Paris... Bazılarına göre dünyanın en romantik şehri, bazılarına göre çok soğuk bir şehir. Benim için ise yerine göre soğuk, yerine göre eğlenceli ve yerine göre de çok romantik... Her şehir gibi aslında. Elbette biraz farkla. Ama bu fark sadece Eyfel Kulesi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Paris'e gidip tadını doyasıya çıkarmanız için gerekli tüm bilgileri sizinle paylaşmaya çalışacağım.
Hazırsanız başlayalım mı Paris turumuza?
*Bu içerik marka işbirliği içeriyor.
Paris’in kalbi olarak nitelendirilen Zafer Takı her zaman kalabalık olan lokasyonlardan biri.
Bu sebeple biletinizi online alarak zamandan tasarruf etmeniz ilk önerimiz olacaktır.
Ayrıca terasından gün batımı manzarasının şahane olduğunu da ekleyelim.
Küçük çocuklarınız varsa Disney mağazasını, biraz daha büyük çocuklarınız varsa Disney Store'un hemen yanındaki Stranger Things mağazasını gezmeyi ve elbette güzel bir cafe'de oturup kahve içerek etrafı izlemeyi sakın unutmayın.
Paris aceleyi sevmez, aceleye de gelmez. Detayların tadını çıkararak güzel bir cadde turu yapmayı ihmal etmeyin.
Paris'te ne kadar kalacaksınız bilemiyorum ama eğer vakit sınırınız yoksa ve sanata meraklı iseniz Louvre Müzesi'ne en az 1 tam gün ayırmanızı öneririm.
Zira içeride sergilenen on binlerce eserin hepsinin hakkını vererek gezmek isterseniz yaklaşık 2 aya ihtiyacınız olacak.
Böyle bir süreniz olmadığına eminim.
Kısıtlı vaktiniz varsa en azından 2-3 saatinizi bu müzeye ayırmayı unutmayın.
Diğer müze ve etkinlikler gibi Louvre Müzesi için giriş biletinizi de online olarak çok önceden almanızda fayda var çünkü aynı gün bilet bulma olasılığınız yok gibi bir şey.
Kaç sefer Paris'e gidip bir defa bile Eyfel Kulesi'ne çıkmadım desem... Nedense bana uzaktan izlemesi daha güzel geliyor.
Hava karardıktan sonra ışıklandırılan Eyfel, Paris şehrine yakıştırılan romantik sözcüğüne çok daha fazla yakışıyor zira.
Ya da gündüz Eyfel Kulesi'nin altında Champ de Mars olarak bilinen devasa yeşil alanda bir piknik yapmak ve manzaranın tadını doyasıya çıkarmak benim daha çok işime geliyor bilemiyorum... Bir turist gibi değil de bir Parisli gibi yaşamak Paris'i...
Elbette herkesin beklentileri farklı. Ben bu çok meşhur kuleye çıkacağım ve Paris'i tepeden mutlaka izleyeceğim diyenler için de tavsiyelerimiz var elbette.
İlk önerimiz elbette yine biletlerinizi önceden almak yönünde olacak.
Bilet fiyatları en tepeye çıkacaksanız farklı, ara katları tercih edecekseniz farklı oluyor. Ayrıca fiyatlar, asansör yerine merdiven kullanmayı tercih edenler için daha uygun.
Örneğin şu anda sadece 2. kata çıkmanın bedeli asansör ile 17 Euro iken, merdivenle 10 Euro. Asansörle çıkacaksanız uzun kuyruklar beklemeye de hazırlıklı olun.
Gençler (12-24), çocuklar (4-11) ve engelliler için indirim var. 4 yaş altı çocuklar ise ücretsiz.
1800'lü yılların sonunda inşa edilmiş olan III. Alexandre Köprüsü, altın kaplamalı figürleri ile oldukça şaşalı bir yapıt.
Seine Nehri turu, aynen İstanbul Boğaz turu gibi en az 1 kere yapılması gerekenlerden.
Eğer Paris'e ilk kez geliyorsanız yaklaşık 1.5-2 saatinizi ayırarak bu turlardan birine katılmanızı öneririm.
2000'den fazla odası olan Versay Sarayı büyüleyici güzelliğe sahip tarih dolu bir yer.
Bahçelerinin güzelliği ise kesinlikle görülmeye değer.
1 tam gününüzü ayırmanız gereken yerlerden biri.
Sanat hakkında çok şey bilmiyor olsanız bile, Orsay Müzesi'ni görmelisiniz.
Gezmesi çok kolay olan bu müzede Van Gogh, Monet, Pissarro ve daha ünlü bir çok kişinin eserlerini görebilirsiniz.
Paris'in en sevdiğim yeri burası olabilir.
Bana göre en güzel en özel yeri Ressamlar Tepesi.
Paris’in ünlü sokak ressamlarını burada görebilir, kendi resminizi yaptırabilirsiniz. Gitmişken köşedeki efsane dondurmacıdan tiramisulu dondurma yemeyi sakın unutmayın. Yok böyle bir lezzet...
Ünlü Sacre Coeur Bazilikası da burada.
Hediyelik eşya almak için de en iyi lokasyonlardan birisidir burası.
Ancak belirtmekte fayda var, akşam saatlerinde pek tekin olmayabilir, çok rahat davranmamakta fayda var.
Paris'e gidip de buranın önünde fotoğraf çekilmeden dönmek kabul edilebilir bir durum olmaz.
Çocuklarınız varsa dedim ama şart değil elbette.
Ben henüz çocuğum yokken birkaç kez gittim mesela. Aramızda kalsın, çocuksuz daha bile eğlenceli olabiliyor :)
Biletinizi önceden alırsanız çok daha uyguna getirebilirsiniz. Şehir merkezinden metrolar ile parkın önüne kadar gelebiliyorsunuz. Yani parkın uzakta olması gözünüzü korkutmasın.