Efsane Seri Geri Döndü! Prince of Perisa: The Lost Crown İnceleme

Prince of Persia uzun yıllar sonra geri döndü! Son oyununu 2010 yılında çıkartan seri, Metroidvania türündeki yeni oyunu The Lost Crown ile oyuncularla buluyor. Bugünki yazımızda da The Lost Crown'un detaylı bir incelemesini sizler için hazırladık. İnceleme herhangi bir spoiler içermemektedir.

Gerçek anlamda köklere dönüş.

Ubisoft'un Assassin's Creed Mirage'da kullandığı 'köklere dönüş' esintilerini bu yapımda da net bir şekilde görebiliyoruz. Bilinen ana akım Prince of Persia oyunlarının aksine, Prince of Persia ilk olarak 2D bir platform oyunu olarak çıkmıştı. Zamanla evrimleşen ve bildiğimiz haline bürünen Prince of Persia, yıllar sonra tekrardan eski yapısına döndü.

The Lost Crown bizlere ne anlatıyor?

Hikâyemiz, Pers İmparatorluğunun Prensi olan Ghassan'ın kaçırılması ile başlıyor. Bu kaçırılma sonrası gözler İmparatorluğun elit savaşcı grubu Immortals'a dönüyor. Ana karakterimiz Sargon'da bu grubun en genç üyesi. Kraliçenin emri üzerine Immortals ekibi, Qaf dağına doğru yola çıkıyor. Buraya ulaştıklarında ise işler beklenildiğinden farklı bir hal alıyor. Qaf dağında zaman, normal dünyadakinden farklı bir şekilde ilerliyor. Bunun yanında bu dağda bulunan neredeyse her şey lanetlenmiş durumda. Bu durum da, Immortals ekibini ve ana karakterimiz Sargon'u beklenmedik durumlara sürüklüyor.

Hikâye ne kadar başarılı?

Hikâye her ne kadar Prince of Persia evreninde geçse de, Sands of Time ile başlayan üçlemenin ağırlığını taşımıyor. Kendi çapında bir anlatı sunan bu macera, başlarda ilgi çekici ve merak uyandırıcı olsa da oyunun sonlarına doğru gerektiğinden fazla sündürülüyor. Bu da bir noktadan sonra çekiciliğini kaybetmesine yol açıyor. Bazı kısımların fazla oldu bittiye getirilmesi de dünyadan kopmanızı sağlayan başka bir unsur. Karakterlerin işlenişi de vasat bir düzeyde. Oyunu bitirdikten sonra birkaç karakter haricinde aklımda kalan bir karakter olmadı.

Temel mekanikler ile başlayalım.

Prince of Persia: The Lost Crown, Metroidvania türünde bir oyun. Bu nedenle kayıt ve sağlık sistemi bildiğimiz oyunlardan biraz farklı. Oyun içerisinde bulunan Wak-Wak ağaçları sayesinde kayıt alabiliyoruz. Öldüğümüzde de son ziyaret edilen ağaçta tekrar doğuyoruz. Wak-Wak ağacında dinlenmek kayıt almamızı ve eksik canımızı tamamlamamızı sağlıyor. Oyun içinde kullandığımız can iksirlerini de bu ağaçlar sayesinde yeniden doldurabiliyoruz. Ayrıca bu ağaçlar sayesinde birazdan bahsedeceğim yetenekleri ve tılsımları değiştirebiliyoruz.

Aksiyon sistemi ve silahlara bir göz atmak gerekirse...

Oyuna, Sargon'un sahip olduğu çift kılıçla başlıyoruz. Başka bir birincil silah bulunmuyor. Oyunun ilerleyen safhalarında açılan yardımcı silahımız ve yetenek setlerimiz ile savaş sisteminede çeşitlilik sağlanmak istenmiş. Vuruş hissiyatı kuvvetli olsa da çeşitliliğin az olması bir süreden sonra oyunu tekrara düşüyüror. Eğer özel yetenekleri ve diğer özelliklerinizi kullanmadan savaşmak isterseniz, fazlasıyla yavan bir deneyimle karşı karşıya kalabilirsiniz.

Savaşların kritik noktası Athra Surges.

Oyunda normal saldırılarımızın yanı sıra bir yetenek sistemi de bulunuyor. Sağ altta bulunan barı doldurtukdan sonra belirli tuş kombinasyonları ile özel hareketler yapabiliyorsunuz. Bu barı doldurmak için de parry yapmanız veya düşmanlara hasar vermeniz gerekiyor. Bu yetenekleri oyunda ilerledikçe açıyoruz. Çeşitlilik konusunda çok güçlü olmayan bu yetenekler, kullanım açısından da sınırlandırılmış durumda. En fazla 2 tane yeteneği kullanmak için aktif edebiliyoruz. Bu da 20 saati aşan bir oyun için tatsız bir durum.

Oyunun büyük bir kısmı platform ile geçiyor.

Platform, The Lost Crown'ın temelini oluşturuyor diyebilirim. Aksiyona girmediğimiz kısımların neredeyse tamamında oradan oraya atlayıp engellerden kaçıyoruz. Platform mekanikleri kendini sürekli yenilemeyi başarıyor. Oyunda ilerleyip kazandığımız her geliştirme, oynanışa yeni bir dinamik ekliyor. Çoğunlukla platformları aşmak için kullandığımız bu geliştirmeleri, savaşlarda da etkili bir şekilde kullanabiliyoruz. Platformların da bölgeden bölgeye değişen teması ve zorlukları var.

Biraz zor mu ne?

Az önce bahsettiğim savaş ve platform mekanikleri oyunun temelini oluşturmakta. Özellikle platformlar neredeyse oyunun yarıdan fazlasını oluşturuyor. Oyunun başlarında yavan olan platform ögeleri, ilerledikçe daha da karmaşıklaşıyor ve zorlaşıyor. Bu zorlaşma bazı yerlerde dengesizleşebiliyor. Özellikle sonlara doğru bu zorluk dengesi biraz fazlaya kaçılmış gibi geldi. Bazı kısımlarda küçük bir platform sekansı için bile dakikalar harcadığım oldu. Tabii isterseniz erişilebilirlik seçeneklerinden platformları es geçmeyi aktif edebilirsiniz fakat oyun zevkinizi bir hayli azaltacaktır.

Sadece platformların değil boss savaşlarının da dengesi bozuk gibi mi ne?

Zorluktaki dengesizlik sadece platformlarda geçerli değil. Oyundaki bazı boss savaşları gerektiğinden fazla zorken, bazıları da çıtır çerez seviyesinde. Oyuna önerilen zorluk seviyesinde başlamama rağmen bazı savaşlar en zor seviyede oynuyormuşum hissi verdi. Normal düşmanlarda bu durumu çok yaşamadım fakat bazı boss savaşlarının dengesi iyi sağlanamamış.

Epik boss savaşları!

Boss savaşlarına da kısaca değinelim. Tasarım olarak tüm boss savaşlarını beğendiğimi söyleyebilirim. Hepsinin kendine has saldırıları, temaları ve atmosferi var. Bu konuda Ubisoft başarılı bir iş çıkartmış. Her boss'un birden çok fazı mevcut. Can barının bir kısmını götürdükten sonra faz değiştiren bu düşmanların saldırıları değişiyor ve agresifleşiyorlar. Az önce bahsettiğim zorluk dengesinin sağlanamaması dışında boss savaşlarında başarılı bir iş ortaya çıkartılmış.

Yan görevler ve challenge'lara da bir göz atalım.

Ana görevlerin dışında yan görevler de Lost Crown'ın bir parçası. Her yan görevin kendi hikâyesi var. Yan görev sayısı fazla olmasa da yeterli seviyede diyebilirim. Yan görevler dışında oyunda bir challenge kısmı da bulunyor. Hem oyunun temel dinamiklerini öğretmek hem de ödül kazanmak için bu challenge'ları tamamlayabilirsiniz.

Tılsımlar ve toplanabilirler ise olmazsa olmazımız.

Oyunda istatistiklerimizi artıran ve çeşitli özellikler sunan bir tılsım sistemi de mevcut. Oyun ilerledikçe bulduğumuz veya satın aldığımız bu tılsımlar, ekstra hasar, daha fazla sağlık vs. gibi birçok eklentiye sahip. Bunun yanında maksimum sağlığımızı artırmaya yarayan toplanabilir ağaç yaprakları da haritanın her yerine yayılmış durumda. Karakterimize aktif fayda sağlayanlar dışında hikâyeye dair detaylar içeren toplanabilirleri de haritayı keşfederek bulabilirsiniz.

Zaman Kristalleri ve Xerxes'ler ise bambaşka bir mevzu.

Oyunda para birimi olarak zaman kristalleri kullanıyoruz. Bu kristalleri düşmanlardan ve haritadaki belirli noktalardan topluyoruz. Kristaller sayesinde yeni ekipmanlar satın alabiliyor veya var olanları geliştirebiliyorsunuz. Buna ek olarak Xerxes olarak adlandırılan ve nadir bulunan ikincil para birimiyle de ekipmanlarınızı yükseltebilirsiniz. Xerxes'leri toplayabilmek için zorlu platformları tamamlamanız gerekiyor.

Harita çeşitliliği konusunda ise iyi iş çıkartılmış.

Lost Crown'un en beğendiğim yanlarından birisi sanat tasarımı ve haritanın çeşitliliği. Oyunun haritasında 10'dan fazla bölge bulunuyor. Her bölgenin de kendine özgü bir teması var. Bu temaların yanı sıra her bölgenin kendine has düşmanlar barındırması da çeşitliliği artırıyor. Lost Crown, 60'dan fazla özgün düşman türünü bünyesinde barındırıyor. Bölgelerin platformları ve bulmacaları da bölgenin temasına özgü bir şekilde tasarlanmış.

Grafikler ve sanat tasarımına değinmeden geçmeyelim.

Lost Crown, görsel anlamda gerçekçilikden ziyade daha sanatsal bir yapıya sahip. Oyunun grafikleri ve animasyonları güzel görünse de karakterlerin modellemeleri daha iyi yapılabilirmiş. Sanat tasarımı kısmında da Ubisoft'un başarılı bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Oyunun bazı kısımlarında öylece durup manzarayı izlemek isteyebilirsiniz.

Teknik detaylar...

Oyunun teknik kısmına gelirsek birkaç kritik problem yaşadım. Bunlardan en büyüğü oyunu kıracak düzeyde bir hata ile karşılaşmam ve kapat aç yaptıktan sonra 1 saatlilk save dosyamın silinmesiydi. Bunun haricinde Boss savaşı esnasında can barının kitlendiği ve boss'un hareket etmediği garip bir durum da yaşadım. Birkaç kamera sapıtması durumunu da bu teknik hatalar kısmına dahil edersek tamamdır. Bunun dışında FPS düşüşü gibi sorunlar yaşamadım. Her ne kadar güncelleme ile düzeltilecek sorunlar olsa da, günümüzde bu tarz hatalarla karşılaşmak can sıkıcı.

Toparlamak gerekirse...

Prince of Persia: The Lost Crown, özünde başarılı bir oyun. Her ne kadar eksik kısımları olsa da Ubisoftu aynı seri üretim oyunlar batağından çıkartma potansiyeline sahip. Türü ve Prince of Persia serisini sevenlerin şans vermesi gereken bir yapım.

İlginizi Çekebilir

Steam'den Yapay Zeka ile Yapılan Oyunlara Kısmi Yeşil Işık
Biz Bittik Siz Devam Edin: Steam Rekor Tazeledi
Silent Hill 2 ve Metal Gear Solid 3: Snake Eater Remake Bu Yıl Geliyor!

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
YORUMLAR
11.01.2024

Metacritic puanı 87 görünüyor. Ben yanlış baktım herhalde.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ