The Fountain, üç farklı zamanda biriminde, bir adamın sevdiği kadını kurtarmak için başından geçen bin yıllık serüveni konu almaktadır. 15. yüzyılda İspanya'da yaşayan Tomas ölümsüzlük verdiği sanılan efsanevi bir çeşmenin arayışına çıkar. Günümüzde, Tommy Creo isimli bir bilim adamı, kanser olan eşi İzzy'yi kurtarabilmek için umutsuzca bir tedavi yöntemi keşfetmeye çalışmaktadır. 25. yüzyılda, astronot olan Tom ise uzaydaki gezintisi sırasında kendisini çok uzun sürelerdir rahatsız eden olayların arkasındaki gerçekleri keşfeder. Bu üç adamın hikayesi tek ve ortak bir gerçeğe uzanmaktadır...Tyler, kaderin bir oyunu sonucu Ally ile tanıştığı güne kadar kendisini kimsenin anlayamadığını düşünmektedir. Aşk aklına gelen en son şey olmasına rağmen, Ally’nin beklenmedik şekilde kendine çok iyi gelmesi ve ondan ilham alıyor olmasıyla ona yavaş yavaş aşık olmaya başlar. Bu aşkla beraber mutluluğu ve hayatındaki anlamı da keşfeder.12 yaşındaki Meggie (Eliza Hope Bennett), tıpkı babası Mortimer “Mo” Folchart (Brendan Fraser) gibi bir kitap kurdudur. İkisinin, ortak bir özellikleri daha vardır: Yüksek sesle kitap okudukları zaman, kitapta yazanları canlandırıp gerçek dünyaya getirme yeteneği! Ama bu çok da tehlikeli bir yetenektir: Çünkü canlanıp kitap sayfalarından çıkan her karaktere karşılık, gerçek hayattan biri kitabın içine kaçmaktadır. Mo ve Meggie ikinci el kitap satan bir dükkanda gezinirken, Mo bir kitabın içinden tanıdık sesler geldiğine şahit olur. Bu, Ortaçağ şatoları ve garip yaratık çizimleri ile dolu “Inkheart”tır. Mo kitabı bulduğuna inanamaz. Çünkü neredeyse 10 yıldır, Meggie’nin annesi Resa (Sienna Guillory) kitabın içine kaçtığından beri, her yerde bir zamanlar bir kopyasına sahip olduğu bu kitabı arıyordur.Gemma ve Diego Saraybosna’da tanışmışlardır. Gemma'nın hayatı Diego’ya aşık olması ile beklenmedik şekilde değişmiştir. Fakat Diego, Bosna savaşı sırasında hayatını kaybeder, Gemma ise başka bir ülkeye savrulur. Savaş bittikten yıllar sonra Gemma oğulunu da yanına alarak Diego'nun öldüğü topraklara geri döner. Geçmişte yaşananları ve Diego'nun izlerini Saraybosna'da arar.Başlıkta bahsi geçen Bay Hiçkimse, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Némo adlı bir adam. Ölüm döşeğindeki Némo genç bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir. Annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalıdır? Bu karar, sonsuz sayıda olasılığı doğuracaktır... Ve pek çok gezegen, iki ölüm ve sevilecek kadınlar...Stanleyville isimli küçük bir kasabada yaşayan ve aile olabilme umuduyla yanıp tutuşan Cindy ve Jim Green (Jennifer Garner - Joel Edgerton) çiftinin bir türlü çocukları olmamaktadır. Bir gün, bebekle ilgili tüm dileklerini yazıp bir kutuya koyarlar ve arka bahçelerine gömerler. Kısa süre sonra, fırtınalı bir gecede evlerinde beliren Timothy isimli bir çocuk çiftin yaşamını sonsuza değin değiştirir.Will, bir üniversitede hademelik yapan süper zeki bir gençtir. Will, bir türlü sokak kavgalarından kendini alıkoyamaz ve başı derde girer. Hapise düşmek üzere olan Will'i bu durumdan kurtarabilecek tek kişi onun yeteneklerini farkeden, okulun profesörlerinden Sean McGuire'dır. Aralarında bir anlaşma yaparlar ve bu zamanla çok özel bir dostluğa doğru yol alırlar..Görünen bir uyarı olmadan ortaya çıktı. Birdenbire nereden geldiği belli olmadan. Bir kaç dakika içinde Amerika’nın bir çok şehrinde sebebi açıklanamayan, kanınızı donduracak garip ölümler meydana gelmeye başladı. İnsan davranışlarındaki bu garip değişikliğe neyin sebep olduğu bilinmiyor. Yeni bir terrorist saldırı mı? Yapılan yüksek teknolojik deneylerde ters giden bir şeyler mi oldu? Bir tür şeytani toksik silah mı? Yoksa kontrolden çıkan bir virus mü? Hava yolu ile mi yoksa suyla mı bulaşıyor? … ve nasıl?Mike Enslin buranın ve şimdinin dışında hiçbir gerçeklik olmadığını ispatlamaya çalışan bir adam. Başka bir hayat yok.... Tanrı yok... İkinci şanslar yok... Yoksa var mı? Korku ustası Stephen King’in tüyler ürpertici kısa filminden uyarlanmıştır. Ünlü korku romanı yazarı Mike Enslin (John Cusack) sadece kendi gözleriyle gördüğü şeylere inanır. Uyduruk perili evler ve mezarlıklarda geçen doğan üstü olayları kötüleyen bir dizi çok satan kitap yazdıktan sonra Enslin’in hayaletlerden uzak ve yalnız geceleri, yeni projesi için gittiği kötülüğüyle ün salmış Dolphin Otel’in 1408 numaralı odasında kalmaya başladığında değişmeye başlar. Otel müdürünün(Samuel L. Jackson) uyarılarına karşı koyan yazar, perili olduğu söylenen bu odada yıllardan beri kalan ilk kişidir. Yeni bir liste başı kitabın eli kulağındadır, ama birçok diğer Stephen King kahramanı gibi, öncelikle yaşayabilmek için şeytanlarıyla yüzleşmelidir.Mutlu bir evlilik sürdüren John ve Laura çiftinin hayatı, genç kadının bir cinayet soruşturmasında tutuklanması ile alt üst olur. Laura her ne kadar masum olduğunu söylese de, hapis cezasına çarptırılır. Laura'nın masumiyetinden şüphe etmeyen John, ailesini bir arada tutmaya çabaladığı kadar, karısının olayla ilgisi olmadığını kanıtlamak için tüm ipuçlarının peşinden gider.Laura'nın suçu en son çıkarıldığı mahkemede onanır. İntiharın eşiğine gelen Laura'yı kurtarmak için John'un elinde tek bir çare kalmıştır: Karısını hapishaneden kaçırmak.Köktendinci bir Hıristiyan ile bir ateist arasındaki felsefe savaşı. İstendiğinde ölümcül bir savaşa dönüşebilen düşünceler. Sonuçta, inançlı olanla bu eksikliği bir deneme olarak gören, inançsızlığa inanan kişi çok yüksek bir binanın uç kısmında mı her şeyi çözecektir?Sonrasında, kendi hayatı ile bir başkasının hayatı arasında bir seçim yapması gerekirse ne olacaktır? Bunun için ya bir saati kalmışsa! Ölümden sonra, ahirette, iman olmadan, böyle bir kurban yeteneğine sahip olacak mıdır?Charley Webster, gece vakitlerinde korku filmleri izlemekten zevk alan genç bir lise öğrencisidir. Bir gece Charley film izlerken yeni taşınan komşularının garip hareketlerini farkeder ve hayal gücü de sürekli korku filmleriyle beslenen Charley, onların birer vampir olduğunu düşünmeye başlar. Çok sevdiği korku filmlerinden birinin içine düşmüşçesine korku duymaya başlayan Charley, hayatta kalmak için artık kendini korumaya almalıdır.17 yaşındaki Rhoda (Brit Marling), MIT Üniversitesi’ne kabul edildiğini öğrenir ve bunu arkadaşları ile kutlar. O gece dünyanın tıpatıp benzeri bir gezegen gökyüzünde belirir. Bu gezegene bakarak arabayı kullanan Rhoda, müzisyen John Burroughs’un (William Mapother) arabasına çarpar ve kazada John’un karısı ile oğlu ölür. Olayın ardından intihar eden Rhoda, hayatta kalır ve katıldığı bir yarışmada bu gezegene seyahat hakkı kazanır.C.R.A.Z.Y. ile dünya çapında müthiş ilgi toplayan yönetmen Jean-Marc Vallée, Eylül ayında Venedik Film Festivali'nde prömiyeri yapılan son filmiyle izleyici karşısına çıkıyor. Bir adamla bir kadın arasındaki aşkı, bir anneyle oğlu arasındaki sevgiyi anlatan Ruh Eşim, sevgiye dair fantastik bir macera, aşk hakkında mistik ve doğaüstü bir yolculuk. Film, biri 1960'ta, diğeri günümüzde geçen ama birbirine paralel ilerleyen iki farklı olay örgüsünü izliyor. Birinde 1960'ların Paris'inde bekâr bir anne olan Jacqueline, Down Sendromlu oğlu için her şeyi feda etmeyi göze alırken diğer öyküde Montreal'de eşinden tatsız bir şekilde boşanan ünlü bir DJ konu alınıyor.
İzlememiş olanlar için insanı derinden etkileyen felsefesi ve mükemmel müzikleri ile The Fountain kesinlikle izlemeli. İzleyenler içinse yeniden izlenmeyi isteyecek kadar güzel bir film.
Good Will Hunting bilinmiyorsa biz kalkalım
Whiplash bu listeye eklenmemişse, olmamış bu liste.