Viki’ye göre, ‘Paranoya’ aşırı endişe ve korkuyla karakterize edilen, mantıksız kuruntularla kendini gösteren bir durum. Kelime Yunanca ‘paranous’ ‘düpedüz delilik’ anlamına geliyormuş. ‘Para’ dışarda ‘nous’ ise akıl anlamına geliyor yani akıl dışarda. Yani akıl başta değil, peki nerede? Muhtemelen şeytan almış götürmüş satamadan getirmiş olmalı.
Günlük dilde paranoyak, aşırı şüpheci, iyi niyetli durumların altında bile bir bit yeniği arayan, dünyanın her an tuzaklarla dolu olduğuna ve bu tuzakların da en çok kendine yöneldiğine inanma eğilimi. ‘Öküzün altında buzağı arayanlar’ bu sınıfa giriyor. Zaten halk arasında, yine Viki’ye göre, genellikle bir kişinin çevresindekiler hakkında aşırı şüpheciliğini tanımlamak için kullanılıyor. Mesela böyle bir eğilim gösteren kişiye öneride bulunduğunda, o öneri iyi niyetli bile olsa, kişi bunu tersinden anlayabiliyor. İnsanları, arkadaşlarını, ailesini bile tehditkâr algılayabiliyor. Sayısız komplo teorisi üretme potansiyeli ile dolu olduğu için, çok güzel psikolojik gerilim, polisiye filan yazabilir bu kişiler.
Gerçekten zor bir durum, ‘iki gözüm’ dediğinin konuyu ‘gözün çıksın’ diye anlaması.
Peki şimdi gelelim madalyonun diğer tarafına o güzel ‘pronoyak’lara. Evrende dualite yasası var; ‘paranoyak’ varsa ‘pronoyak’ da olmasın mı, hani o ‘positive vibes only’ciler… O güzel insanlar…
Geçenlerde bir instagram reels videosunda rastladım. İki güzel kadın ‘paranoyak’ ile ‘pronoyak’ tanımı hakkında 1 dakikalık reels videosu boyunca konuştu ve ben bu ‘derin’ bilgiyi hemen araştırıp okurla buluşturmak istedim.
O reels’te kızıl saçlı hatun, artık ‘pronoya’nın revaçta olduğunu söylüyordu. Ve ‘pronoya’nın tanımı şöyleydi:
‘Bütün evrenin, daima sana güzellik yapmak için çalıştığına inanmak.’ Aslında bize yabancı bir kavram değil, ‘her şerde bir hayır vardır’ demek oluyor biraz da ama sanki bi tık daha değişik.
Bu arada bu ‘tık’ ne kadardır bilen var mı?
Geldi dilimize yerleşti ama kimse bu ‘tık’ın ne kadar olduğunu bilmiyor. Bi tık kısa, tamam da ne kadar kısalacak eteğin boyu meselâ, bi tık güzel, ne kadar güzel, bi tık yemeğe tuz koy, o tık nedir?
Tık; kimse tarafından ölçülemeyen ama herkesin kullandığı yeni bir ölçü birimi. Tıpkı şeye benziyor bu yeni ölçü birimi, hani internetten satın alıp, arızalı çıkan ürünü değiştirmek için, firmanın santraline bağlanırsınız ve şu ‘zaman birimi’ ile karşılaşırsınız ya; işte ondan. ‘En kısa zaman.’
Adeta bir meditasyona dalar gibi, tatlı bir ses size telefonda şu minvalde seslenir: ‘şu anda bütün temsilcilerimiz doludur, ‘en kısa zamanda’ size geri döneceğiz’. Beklenen şarkıdır bu, gözlerimizin içine başka hayal girmesin diye.
İşte tıpkı, ‘tık’ gibi ülkemizde kullanılan ve kimsenin ne kadar zaman olduğunu bilmediği, bir saniyeden sonsuzluğa uzanan zaman birimidir bu ‘en kısa zaman’.
‘En kısa zaman’ birimi, toprağını sevsin Einstein’ın, zamanın göreceli olduğu teorisini, bize kısa yoldan öğretmek için bunca yaygın kullanıyor. Zaman görecelidir, nerden biliyorsun? Çünkü en kısa zamanda döneceğiz. 1 saat, bir gün, bir ay…
O sonsuza uzanan meditatif telefonda, arkadan gelen çınçınlı müzik sesleriyle derin gevşemeye ya da gerginliğe geçtiğimiz durumda, eğer zamanın göreceli oluşuna kendinizi teslim ederseniz, sakinleştirici kullanmak zorunda kalmazsınız. Bu topraklarda, ‘en kısa zaman ‘ diye bir zaman ölçüsü birimi vardır ve bu birim zamanın nasıl göreceli olduğunu herkese öğretir. Kuantum fiziği en hızlı böyle yayılabilirdi. Helâl olsun!