Seni sevmiyor değil.
Hikayeler uydurup, uydurduğun hikayelere bozuk atıyorsun.
Bu kadar sevebiliyor, bu biçimde seviyor, bu kadar ve bu biçimde sevmeyi biliyor.
Kendi gerçeğiyle nasıl ve ne şekilde temas edebiliyorsa, seninle de aynı yolaklar üzerinden bağlantı kuruyor.
Sen de öyle yapıyorsun. Sen de öyle, o kadar ve o ölçüde seviyorsun.
Kendi derinine boy verip, kendi deniz tabanına ayak değdiremiyorsan, bir başkasının da ancak kıyılarında ayaklarını çırpıyorsun.
Kendi derinine bir kez boy vermiş insan ise karşısındaki ne yaparsa yapsın onu da çırılçıplak görebiliyor. O zemin delen, su yaran, on kaplan gücündeki bakışlardan ise kimseye bir zarar gelmiyor. Zira kendi derinine inmiş, kendi deniz tabanına ayak değdirmiş olmak; yakıcı iç süreçlerden geçmiş olmayı gerektiriyor. Kendi içinde o devri tamamlamış insandan bir başka insana akan ise ancak merhamet oluyor. Senin, benim, hepimizin, tüm dünyanın acısına, çabasına, yalnızlığına merhamet.
Yani diyeceğim o ki seni çırılçıplak görmek isteyenden kork
ama seni çırılçıplak görenden korkma.