Pelin Çini Yazio: Bin Dolarlık Çanta Paylaşımı SMA’dan Daha mı Değerli?

Çantamda sürekli taşıdığım ben ta lisede iken- 90’lara tekâmül ediyor- annemin aldığı ve o zamanlar anlamını çözemesem de sonradan “köfteyi çaktığım” bir anahtarlık var. Üzerinde “Erkekleri tanıdıkça kedilerimi daha çok seviyorum” yazılı.

Merak etmeyin, bu cümleyi savunacak derecede delirmedim ya da şöyle söyleyeyim kadın-erkek ilişkilerine “at gözlüğü” ile bakacak kadar yara almadım (şükürler olsun tabii) hem zaten bugünkü yazının konusu da kadın-erkek-aşk-sevgi-seks ya da bulunamayan ruh eşi değil. Her ne kadar bu meseleler üzerine kalem oynatmaktan keyif alsam da bugün daha CİDDİ, daha HAYATİ ve kusura bakmayın ama daha GERÇEK bir konudan bahsedeceğiz. Peki, neden konuya seneler önce alınmış o anahtarlık ile girdin? diyen dikkatli okuyucu; hemen açıklıyorum.

Çünkü söz konusu sosyal medya ve iyilik olduğunda aklıma sürekli o anahtarlık geliyor ve üzerinde yazanı zihnimde “İnsanları tanıdıkça kedileri daha çok seviyorum” a çeviriyorum da ondan.

Farkındayım, bu da en az ilk versiyon kadar sert ve mantıksız geliyor kulağa. Sonuçta tüm insanlığı bir kefeye koyup onları bir kalemde silip hayvanları tercih edemezsin, etmemelisin de ama bunu yapmakta inanın bazen çok zorlanıyorum.

Peki, bu “bazen”ler nasıl zamanlara denk geliyor? Hemen açıklayayım: sosyal medyada yardıma ihtiyacı olan insanların paylaşımları görmezden gelindiğinde, binlerce, on binlerce hatta milyonlarca kişi tarafından takip edilen kişiler bu tarz konularda bir anda “kör-sağır-dilsiz” kesildiğinde ya da daha FENASI ancak bir benzerleri PAYLAŞIM yaptığı zaman ellerinin taşın altına zoraki de olsa soktuklarında.

Sosyal medya çağımızın en büyük gerçeği, artık herkes kendi “medya”sına sahip durumda yani herkesin bir TV’si, bir dergisi, bir gazetesi ve bir “serbest kürsü”sü var. İnternet ilk icat olduğunda “bilgi edinme özgürlüğü getireceği, haber alma ve verme de GERÇEK anlamda demokrasinin sağlanacağı” söylenmişti. İnsanlar internet ile tanıştıklarında bir devrin kapandığını ve “artık HİÇBİR şeyin eskisi gibi olmayacağını” biliyorlardı. Bence aynı durum sosyal medya için de geçerli. Facebook ve Twitter ile başlayan akabinde de Instagram ve Youtube tarafından ele geçirilen bir çeşit devrim yaşıyoruz.

Tüm bunlar tamam ama acaba bu dönüşümün içerisindeyken “insanlığımızdan” ödün mü vermeye başladık? Yaşanan birtakım gerçekleri görmezden gelmeye, sahip olmayı ancak hayal edebileceğimiz ZENGİNLİKLERİ seyre dalmaktan yani bir çeşit fantezi dünyasına kapılıp gitmekten dolayı GERÇEKLERİ, GERÇEKLERİMİZİ unutuyor muyuz Kilometrelerce uzakta bir insanın milyon dolarlık hayatını izlemeyi, paylaşmayı YANIBAŞIMIZDA acı çekene TERCİH eder hale mi geldik?  Kısacası kafam karışık.

Peki, tüm bunları bana yazdıran konu ne? Aslında birçoğunuzun vakıf olduğu bir mesele; SMA hastalığı.

Eminim sosyal medyada önünüze çocuğu için yardım çağrısında bulunan gözü yaşlı ailelerin paylaşımları düşmüştür, canlı yayın afişlerine denk gelmişsinizdir. Bir çeşit genetik rahatsızlık olan ve tedavisi için gerekli ilacın bedelinin de milyon dolarları bulduğu bir rahatsızlık SMA… İlaç devlet tarafından karşılanmadığı için ailelerin ancak sosyal medya üzerinden kampanyalarla meblağı toparlamaya çalıştıkları bir hastalık. Yani telefonunuza yüklediğiniz SOSYAL MEDYA uygulamasının GERÇEKTEN işe yarayabileceği bir durumdan bahsediyorum.

Tamam, sosyal medyası insanın kendi alanıdır dedik dolayısıyla “paşa gönlü ne isterse onu paylaşır”ı kapaktan kabul ettik ama plaj, manzara, yeme-içme, alışveriş ve güzellik ürünleri arasında buna yer verilmemesini inanın ANLAMIYORUM

Bir yerde bir anne çocuğu için dışarıda yenecek mütevazı bir yemeğin parası için uğraşırken o çooooooook (!) takipçili hesapların o yemekte ödenecek hesabın 1000 katına aldıkları ayakkabıları paylaşıyor olmasını HAZMEDEMİYORUM.

Mesela ben bu yazının başına oturmadan SMA’lı Pamir bebek için yapacağım canlı yayının afişini Instagram’a koydum ve altına da “LÜTFEN PAYLAŞIN” yazdım.

Yaklaşık 1 saat oldu ve topu topu 2 kişi paylaştı. Aralarında yüzbinlerce takipçisi olan “arkadaşlarım” dan tık yok. Daha da fenası yani daha da kızdığım mesele şu: afişi “like” ediyorlar ama paylaşmıyorlar. Yani “gördüm Pelin, güzel bir iş yapıyorsun(umarım böyle düşünüyorlardır)” diyorlar ama destek vermek konusunda nedense(!) istekli değiller. Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Makyajlı bir fotomun SMA afişinden daha çok “like” hatta paylaşım almasını da.

Biz “gerçek”lerden kaçmayı bu kadar çok mu istiyoruz sahiden? Biz “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”ı bu kadar mı benimsemiş durumdayız? Ya da tüm bu kalabalık “ay Pelin bakamıyorum bile, üzülüyorum inan”ın ardına mı gizlenmiş durumda? Öyle ise, vay halimize!

Çünkü ne kadar öyle olmak için uğraşsak da bizler DEVEKUŞU değiliz ve eninde sonunda kafalarımızı gömdüğümüz o çukurdan çıkarmak zorunda kalacağız. Umarım bu yazı sizi düşünmeye iter, umarım bu yazı size hem kendinizi hem de etrafınızdaki “insanları” bir başka gözle analiz etmeye zorlar.

Son söz:

    

Derdim kimseye Don Kişot’luk taslamak değil.  Herkesi kurtaramam, tüm denizyıldızlarını denize geri atamam, tüm SMA’lı bebekleri yaşatamam biliyorum ama en azından ELİMDEN GELENİ yapabilirim ve yapmaya da devam edeceğim…

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı