Sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran çok sayıda suç filmi bulunuyor. Suç dünyasının gizemli dünyasını gözler önüne seren bu yapımlar, kendine has izleyici kitlesine sahip. Meraklıları için en iyi underrated suç filmlerini listeledik. Patlamış mısırınız ve içeceğiniz hazırsa başlıyoruz!
Uyuşturucu işine bulaşmış bir polis memuru olan Cristi, boğucu bir ada olan La Gomera'ya gider. Cristi'nin burada eski bir ıslık dili olan Silbo'yu öğrenmesi gerekir. Ancak Cristi'nin Gilda'ya aşık olması ise her şeyin altüst olmasına neden olur. The Whistlers'ın yönetmen koltuğunda Corneliu Porumboiu otururken; Vladov Ivanov, Catrinel Marlon ve Rodica Lazar filmin başrollerini paylaşıyor.
Çin'in kuzeyindeki küçük bir kasabada 1999 yılında ceset parçaları ortaya çıkmaya başlar. Soruşturmayı yürüten polisler, bir olay sırasında hayatını kaybeder. Hayatta kalmayı başaran tek polis memuru Zhang Zili ise görevinden uzaklaştırılır. 5 sene sonra soruşturmayı yeniden açmaya karar veren Zhang, kurbanların ortak noktası olan bir kadına ulaşır. Her şey yolunda giderken âşık olan Zhang, akılalmaz gerçeği keşfetmeye başlar. Senaristliğini ve yönetmenliğini Diao Yinan'ın yaptığı filmde; Fan Liao, Gwei Lun-Mei ve Xuebing Wang bir araya geliyor.
Yönetmen ve senaristliğini Luis Ortega'nın yaptığı El Angel, en acımasız katillerden biri olan Carlos Robledo Puch’un hayatını anlatıyor. Arjantin'de senelerce tutuklu kalan, sarı ve kıvırcık saçları sebebiyle 'ölüm meleği' olarak anılan Carlos, önce ufak tefek suçlar işlemeye başlar. Ancak Carlos'un kısa zamanda 40'tan fazla hırsızlık yaptığına ve 11 kişi öldürdüğüne inanılır. El Angel'de Carlos Robledo Puch'a Lorenzo Ferro hayat vermiş.
Puccio Clan'ın gerçek hayat hikâyesinden ilham alan The Clan, 1980'lerin Arjantin'inde cinayetlerle ve adam kaçırmayla anılan Clan Puccio olayına odaklanıyor. Pucciolar, görünürde örnek bir yaşam ve birbirine son derece bir aile olarak biliniyor. Ticaret ile uğraşan ailenin asıl zenginliğini başka yollardan elde ettiği anlaşılır. Aile, zengin insanları kaçırır ve onların mal varlıklarını el geçirdikten sonra bu insanları işkence yaparak öldürür. İlgi çekici bir konuya sahip The Clan'ın yönetmeni ise Pablo Trapero.
American Made'in konusu gerçek bir hikâyeden besleniyor. 1980'li yıllarda Pablo Escobar için hem pilotluk hem uyuşturucu kaçaklığı yapan Barry Seal, aynı zamanda CIA için çalışır. CIA için de silah kaçakçılığı yapan Barry Seal, Amerika tarihindeki en büyük operasyonlardan birini yönetir. Filmin yönetmenlik koltuğunda Doug Liman otururken Barry Seal'a ise Tom Cruise hayat vermiş.
Tokyo Drifter, 'anka kuşu' lakaplı bir gangsterin hikâyesini konu alıyor. Tetsu, canından çok sevdiği patronunun ve kendisinin özgürlüğü için rakip çetelerle büyük bir mücadele içine girer. Ne kendisine verilen görevden ne patronundan en ufak bir şüphe duymaz. Tetsu, girdiği yolun sonunda patronu tarafından ihanete uğrar. Nihayetinde kahramanımız, sevdiği kadın da dâhil her şeyi geride bırakıp bir seyyah olmak zorunda kalır. Tokyo Drifter'ın yönetmenliği ise Seijun Suzuki üstlenmiş.
Usta yönetmen Martin Scorsese'in kadrajından taşan Mean Streets, ünlü yönetmenin görece sükse yaratmayan yapımlarından biri. New York'un Küçük İtalya olarak adlandırılan bir mahallesinde geçen film, güç sahibi olma arzusu yaşayan Charlie'nin hikâyesini ele alıyor. Amcasının yanında yaşayan Charlie, sevgilisi yüzünden amcasıyla sorunlar yaşar. Charlie'nin sevgilisi sayesinde tanıştığı Johnny Boy'un amcasına sorun çıkarması, onu tam anlamıyla bir kararsızlığın içine atar. Mean Streets'in başrollerini; Robet De Niro, Harvey Keitel ve David Proval oluşturuyor.
Pusher, iki uyuşturucu satıcısının hikâyesini konu alıyor. Eğlenceli bir ritimde başlayan Pusher'da, Tony ve Frank'in gündelik yaşamıyla tanışıyorsunuz. Her şey yolunda giderken Frank'in, mafya babası Milo için yaptığı işin ters gitmesi; tüm düzeni bozar. Bu olay, aynı zamanda başlayacak olan talihsizlik serisinin ilk adımı olur. Nicolas Winding Refn'in ilk uzun metrajlı filmi olan Pusher; Kim Bodnia, Mads Mikkelsen ve Zlatko Buric'in oyunculuklarıyla devleşir.
Stefan Aust'un çok okunan romanından beyaz perdeye taşınan Der Baader Meinhof Koplex, Alman terörist grubu RAF'ın eylemlerini ele alıyor. 60'ların sonu ve 70'lerin başında etkisini gösteren ve çeşitli eylemlerde bulunan RAF'a, filmde sert bir bakış atılıyor. Filmin yönetmeliğini Uli Edel üstlenirken başrollerde; Moritz Bleibtreu, Martina Gedeck ve Johanna Wokalek gibi isimler yer alıyor.
Gary Dove, İspanya'nın cennet köşelerinden birinde karısıyla yaşar. Dove'un geçirdiği huzur dolu günler, Gary Dove'un gangster arkadaşı John Logan yüzünden altüst olur ve tüm keyifleri kaçar. John, Gary'i Londra'da yapacakları büyük bir soygun için ikna etmeye çalışır. Gary Dove, ne kadar karşı çıksa da çok sevdiği karısı için bu soyguna katılmayı kabul etmek zorunda kalır. Jonathan Glazer'ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu Sexy Beast'in başrollerini Ray Winstone, Ben Kingsley ve Amanda Redman paylaşıyor.
Viggo Mortensen, Naomi Watts ve Vincent Cassel gibi yıldızlara kadrosunda yer veren Eastern Promises'in yönetmeni ise David Cronenberg. Londra'da hemşirelik yapan Ana, bir fahişenin doğum esnasında ölümüne tanık olur. Bu ölümden çok etkilenen Ana, kadının ailesini bulmaya karar verir. Tehlikeli bir araştırmaya girdiğinden habersiz bir şekilde Rus mafyasının yönettiği seks trafiğinin ortasında kalır.
Miller's Crossing, Ethan Coen ve Joel Coen imzası taşımasına rağmen usta sinemacıların gölgede kalan yapımlarından biri.1930'lu yıllarda mafyanın egemen olduğu ve çete savaşlarının yaşandığı bir döneme değinen filmde Coen'ler, mafya dünyasının entrikalarını kendilerine has bir şekilde yorumluyor. Coen kardeşlerin en iyi kara filmleri arasında gösterilen yapım, John Turturro'nun da muhteşem performansına sahne oluyor.
Pixote: A Lei do Mais Fraco, Brezilya'nın en büyük kenti Sao Paolo'da geçiyor. Islahevlerinde hayata tutunma mücadelesi veren çocuklar, çeteler tarafından suça sürükleniyor. Sosyolojik anlamda kanayan yarayı ele film, anlatısını filmin en küçük kahramanı olan 10 yaşındaki Pixote'nin gözünden gerçekleştiriyor. Bir belgesel havası taşıyan Pixote: A Lei do Mais Fraco, Brezilya'daki hayatın tüm acımasız gerçekliğini gözler önüne seriyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Hector Babenco oturuyor.
In Bruges, iki kiralık katilinin hikâyesini seyirciye aktarıyor. Zorlu görevin ardından Ken ve Ron, patronları Harry Waters tarafından Brugge'a tatile yollanır. Ray, geldiği ilk günden beri Brugge'u sevmez. Bunun sıradan bir tatilden fazlası olduğunu düşünen Roy, yeni insanlarla tanışır ve giderek kendi hayatı ile aşkı arasında kararsızlıklar yaşamaya başlar. In Bruges'da Colin Farrell ve Brendon Gleeson başrolleri canlandırıyor.
Adrian Doria, kariyerin başarı merdivenlerini hızla tırmanan bir iş insanı olarak filmde resmedildiğini görmek mümkün. Evli olan Adrian, fotoğrafçı sevgilisi Laura'yı öldürmekle suçlanır. Güçlü bir savunma yapmak için Virginia Goodman ile anlaşılır. Tanık hazırlama ve adli birimlerde uzman olan Virginia, Adrian'ın hikâyesinde karanlık noktalar olduğunu fark eder. Mario Casas, Ana Wagener ve Jose Coronado gibi oyunları bir araya getiren Contratiempo'nun senarist ve yönetmeni ise Oriol Paulo.