- Dolmabahçe’de açıklanan izleme heyetinde çoğunluğu hükümete yakın gazeteci ve siyasetçiler vardı. Onların İmralı’ya gitmesi sözkonusuydu. Cumhurbaşkanı niye sinirlendi bu oluşuma?
-Siz görünen şeyi soruyorsunuz haklı olarak ama olayların gelişimine baktığınızda sinirlendiği şeyin ne izleme heyeti ne de mutabakattaki sözler olduğunu anlayacaksınız.
- Cumhurbaşkanı Dolmabahçe mutabakatı toplantısının ardından ‘Doğru bulmuyorum’ demedi mi? ‘İzleme heyetine ne lüzum var’ demedi?
-Buradaki sıralama da, o toplantının yapıldığı güne kadar yaşadığımız süreç de çok önemli. Kamuoyunun anlaması için detaylara girmem gerekecek.
-Ben Kanada’dayken, Şubat’ın başı, İmralı heyetimiz telefonla aradı ve Öcalan ile anlaşılan metni hazırladıklarını, hükümete sunacaklarını söyledi. Bana da gönderdiler, uygundur dedim. Sonra bu metin hükümete gitti, onlar incelediler. Ve ‘kabul edilemez’ diyerek kendileri bir metin önerdi. Fakat onların gönderdiği metinde sadece hükümetin istekleri ve beklentileri vardı. Ve İmralı’da konuşulan metin değildi.
METİN ÇOK FARKLIYDI
-Çok farklıydı. Bizim hazırladığımız metin müzakere için gereken başlıkları da içeriyordu, silahsızlanma çağrısını da. Onlarınkinde ise sadece silahsızlanma çağrısı vardı. Müzakere filan yok. Aynen şunu söyledim: ‘Biz de PKK’nin silah bırakmasını arzuluyoruz. Fakat bu yöntemle olmaz. PKK’yi yada Öcalan’ı kandırarak olmasın. Güvensizlik oluşturmayalım. Çünkü metne karşılık alamazsak, Kandil bu nereden çıktı derse süreç tuzla buz olur.’ Bunun üstüne bizim heyetimizi hükümetin metnini iletmek üzere Kandil’e gönderdik. Siz bu metne olumlu cevap verecekseniz hemen açıklayalım dedik. Kandil de ‘Hayır İmralı’da konuşulan bu değil, tutanaklar bizde de var, böyle bir çağrı yapılırsa uymayız’ dedi. Heyetimiz tüm bunları hükümete iletti, ‘gelin herkesin kabul edebileceği bir metin hazırlayalım’ dedik. Bunun üstüne devletin heyetiyle bizim heyetimiz birlikte İmralı’ya gitti.
- Bu iki farklı metin konusunu iletmek üzere mi?
-Tabii ki. İki metni de gösterdik. Bunun üstüne Öcalan 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de açıklanan mutabakat metnini önerdi. Bunun üzerine hükümet yetkilileri Cumhurbaşkanı ile görüştü.
-Tabii ki. Metin budur denildi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı alındı. Açıklamanın Dolmabahçe’de yapılması kararlaştırıldı vesaire. Tüm bunlar açıklamayı 22 gün geciktirdi. Çünkü o metin krizi o kadar sürdü. Şimdi Cumhurbaşkanı ya da Başbakan diyor ki, ‘Öcalan silah bırak çağrısı yaptı ama HDP buna engel oldu.’ Bu süreci referans alarak söylüyorlar o lafı.
PKK VE İMRALI’YI ALDATMAMIZ İSTENDİ
- Bu kısmı biraz açar mısınız?
-Bizim onların metnini kabul etmememiz kısmını söylüyorlar. Halbuki o noktada aslında bizden Öcalan ve PKK’yi bir nevi aldatmamız istendi. Biz de, ‘Böyle yaparsak süreç çok yıpranır sil baştan başlamak gerekir’ dedik. Asıl AKP’yi öfkelendiren budur.
- Tüm bunlara rağmen Dolmabahçe açıklaması yapıldı ama…
-Her adımda, -oturma düzeni dahil- her adımda Cumhurbaşkanı’ndan onay alındı. Oturma krizindeki son noktayı da sayın Cumhurbaşkanı koydu. O kadar sürecin içindeydi yani. Zaten ardından Cumhurbaşkanı’nın ilk tepkisi şu oldu: ‘Uzun süredir beklediğimiz bir açıklamadır. Gecikmiştir ama sevindiricidir.’ Yani ilk açıklaması ‘Doğru bulmuyorum’ şeklinde değildi. Bu gözden kaçıyor hep. İlk açıklamada beğenmediği şey benim yaptığım açıklama idi yoksa mutabakatla ilgili bir sıkıntı ifade etmemişti henüz. Fotoğraf yanlıştır yahut mutabakat yanlıştır demedi
- Sonra ne oldu da doğru bulmadı?
-Bu ilk açıklama ile ‘Doğru bulmuyorum’ açıklaması arasında geçen süre zarfında AKP’nin oylarının artmadığını hatta düşürdüğünü ama HDP’nin oylarının arttığını gördü. Anket şirketleri böyle bir bilgi vermiş.
CUMHURBAŞKANI BİZE HİÇBİR FAYDASI YOKSA BU İŞE NİYE GİRDİK DEMİŞ
- Siz nereden biliyorsunuz?
-Biz içeriden, AKP’nin içinden öğrendik. Cumhurbaşkanı aynen şunu demiş ‘Bize hiçbir faydası yoksa bu işe niye girdik.’ Ve homurdanmalar başladı AKP içinde ama Cumhurbaşkanı merkezli. Dışa çok yansımıyor ama bizim heyetlerimiz birbiriyle görüşüyor. Mutabakat başlayacak ardından silah bırakma kongresi yapılacak, şeklindeydi anlaşma. Onların beklentisi ise Kandil hemen kongreyi toplayacak ve silahsızlanma açıklaması yapacak şekline dönüştü.
-İmralı’da büyük bir masa kurulacaktı. Bizim heyetimiz, devlet heyeti ve gözlemciler konuşup tartışacaktı, aynı gün Öcalan silah bırakın çağrısı yapacaktı. İmralı buna tamam demişti. ‘Siz gelin, masaya oturduğumuz gün ben bu çağrıyı yapacağım’ diye açıklamıştı. Anlaşma buydu. Ve Dolmabahçe mutabakatından hemen 1 hafta sonra olacaktı tüm bu iş. Biz İmralı’ya gitmek için, gözlemcilerin gitmesi için başvuruları yaptık fakat hükümet tarafından bize ‘Sorun var’ denmeye başladı. Ne sorunu var, kamuoyu önünde buluştuk, konuştuk, beklenti var. Ne oluyor? Sonra anladık ki Erdoğan demiş ki gözlemci heyet filan da olmaz. Halbuki isimler dahi netleşmişti. Zaten hemen sonrasında Cumhurbaşkanı sipariş bir soruya cevap olarak ‘Dolmabahçe mutabakatını doğru bulmuyorum’ dedi.
- Hakan Fidan ve MİT bu noktada nasıl bir katkı yaptı, sizler hiç görüşmediniz mi kendisiyle?
-Devlet heyetinin bir parçası olarak MİT müsteşarlığı ve Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ile sürekli görüşülüyordu. Onlar devlet heyeti olarak sözleri verdi, hükümet teyit etti ama her şey bir çırpıda reddedildi. Olan bu. Nedeni nedir tam olarak kendilerinin cevap vermesi lazım. Bunları tek yanlışı, tek eksiği tek fazlası olmadan anlatıyorum. Olaylar aynen böyle gelişti.
KANDİL İLE ANLAŞMADIĞIMIZ NOKTALAR VAR
- Meselenin başka bir kısmına gelelim. HDP’nin kazandığı ciddi seçim başarısının ardından Kandil’den çeşitli açıklamalar geldi. Öncelikle sizin emanet oy ifadenizi beğenmediler, sonra HDP’yi pasif buldular, sonra da sizin sürecin adresi olarak Öcalan’ı göstermenizle ilgili ‘apolitikliktir’ ifadesini kullandılar. Hiç bir noktada sizin Demirtaş olarak başarınızı dile dökmediler. Bunların hepsi üst düzey örgüt yöneticilerinin ağzından çıktı. Kandil’in HDP ile ya da Demirtaş ile ilgili pozisyonu nedir şu anda?
-Ne benim onlarla ne de onların benimle kişisel bir sıkıntımız yok. Ama her konuda aynı düşünmüyoruz. Her konuda aynı düşünmek zorunda da değiliz. Ben HDP’nin eş genel başkanıyım, onlar KCK’nin eş genel başkanları. Biz ne bütün siyasi tartışmalarda örtüşmek zorundayız, ne de her konuda yüzde yüz anlaşmak zorundayız. Elbette KCK Ortadoğu’da, İran, Irak ve Suriye’de etkili büyük bir hareket. Türkiye’deki siyasi gelişmelere dair yorum yapmalarından daha doğal bir şey olamaz. Bunlar ne bizim için talimattır, ne de onlar söyledi diye ille yerine getirmek zorunda olduğumuz hareket planlarıdır. Zaten talimat dediğiniz şey basın üzerinden, köşe yazıları aracılığıyla yapılmaz. Onlar fikirlerini açıklıyorlar.