Pınar Eğilmez Yazio: Seçin Bakalım! Böbrek mi Karaciğer mi? Duygu mu Düşünce mi?

Düşüncelerinizi kontrol edemiyorsunuz. En iyi ihtimalle gelip geçtiklerini biliyorsunuz ve odaklanma kabiliyetinizce onları izlemeyi öğrendiniz. Güzel. Peki duygularınız? Duygularla aramız fena. 

Her gelen düşünceyi elbet bir duygu takip ediyor. Gelen duyguyu izlemeyi bırak öyle bir bastırıyoruz ki o duyguyu hissetmiyoruz. Kısaca iş duyguya gelince düşünce kovalamaktan daha becerikliyiz. Duygularımızı hissetmeye kendimize izin vermiyoruz. Bunu becerebiliyoruz.

Ama bilinç seviyesinde sahne alamayan duygular, bilinç dışında varlıklarını cayır cayır sürdürüyorlar.

Ha bir de duygu deyince aklına çoğunlukla aşk meşk gelen insanlarız. Bastırıp hissetmeyi reddettiklerimizin başında kıskançlık, merhamet, huzursuzluk, şüphe, hoşlanmak geliyor. 

Madde, alkol, yemek, aşırı çalışma veya spor bağımlısı insanların çoğu, beraberinde elbette başka sebeplerle de birlikte, çoğunlukla günlük hayatta duygularını sağlam bastıran insanlar. 

Peki insan duygularını neden bastırır? 

Her şeyden önce toplumsal, kültürel ve ailevi yapılar bunu destelediği için. Zeka türlerinden sadece analitik zekayı ve zihin becerilerinden sadece mantık yürütmeyi güzelleyen sosyolojik eğilim; insanların sezgisel zekalarını ve duygu yoluyla tecrübe etme becerilerini göz ardı etmesine sebep oluyor.

Duygularımızı yaşamaya izin vermeyi bir çeşit zayıflık, zaman kaybı veya zararımıza bir durum olarak algılıyoruz.

Oysa düşünceyi onurlandırıp duyguyu ötelemek, karaciğerini kabul edip böbreklerini reddetmek kadar abesle iştigal bir durum. İnsanlığının, insan oluşunun, tasarımının bir bölümünü benimseyip diğer bölümünü göz ardı etmek, sistemde enerji kaçağı oluşturmaktan başka bir şey değil. 

Düşünme, okuma, öğrenme yoluyla entelektüel seviyede dünyalar kadar veriyi zihnimize depolayabiliriz. Oysaki duygularımız tüm bu bilgiyi ‘bedene indiren’ araç. Bedeninle deneyimlemediğin bilgi, yaşamında düşe kalka pratik etmediğin, bu uğurda egonu yerle yeksan etmediğin bilgi, işlevsiz ve donuk kalmaya mahkûm. 

Sonra ortalık neden işkolik, müthiş bilgili, derya deniz araştırmacı amma velakin huysuz ve yatağa başını mutsuz koyan insanlarla dolu? 

Bir arkadaşınız; güçlü, çalışkan, çok okuyan, mantığıyla hızlı çözümler üreten, güvenilir, biraz içine kapanık bir insan ama alkol aldığında son derece küstah ve alaycı birisine mi dönüşüyor? Bu durum bir rutin olarak tekrarlıyor ve hayatında gittikçe daha çok soruna mı sebep oluyor? 

Sessiz sakin, yılların hayırlı evladı, fedakâr kuzeniniz kırkından sonra annesine babasına düşman kesildi, ne hastalıklarıyla ne yaşlılıklarıyla ilgilenmiyor mu? 

Babanız ve anneniz 60 yıllık evliliğin ardından 80 yaşında boşanmaya kalkıyor ve siz maaile ne yapacağınız şaşırdınız mı? 

Aslan oğlum kaplan oğlum, benim oğlum ağlamaz diye büyüttüğünüz evladınız ergenliğe geldiğinde size hiçbir şeyini anlatmaz mı oldu?

Ne oldu? Bize ne oldu?

Yaşanması gereken anda yaşamamıza izin verilmeyen veya izin vermediğimiz duygular ne yapar eder kendine sahnede yer bulur, olmadı alakasız bir sahnede gelir rol çalar. 

Karaciğerinizi baş tacı edip böbreklerinizi göz ardı edemezsiniz. Sistemin bütünün kucaklamadan, ‘insan oluşun bütünü nasıl bir şey’ üzerinde çalışmadan; başarılı, sağlıklı, mutlu bir hayat beklentisi hayal. 

Duygularını yaşamak ya da ötelemek, seçme şansın olan bir alan değil. Fabrika ayarlarıyla oynamak bu. 

Bastırmak yerine içinden geçmek, o seni fırtına gibi yalayıp geçerken, içinde dimdik durmak ve izlemek, özdeşleşmemek; hem duygular hem düşünceler için tek çözüm gibi duruyor.  

‘Ama duygularım ve düşüncelerim beni tanımlıyor, onlarla özdeşleşmezsem ben kimim?’ mi diyorsunuz? 

Siz duygularınız ve düşünceleriniz değilsiniz. Kim olduğunuzu belki bir sonraki yazıda konuşuruz. Belki de bunu konuşmak hadsizlik ve konuşmamak en iyisi. Siz duygularınız ve düşüncelerinizden geriye kalan boşlukta eminim kim olduğunuzu bulursunuz. Daha doğrusu orada bir şey bulunmaz. Orada kim olduğunuzu BİLİRSİNİZ. 

Instagram

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var