Pas Tutmuş Zihinlerde Dev Bir Aydınlanma Yaşatacak 12 Bilimsel Soru-Cevap

Bu soruların yanıtlarını okuduktan sonra, 'İyi ki içeriğe tıklamışım.' diyeceksiniz. 👊

1. Sarımsak Kokusundan Kurtulmak Neden Bu Kadar Zordur?

Partnerinize, sarımsaklı bir yemek yedikten sonra dişlerini iki defa fırçaladığına yemin etse bile sarımsak kokusunun geçmediğini söylemişliğiniz vardır. Bunun nedeni; sarımsağın, hassas olan koku alma sistemimize, buharlaşabilen dört sülfür bileşiğini yaymasıdır.

En büyük suçlu diğerlerinden daha yavaş metabolize olan ve bu sayede vücutta daha uzun süre yüksek konsantrasyonda kalan allil metil sulfittir. Midede sindirildikten sonra sarımsağın potansiyel bileşikleri dolaşım sistemine geçer ve akciğerlere giderken buharlaşmaya başlarlar. Bunun sonucu da tabii ki; kötü nefestir.

Buharlaşma porlardan dışarı salınım şeklinde de olduğundan aynı zamanda sarımsak aromalı terleyebilirsiniz.

Bu hoşa gitmeyen bileşiklerin gücünü ve etki sürelerini azaltmak için sarımsaklı yemekten sonra elma yenmesi veya çiğ nane çiğnenmesi etkili oluyor. Yemekle beraber maydanoz yemek veya süt içmek sarımsak kokusundan kurtulmada yeşil çay ve limon suyunun olacağı gibi yardımcı olacaktır.

Kaynak

2. Apple Ürünlerinin İsimlerinin Başında Neden "i" Harfi Var?

Steve Jobs, Apple'dan kovulduktan sonra Next isminde, pek de parlak olmayan şirketini kurmuş ve yıllar sonra Apple'ın işletim sistemi arayışına 'Ben yaparım.' diyerek cevap vermiş ve sonunda Apple'a geri dönmüştü.

Döndüğünde kendisi önce 'yönetim kurulu danışmanı' olmuş, ardından CEO'luk teklif edildiğinde naz yapmıştı ve şöyle demişti; 'CEO değil, geçici CEO olurum.'

'Geçici CEO' olarak bir kartviziti olması gerekiyordu ancak 'Interim CEO'nun çirkin ve uzun bir görüntü verdiğini düşünerek, kartına 'iCEO' yazdırdı.

Zaman geçti, yeni ürünlere isim arayışı sırasında pek bi' şirin duran bu i harfini, geçmişteki Macintosh'a dayanarak iMac ismini, ardından iBook, iPod, iPhone, iPad isimlerini çıkardılar.

Kaynak

3. Resimdeki Gözler Neden Bizi Takip Eder?

Ressamlar perspektif tekniğini keşfedene kadar nesnelerin birbirlerine uzaklıklarını yansıtmak için yükseklik ve genişlikten faydalanıyordu. Tıpkı Eski Mısır dönemine ait resimlerde olduğu gibi. Ancak perspektif kullanılmaya başlandıktan sonra resimlere derinlik verme tekniği değişti. Rayların uzayıp gittiğini göstermek için tek bir noktada birleşiyor gibi birbirlerine yaklaştırarak çizmek bunun bir örneği. Resimde derinliği sağlayan diğer bileşenler ise ışık ve gölge. Resimde bir ışık kaynağı varsa, daha karanlık olan nesnelerin ışıktan daha uzakta olduğunu anlarız.

Ressamlar perspektifle birlikte ışık ve gölge oyunlarını kullanarak resimlerin sanki gerçekmiş gibi görünmesini sağlar. Oysaki üzerine resim yapılan yüzey iki boyutludur. Diğer bir ifadeyle üç boyutlu dünya iki boyutlu kâğıt üzerine aktarılır ve bu yapılırken optik bir yanılsama yaratılır. Resimde kullanılan ışık, gölge ve perspektif sabittir. Yani ressam doğrudan karşıya bakan birini çizdiğinde siz hangi açıdan bakarsanız bakın resimdeki kişiyi tam karşınızdaymış gibi görür, onun size baktığını düşünürsünüz. Ancak aynı şeyi karşınızda gerçek bir insan varken denediğinizde resimdeki bu yanılsama gerçekleşmez. Örneğin bir arkadaşınızdan sabit durmasını ve hep karşıya bakmasını isteyin. Siz de bu sırada konumunuzu sürekli değiştirerek onun gözlerine bakın. Resimde yaşadığınız durum gerçekleşmiyor değil mi? Bunun nedeni üç boyutlu bir görüntüye bakıyor olmanız ve resimdeki sabitliğin aksine siz konumunuzu değiştirdikçe perspektif, ışık ve gölgenin de değişiyor olmasıdır. 

Kaynak

4. Bağcıklar Neden Kendiliğinden Çözülür?

Farklı düğüm yapılarının dayanıklılıkları üzerine pek çok araştırma yapıldıysa da bir düğümün nasıl olup da kendi kendine açıldığına dair bir çalışma yapılmamıştı. Ta ki bir akademisyen küçük kızının ayakkabı bağcıklarının neden sürekli çözüldüğünü merak edene kadar. Bunun üzerine iki öğrencisiyle birlikte koşu sırasında ayakkabı bağcığının ne gibi etkilere maruz kaldığını yakından gözlemledi.

Normal koşullar altında ayakkabı bağcığınıza attığınız bir düğüm, merkezindeki sürtünme sayesinde olduğu haliyle kalıyor ve ilmekler ne kadar çok birbirine dolanmışsa düğüm de o kadar sağlam oluyor. Çünkü oluşan her bağ sürtünmeyi artırıyor.

Ancak koşu sırasında ayağın yere aniden çarpması bütün işi bozuyor. Bu çarpma, düğümün merkezine bir kuvvet uygulanmasına neden oluyor ve bir ivme oluşturuyor. Bu ivme, bağcıklar her adımda ileri geri hareket ederken sanki görünmez bir el gibi bağcıkları iki yandan çekiştiriyor. Sonunda öyle bir an geliyor ki oluşan ivme sürtünmeye galip geliyor ve düğüm bir anda çözülüveriyor.

Kaynak

5. Gözlerimiz Kapalıyken Neden Dümdüz Yürüyemeyiz?

Bugüne kadar konuyla ilgili yapılan araştırmalarda gözleri kapalı haldeyken düz yürüdüğünü zannedenlerin aslında daireler çizerek ilerlediği görülmüş. Kimi araştırmacıların tahminine göre bunun nedeni yürüdükçe her bir adımda “düz” tanımımıza dair bilişsel algımızda bir sapma olması ve ilerledikçe bu sapmaların birbiri üstüne eklenerek ilerlediğimiz hattın giderek kıvrılmasına yol açması.

Vücudumuzda tam olarak nasıl bir mekanizmanın bu sapmaya neden olduğu bilinmiyor, ancak uzmanların tahminine göre mekânsal algı ve denge becerilerimizi yöneten vestibüler sistem ile vücudumuzun ve vücudumuzu oluşturan bölümlerin (kollar, bacaklar, baş gibi) hangi pozisyonda olduğunu anlamamıza yarayan proprioseptif sistem birlikte çalışarak konumumuzu anlamamızı ve düzenli olarak güncellememizi sağlıyor. Görsel ipuçları olmadığında ise iç kulaktaki vestibüler sistemin hata verdiği, bunun da konumumuzla ilgili bizi yanılttığı düşünülüyor.

Kaynak

6. Keçiler Çok Dik Yamaçlara Nasıl Tırmanabiliyor?

Dağ keçilerinin vücutlarının ağırlık merkezlerinin yere yakın olmasının, vücut şekillerinin ve toynaklarının yapısının dik yamaçlarda dengeli bir şekilde hareket etmelerine imkân verdiği düşünülüyor. Dağ keçilerinin toynaklarının dış kısımları sertken, tabanları yumuşak ve esnektir. Bu sayede dik yamaçlardaki küçük çıkıntıların şeklini alarak tutunmayı kolaylaştırırlar.

Sonuçları 2016’da Zoology dergisinde yayımlanan bir araştırmada bilim insanları Kanada’daki Rocky Dağları’nda yaşayan bir dağ keçisinin (Oreamnos americanus) 45 derecelik bir yamaca tırmandığı sırada kaydedilen görüntüleri ayrıntılı bir şekilde inceledi.

Araştırmacılar görüntülerde dağ keçisinin sıçradığı sıradaki hareketlerine odaklandı. Dağ keçisinin arka bacaklarını kullanarak vücudunu yukarı doğru ittiği, bu sırada ön bacaklarını vücuduna yakın tuttuğu görüldü. Dağ keçisinin vücudunu yukarı doğru çekmek için ise ön bacaklarını kullandığı, bu sırada dizlerini vücudunun ağırlık merkezinin yakınında tuttuğu anlaşıldı. Araştırmacılar dağ keçilerinin bu sayede dik yamaçlarda hareket ederken dengelerini koruyabildiklerini düşünüyor. Dağ keçilerinin güçlü boyun ve omuz kaslarının dik yamaçlara tırmanabilmelerini kolaylaştırdığı tahmin ediliyor.

Kaynak

7. "31 Çekmek" Deyimi Nereden Geliyor?

'31 çekmek' deyimi Osmanlı'dan geliyor. Osmanlı zamanında ulu orta böyle şeylerden bahsetmemek için 'el çekmek' olarak adlandırdıkları mastürbasyon için bir şifreli muhabbet aramışlar ve 'e' ve 'l' harflerinin alfabede kaçıncı sıraya denk geldiklerine bakmışlar. e-elif, l-lam yani 'e' 1. harfe, 'l' ise 30. harfe tekamül ediyor. Dolayısıyla da bu iki harfin alfabedeki yerinin toplamından 31'i elde etmişler ve mastürbasyonun adı bu şekilde kalmış. Bu şifreleme yöntemine ebced hesabı denir ve harflerin belirli sayılara denk geldiği bir şifreleme yöntemidir.

Kaynak

8. Siren Sesinin Nereden Geldiği Neden Kolaylıkla Anlaşılamaz?

Bir ambulans veya polis sireni olsun, bu sesi duymamak imkansız olsa da nereden geldiğini anlamak çok zordur. Peki insanların algıları bu sesin nereden geldiğini anlamaya neden kapalı?

Sirenler (itfaiye, ambulans, polis vs.) çaldığı zaman sesin nereden geldiğini anlayamamamızın sebebi; sirenlerin çoğunun insan kulağının en hassas olduğu 1-3 khz aralığında çalmasıdır. Bu şekilde sirenin çaldığını duymamız kolaylaşsa da, bu frekans aralığı ayrıca sesin nerden geldiğini anlamamızı sağlayan duyuların kör noktasına düşüyor. Bu yüzden sirenleri kolaylıkla duysak da, sesin nereden geldiğini anlamamız pek mümkün olmuyor.

Ambulanslar trafikteyken siren çalarken bu yüzden aynı anda kornaya da basıyor olabilirler.

Kaynak

9. Doğal Gıdalar Neden Alerji Yapıyor?

Vücudun bazı gıdalara karşı gösterdiği direnç, birçok hastalığın temelinde yatan en önemli sebeplerden biri. Çeşitli besinler, farklı nedenlerle alerjiye sebep oluyor. Örneğin inek sütü alerjisi, genellikle kalıtsal bir faktör olarak devralınıyor. Yapılan son araştırmalara göre, hamilelik esnasında anne tarafından tüketilen bazı gıdalar rahmi etkileyebiliyor. Bu nedenle çocuklarda farklı gıdalara karşı hassasiyet oluşuyor. Alerjiye sebep olan besinlerin bazıları, hamilelik döneminde en çok aşerilen yiyecekler. Bunlar, çoğunlukla aşırı tüketildiği için böyle bir direnç oluşturuyor.

Herhangi bir gıdaya karşı alerjisi olan bir insan, bu gıdayı tükettiğinde vücudunda bulunan antikorlar nedeniyle yüksek oranda kimyasal ve histamin salgılamaya başlıyor. Bunlar, vücudu, hassas olduğu gıda maddesine karşı korumak amacıyla üretiliyor. Ancak sonuçta solunum yollarını, sindirim sistemini, cildi, kalp ve damarları etkileyebilecek alerjik reaksiyonlar ortaya çıkıyor.

Kaynak

10. Midemiz Neden Guruldar?

Öz itibariyle, sindirim sistemi; ağızda başlayan ve anüste son bulan uzun bir borudur. Bu boru, sindirimde önemli role sahip çeşitli organları ve geçişleri birbirine bağlar. Sindirim sistemiyle ilgili bilinmesi gerekenlerden birisi de yiyecekleri ileriye doğru iten bir yol olmasıdır. Kas büzülmelerinin yarattığı dalgalar, içeriği (yiyeceği) peristalsiz olarak adlandırılan bir süreçle devamlı olarak aşağıya doğru iter. Yediklerinizin sindirim yolu boyunca hareketine ilaveten, bu kasılıp-gevşemeler; yiyeceğin sıvı ve diğer sindirim öz sularıyla karışmasına ve kimüs olarak bilinen vıcık vıcık bir karışım haline gelmesine yardımcı olur. Karın guruldaması bu sürecin bir sonucudur.

Bu katı ve sıvı kimüs içeriğin hareketi gaz ve hava üretir. Bu bileşimler itildikçe ve emilimi kolaylaşacak parçalara ayrıldıkça, hava baloncukları ve gaz çıkışı olur ve bu da bir ses oluşturur, duyduğumuz ses de bu sestir. Karın guruldaması yalnızca aç olduğunuzda değil herhangi bir zamanda olabilir, fakat midenizde ve ince bağırsağınızda yiyecek varsa, guruldama biraz daha sessiz hale gelir.

Kaynak

11. Japon Animelerinde Karakterlerin Gözleri Neden Büyük Resmedilir?

Gözlerin olması gerektiğinden daha büyük olma sebebi, Tetsuwan Atomu(Astro Boy)'nun yaratıcısı Tezuka Osamu'nun çizgi film yapım maliyetlerini kısmak istemesinden ortaya çıkmıştır. Tetsuwan Atomu, bilindiği gibi ilk seri anime olup yapıldığı zamanki maliyeti bölüm başına 160 bin yen civarında imiş. O sıralar da normal bir sinema filmi 150 bin yene çekilirken ne olduğu tam kavranamayan bir anime için 150 bin yen harcanması, animeyi sevdirmeye çalışan Osamu Hoca'yı tedirgin etmiş, kendilerini destekleyen sponsorları kaçırmamak için harcamaları 50 bin yen civarında tutma kararını almış.

O zamanlar bir saniyelik görüntü için 16 kare kullanılırken, Osamu, bunu 8 kareye düşürmüştür. Tabii böyle olunca hareketlerde yavaşlık, doğal olmayan görüntüler ortaya çıkmış. Bunu aşmak için Osamu Hoca seri çizgi filmlerde büyük gözlere yer vermiştir. Çünkü duygusal bir sahnede titreyen, yaşaran ya da kavga, dövüş ya da ihtiras gibi sahnelerde alevlenen gözler hem izleyenlere verilmek istenen hisleri aktarmış olup, hem de saniyelerce süren bir görüntü için sadece 8 kare film kullanılmasını sağlamış.

Osamu'nun yarattığı bu teknik Osamu'nun diğer öğrencileri tarafından da kullanılmaya başlanmış ve bu bir gelenek haline gelmiş.

Kaynak

12. SIM Kart Yokken veya Telefon Çekmiyorken Acil Durum Araması Yapmak Nasıl Mümkün Olabiliyor?

Cep telefonlarında sim kartı olmadan ya da telefonun bağlı olunan operatörün çekim alanında olmamasına rağmen acil durum araması yapılabiliyor. Bu tarz durumlarda sıradan bir numarayı aramak mümkün değilken acil durum nasıl bir istisna?

Sim kartın görevi aslında telefonun arama yapabilmesini sağlamak değildir, telefonlar sim kart olmadan da şebekeye bağlanıp arama yapabilirler. Sim kartın görevi o telefona bir kimlik kazandırmaktır. Sim kart takılı olmayan bir telefonla başka bir telefonu arayabiliriz, ancak arama yaptığımız telefonun bir 'numarası' olmaz. Telefon numaramız aslında telefonumuzun numarası değil sim kartımızın numarasıdır.

Sim kartın başka bir görevi ise, telefonun yaptığı görüşmenin hangi GSM operatörünün şebekesini kullanarak görüşme yapacağıdır. X operatörünün sim kartına sahipsek x operatörünün baz istasyonu vasıtasıyla görüşme yaparız, y sim kartımız varsa y operatörünün şebekesine bağlanırız. Ayrıca bu ayrım yaptığımız görüşmenin hangi operatör tarafından ücretlendirileceğini de belirler. Ancak 112 gibi acil numaraları ararken bu durum ortadan kalkar, acil aramalar ücretlendirilmezler ve hangi operatör şebekesinin kullanıldığı önemli değildir; önemli olan, acil durumda o görüşmenin gerçekleşmesidir. bu yüzden acil numaraları ararken sim kartsız arama yapabiliriz.

Telefonumuz çekmemesi, o bölgede sadece bizim operatörümüzün çekmediği anlamına gelir; başka operatör çekiyor olabilir. Mesela biz x operatör müşterisiysek ve x operatörünün kapsama alanında değilsek, yani diğer bir deyişle telefonumuz çekmiyorsa, y operatörünün kapsama alanı içinde olabiliriz. Bu durumda acil aramayı y operatörünün baz istasyonuyla yapabiliriz.

Kapsama alanlarının genişlemesiyle artık çok ıssız bir yere de gitsek en kötü ihtimalle 1 operatörün kapsama alanında bulunuyoruz, çünkü artık neredeyse her bölge en az 1 operatörün kapsama alanı içinde.

Peki hiçbir operatörün kapsama alanı içinde kalmamayı başardıysak? Böyle bir durumda acil aramaların yapılabilmesi için çok uzak ve çekim alanı içinde olmayan yerlere bağımsız küçük baz istasyonları kurulmuştur, bu istasyonlar hiçbir operatöre bağlı değildir ve görevleri acil aramaların yapılabilmesini sağlamaktır. Ama tüm bunlara rağmen zoru başardıysak ve bağımsız baz istasyonlarının bile kapsamadığı bir yere denk geldiysek işte o zaman acil arama yapmamız maalesef mümkün değil.

Kaynak

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
YORUMLAR
09.06.2020

#7 Malafat-ül şakşakiyye :)))

09.06.2020

Vay be..yazılı tarihimizdeki ilk kripto mesajımıza bakın. mastırbasyon yapmak ;D

09.06.2020

Çok harika muazzam içerik. Elinize sağlık.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ