Oysa küçükken bana dair beğendiğin tek şey resim diye güzel şeyler çizmeye zorlardım kendimi. Sonrasında sen gittin, ben de resim yapmayı bıraktım. Yapamadığıma karar verdim.
Sen gittin.
Çok şey seninle birlikte gitti.
Peki, niye şimdi tüm bunları yazmak?
Belki bunu kendime borçlu olduğumdan,
Belki artık seni aramaktan vazgeçmek istediğimden.
Belki de hala çaresizce ancak yazarsam içinde yaşadığını bildiğim ve senin bile varlığını unutmaya gayret gösterdiğin o sayıların bile birer rengi olduğuna inanan adamın canını yakmaya çalıştığımdan...
Canını yakmak istiyorum evet çünkü sanki sadece o zaman göreceksin beni.
Biliyor musun ben hayatımda hep sevdiklerimin canını yaktım.
Kimden vazgeçmeyeceğimi hissettim, ona saldırdım ya da kim için içim titredi ilk önce onu öldürdüm.
Sözlerimle bazen de söylemediklerimle.
Dedim ya ben aynı senaryoyu seninle yaşamaya devam ettim. İnsanlar “sen” oldular, sen yoktun.
Dünya garip bir yer. Hep öyleydi ama artık bu garipliği saklamaya zahmet etmiyor.
Kocaman bir girdabın içinde savruluyoruz.
Savrulma hissi benim için tanıdık, hem de çok.
Ama bu defa içimdekileri haykırarak uçuşmak istiyorum.
Ben hep uçuşuyorum. Hiç tutunamıyorum.
Kitaplar, terapistler, gurular hepsi diyor ki “Babasıdır insanın ilk demir attığı yer”
“Ah” diyorum “herkes demir atmak zorunda mıdır ki?”, “Bazılarımız bu dünyaya geçip gitmek için gelmiş olamaz mı?”
Babalar Günü imiş, 'kutlu' olsun.
Instagram
Facebook
Twitter
hislerime tercüman olmuşsun yanlız değilsin 🙏
Okurken bunu ben mi yazdım dedim...