bilgiler

Fotoğraf: Gamze İrez

Müze girişi bazı günler hariç* ücretli, giriş kattaki lobide biletlerinizi alınca eşyalarınızı ücretsiz olarak bırakabileceğiniz alanı değerlendirmenizi tavsiye ederim. Hem eşyalarla gezmek epey zor hem de çantalar eserlere zarar vermesin diye taşıma şekline müdahale edildiği için bırakmak iyi bir seçenek. Eşyalarınızı bıraktıktan sonra asansörle en üst kata çıkıp geze geze merdivenlerden aşağıya inebilirsiniz. 

Sergilenen eserler kadar etkileyici olan seyir terasını ziyaret etmeyi unutmayın. Üst kattaki bu alan park ve deniz manzarasını bir arada sunuyor. Terası kaplayan suya yansıyan şehir silueti, müzenin hemen yanındaki denizle bütünleşerek muhteşem bir deneyim yaşatıyor. Bizi, bu deneyim kadar kuşların su içebilmesi de etkiledi.

- Yüzen Adalar: İstanbul Modern’in koleksiyonundan kapsamlı bir seçki sunan “Yüzen Adalar” başlıklı sergi, çoğu ilk kez sergilenecek eserleri barındırıyor. “Yüzen Adalar” başlığı sanatçıların hem ait oldukları yerle olan ilişkilerinin altını çiziyor hem de düşünceleri ve üretimleriyle sınır ve coğrafyalar ötesi etkilerine vurgu yapıyor. 

- Nuri Bilge Ceylan: Başka Bir Yerde: Sanatçının; Türkiye’nin yanı sıra, Hindistan, Gürcistan, Çin, Fas ve Rusya gibi dünyanın farklı coğrafyalarında çektiği 22 büyük portreden oluşuyor.

- Hep Buradayız: Kadın sanatçıların üretimlerini desteklemek ve çalışmalarını daha görünür kılmak amacıyla 2016 yılında kurulan İstanbul Modern Kadın Sanatçılar Fonu aracılığıyla müze koleksiyonuna dahil edilen eserler, “Hep Buradayız” adlı sergide ilk kez bir araya getiriliyor. 

- Renzo Piano: Yerin Ruhu: “Renzo Piano: Yerin Ruhu” sergisi, müzenin ücretsiz olarak erişilebilen zemin katında bulunan kütüphanenin girişinde yer alıyor. Renzo Piano’nun kurucusu olduğu Renzo Piano Building Workshop (RPBW) tarafından tasarlanan İstanbul Modern’in yeni müze binasının hikâyesi, RPBW’nin öne çıkan diğer kültür-sanat yapıtlarının mimarisiyle birlikte sunuluyor.

- Refik Anadol’un “Sonsuzluk Odası': İstanbul Boğazı adlı mekâna özgü yerleştirmesi ise İstanbul Boğazı’ndaki anlık meteorolojik dönüşümle ilgili veri ve temalara odaklanıyor. Yapıt, 360° aynalı bir odada anlık verileri dijital teknolojiler kullanarak işliyor ve hareketli görseller yaratıyor. Kesinlikle görülmeye değer eserlerin başında geliyor.

İstanbul Modern’in mimarının amacı

Fotoğraf: İstanbul Modern, müze seyir terasında mimar Renzo Piano

Yeni müze binasını yakın zamanda ziyarete gelen Renzo Piano müzenin tasarım sürecine ilişkin şöyle diyor:

“Bu bina Boğaz’ın sularından henüz su üstüne sıçramış bir deniz canlısı gibi. Yerçekimine meydan okuyarak yerden yükselen, böylece bir tarafındaki deniz manzarasıyla diğer tarafındaki park ve tarihi Orta Çağ’a dayanan Galata bölgesi arasında, şeffaflığıyla ilişki kuran bir bina yapmak istedik. Bakışı engelleyen hiçbir şeyin olmadığı, adeta havada asılı duran bir mekân tasarlayarak çoklu düzlemler oluşturduk. Projeye böylece güçlü bir nitelik daha kazandırmayı önemsedik. Zemin katta, bir ormandaki ağaç gövdeleri gibi derinlik hissi veren kolonlar bulunuyor. Yukarıya doğru birinci, ikinci katlara ve son olarak terasa çıkıyoruz, burada güneye bakınca Boğaziçi’nin sularıyla bütünleşen su havuzuna ve ışığın tanımladığı sonsuzluğa ulaşıyoruz. Kuzeyde ise park ve kent var. Burada kentin tüm bileşenleri bir araya geliyor. Kent de tam olarak budur: Birbiri ardına sıralanan binalar, sokaklar ve birbirine bağlanan mekânların oluşturduğu bütünlük, çoklu düzlemler yaratan bir panorama.”

Renzo Piano’nun yaptığı açıklama müzeyi gezerken yaşadığımız (kuvvetle muhtemel yaşayacağınız) deneyim kesişiyor ve bu da amacına başarıyla ulaşmış bir mimar olduğunu ortaya koyuyor. 

Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olan İstanbul Modern’in Karaköy’deki yeni binası, Time Out editörlerinin hazırladığı “2022’de dünyada yapılacak 22 en iyi ve yeni şey” sıralamasında yer almışken, henüz ziyaret etmediyseniz planlama yapmayı unutmayın derim. 

* İstanbul Modern Üyeleri, Engelli Ziyaretçiler, 12 yaşından küçük çocuklar, ICOM, CIMAM, MMKD Kart Sahipleri: Ücretsiz

   Perşembe günleri Türkiye'de ikamet eden ziyaretçilere ücretsiz.

   Salı günleri saat 14.00 - 18.00 arası, 18 - 25 yaşındaki, Türkiye’de ikamet eden gençlere ücretsizdir.

   İndirimli giriş için (Öğrenci, Öğretmen ve 65 Yaş Üstündekiler) ilgili kimlik kartının gişede ibraz edilmesi gerekli.

Gamze İrez

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Terörist Fethullah Gülen’in Cenazesinde Yeni Skandallar: Protestan Şirket, 25 Bin Dolarlık Tabut, Doğum Tarihi