Başbakan Davutoğlu, 11. Cumhurbaşkanı Gül’ün milletvekili adayı olup olmayacağı konusunda, ‘Burası onun kendi evidir. Zaten biz kamuoyu önünde davet ettik’ dedi. Davutoğlu, Ak Parti’ye adaylık için başvuranların yüzde 50’sinin Gülen cemaatine yakın isimler olduğu iddiasını ‘Tuzluklar süzgeçlere takılır’ diye yanıtladı
Başbakan Ahmet Davutoğlu, New York’tan dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Davutoğlu’nun, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün milletvekili adayı olup olmayacağı konusunda, “Takdir Sayın Gül’ün kendisinindir. Bence davet dışarıdan birine yapılır. Burası onun kendi evidir. Zaten biz kamuoyu önünde davet ettik” diye konuştu. Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Gül için Meclis Başkanlığı uygun olur” sözlerine ilişkin soruya da “Önce Sayın Cumhurbaşkanımız Gül’ün kararını görelim. Her görevi hakkıyla yapar tabii ki” yanıtını verdi.
Başbakan Davutoğlu, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “CHP’yi kapatmak istiyorlar” sözlerinin anımsatılması üzerine de “Buradan çağrıda bulunuyorum. Parti kapatmayı tümüyle yasaklayan bir anayasa maddesini 4 parti olarak haftaya Meclis’e sunalım ve bir oturumda bu işi bitirelim” karşılığını verdi. Davutoğlu, Ak Parti’ye adaylık için başvuranların yüzde 50’sinin Gülen cemaatine yakın isimler olduğu iddiasının sorulması üzerine de “Ak Parti, kurumsal çalışan bir partidir. Temayül yoklamaları yapılır. Alt komisyon var, üst komisyon var. Birçok süzgeç. Tuzluklar bu süzgeçlere takılır, geçemezler” dedi.
Milliyet'ten Fikret Bila'nın haberine göre, Davutoğlu’nun, gündemdeki kritik başlıklara ilişkin görüşleri özetle şöyle:
‘Partimizin kurucusudur’
(11. Cumhurbaşkanı Gül’ün adaylığının sorulması üzerine) “Olağanüstü kongrede siyasi ahlak üzerine atıfta bulundum. Ak Parti konjonktürel bir siyasi hareket değildir. Bir hareketi konjonktürel olmaktan çıkartan şey, kısa dönemli siyasi hırs üzerine hesaplar yerine uzun dönemli sağlam değerlere dayalı hareket olmasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığı süresince ortaya konulan prensipler bunun en güzel örneğidir. Kurallar, normlar, değerler doğru inşa edilirse, kişiler gider ama değerler kalır. Bu değerlerden en önem verdiğim ise vefadır. Sayın Abdullah Gül partimizin kurucusudur. Herhangi bir kurucu da değildir. AK Parti’nin ilk başbakanıdır. Yine cumhurbaşkanımızın tavsiyesi ve iradesiyle Meclis tarafından seçilen, Ak Parti içinden çıkan ilk cumhurbaşkanıdır.”
‘Bizim haddimiz değil’
(Cumhurbaşkanlığından vekilliğe geçiş biraz garip olmayacak mı, sorusu üzerine) “Örnekleri Avrupa’da var. Eski başbakanlar eski cumhurbaşkanları arasından böyle örnekler var. Takdir Sayın Gül’ün kendisinindir. Bunun doğruluğunu, yanlışlığını tartışmak bizim haddimiz değildir. Bence davet dışarıdan birine yapılır. Burası onun kendi evidir.”
(Davet etmeyecek misiniz, sorusu üzerine) “Davet ettik işte, kamuoyunu önünde davet ettik. Davet kamuoyu önünde yapıldı. Daha özel bir şey yapmaktan da imtina etmeyiz. Yaparız. Bizim Sayın Gül ile hukukumuz çok eskiye dayanır. Bu ilişkiler bugün başlamadı. Hukukumuz 80’li yılların başına gider. O İslam Kalkınma Bankası’nda çalışırken ben de bir makale yazmıştım, o vesile ile tanışmıştık. Sonra Malezya’da Sayın Gül misafirim oldu.
AK Parti kadrolarında millete ümit veren şeyler samimiyet, mahviyet ve karşılıklı hukuktur. O kadar sağlam hukuklar var ki görüş ayrılıkları, farklı kanaatler nihai kertede herkes kendi ile baş başa kaldığında ‘bunlar için bu dostluklar feda edilmez’ diyecek kadar köklü ilişkilerimiz var.
Şimdi okuyorum ‘Abdullah Bey gelirse ben rahatsız olurmuşum’ falan. Bunlar bizim anlayışımızda karşılığı olmayan şeyler. Abdullah Bey ile de olmaz Tayyip Bey ile de olmaz. Bizim içimizde bunlar olmaz.
‘Gül sıradan biri değil’
Sayın Bülent Arınç Bey bu konudaki iyi niyetini ve siyasetin etik boyutunu da içeren açıklamalar yaptı. Doğrudur Sayın Gül 6223 adaydan biri değildir. Kimse böyle bir nezaketsizlik yapmaz. Sayın Erdoğan açıklama yapar yapmaz parti içinden pek çok arkadaşımız (ben de dahil) açıklamalar yaptı. Bu bile ne kadar doğal ve yürekten bir çağrı olduğunu ortaya koyuyor.”
(Meclis Başkanlığı için ne diyorsunuz, sorusu üzerine) “Önce Sayın Cumhurbaşkanımız Gül’ün kararını görelim. Her görevi hakkıyla yapar tabii ki. Şimdi seçime gidilecek, seçim şartları belli olacak. Demokrasiye saygı gereği secimden önce böyle konuşmamak gerekir. Önce halkın iradesini görelim.”
‘Sistemde bir sıkıntı var’
(Yatırımcılar Türkiye’deki başkanlık tartışması konusunda ne düşünüyorlar, sorusu üzerine) “Türkiye’de karar alma mekanizması ile ilgili sorular gündeme geldi. Yatırımcılara 12 Eylül anayasasının problemlerini anlattım. Bu anayasa değişecek, bu anayasanın yerine gelecek anayasanın felsefesini iyi kurgulamak lazım. Mesele sadece parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi üzerinden tartışılmamalı. Türkiye’de hiçbir zaman gerçek bir parlamenter sistem olmadı. 12 Eylül anayasası seçilmişlerin elini kolunu bağlamak için yapılmış, antidemokratik bir anayasadır. 12 Eylül anayasası, cumhurbaşkanının hep merkezi bürokrasiden ya da asker içinden geleceğini öngörerek ona sorumluluk içermeyen birçok yetki vermiş. Sistemde bir sıkıntı var.
Bu değiştirilirken yeni anayasanın insan odaklı, özgürlükçü insan hakları merkezli bir anayasa olması gerekiyor. Böyle bir anayasanın içinde başkanlık sistemi etkin bir denetim ile birlikte yer alır. Ama Türkiye’de, birileri sanki başka türlü hukuki ve siyasi denetimden muaf bir başkanlık sistemi talep ediliyormuşçasına yurtdışında propaganda yapılıyor.
Türk demokrasisi başkanlık sistemin kötü uygulandığı antidemokratik modelleri zaten kabul edemez. Yurtdışına antidemokratik, totaliter bir başkanlık sistemi talebi varmış gibi yansıtılıyor. Ne cumhurbaşkanımız böyle bir sistemden bahsediyor ne de Türkiye’de böyle bir tartışma var. Başkanlık sistemi insan haklarına, evrensel hukuka, etkin yönetim biçimi olarak kuvvetler dağılımı prensibine dayalı bir sistem olabilir. Yatırımcılardan sadece biri bana bu soruyu sordu. Çok merak ettikleri bir konu değil bu. Bunu tartışmayı bir risk olarak görmüyorlar. Anayasa kesinlikle değişecektir. Etkin yönetme prensibi dahilinde bir anayasa olacaktır. Yeni anayasada başkanlık sistemi de bu çerçevede ele alınacaktır.”
‘Hiçbir parti kapatılmasın ’
(CHP’ye yönelik kapatma davası açılacağı iddialarının sorulması üzerine) “Böyle bir iddianın zemini yok. Tamamen bir algı operasyonudur. Türkiye’de otoriterleşme eğilimi artıyor imajı çizmek için CHP ve MHP kapatılacak, HDP de barajı aşamayacak şeklinde insan aklının almayacağı bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Bunun olabilecek psikolojik zemini var mı? Böyle bir şey mümkün mü? Bu karşılığı olmayan bir şey. Hukuki olarak bunun temeli yok. Eğer böyle bir adım varsa CHP ve MHP’den önce bunu engelleyecek olan biziz.
Ama CHP’nin kendine sorması lazım. Madem parti kapatmaya karşısınız 2010 referandumunda partilerin kapatılmasını yasaklayan düzenlemeye neden destek vermediniz? CHP ‘başka partiler kapatılsın biz iktidara gelelim’ diyor. Biz de diyoruz ki ‘hiçbir parti kapatılmasın, biz nasıl olsa iktidara geleceğiz’. Parti kapatma yeni Türkiye’de mümkün değil. Buradan çağrıda bulunuyorum parti kapatmayı tümüyle yasaklayan o anayasa maddesini dört parti olarak haftaya Meclis’e sunalım ve bir oturumda bu işi bitirelim ve spekülasyonlar da sona ersin.
İç güvenlik yasa tasarısı görüşmelerine ara veririz bu iş için. Bugün talimat vereceğim grup başkan vekillerimize. ‘Dört parti bir araya gelelim hemen bu hafta bu meseleyi çözelim.’ Bu açık çağrımdır. Dünyadaki Türkiye karşıtı algı operasyonuna yeni bir argüman olarak bunu gündeme getiriyorlar. Yabancı yatırımcılar ve onların Türkiye analistleri ile konuşuyoruz. Onlara ‘Geçen hafta cumartesi günü Türkiye’de ne oldu, bana söyler misiniz?’ dedim.
‘Birinci haber olmalıydı’
Kendi aralarında tartışıyorlar. Hiçbiri bilemedi. Türkiye uzmanları bu soruma cevap veremedi. ‘Bakınız cumartesi günü Türkiye’de 30 yıldır devam eden çatışmayı sona erdirecek silah bırakma çağrısı yapıldı. Hiçbirinizin nasıl haberi olmaz’ dedim. Ekonomik analiz yaparken her türlü açıklamayı değerlendirme ölçütü olarak kabul ediyorsunuz ama 30 yıldır akan kanı bitirecek bu açıklama radarınıza girmiyor. Benzer silah bırakma çağrısı Kolombiya, Sri Lanka’da, Filipinler’de yapıldığında dünyada birinci haberdi. Niye Türkiye için bir numaralı haber olmadı? Olumlu haberler radarınıza girmiyor ama CHP ile ilgili temelsiz iddialar gündeminize gelebiliyor.
Çözüm süreci ile Türkiye’nin yatırım güvenliği artmıştır. Son çağrı ile yatırımcı için bir coğrafya risklerden arındırılıyor ama sizin bundan haberiniz yok, dedim. Bunun getirdiği siyasi istikrar ekonomiyi şaha kaldırır. Hesabımıza göre, sadece savunma konsepti dahilinde bu sorun nedeniyle yaptığımız harcama 500 milyar dolardır. Bunu anlatmak için başbakanın New York’a gelip tek tek anlatması mı gerekiyor? Uluslararası medya bunları görmüyor, göstermiyor.
Bunun da arkasında Türkiye karşıtı uluslararası lobiler var. Medyayı kontrol eden bu lobiler olumlu bir durumu göstermek istemiyor. Normalde, o çağrının bizim kredi notumuza ve görünümümüze hemen etki etmesi lazım. Bu bile çok net bir gösterge.”
A planları yok
Suriye meselesi artık Suriye’nin meselesi olmaktan çoktan çıktı. Uluslararası toplum “bölge ülkeleri bu işle ilgilensin” noktasındaydı. Ama şimdi özellikle Paris saldırısı ve son atmosfer şu mesajı verdi: ‘Suriye konusu çözülmezse Avrupa’da da dünyada da başka sorunlara yol açacak.’ Şimdi ‘nerede hata yaptık’ noktasına geldiler. A planı varmış gibi B planını konuşuyorlar. A planları yok. ‘Bekle gör politikaları’ artık çalışmıyor.
Başbakan Davutoğlu, “ABD’ye ilk defa başbakan olarak geldiniz fakat ABD yönetimi ile bir temasınız olmadı” sorusu üzerine, “Bu gezi bizim ekonomik plan ve programımızı anlatmaya yönelikti. Siyasi bir görüşme yapma amacıyla gelmedik. ABD yönetimi ile görüşme talebimiz olmadı. Bu toplantıların planlamasını çok önceden yaptık. İleride siyasi amaçlı bir ziyaret de yapacağız. Ama şimdi Washington için bir çalışma yapmadık. Buradan bile küçük hesaplar içinde olanlar oldu” dedi.
DOLARDAKİ YÜKSELİŞ: Her kurum eleştirilir
Başbakan Davutoğlu, dolar kurundaki dalgalanma ile ilgili şunları söyledi:
“Hükümeti kurarken çok detaylı bir ekonomik programı açıkladık. Ekonomik programları yurtdışında anlatmak gerekiyor. Dolar kurundaki dalgalanma tamamen tesadüf oldu. Goldman Sachs, City Group, Merril Lynch ve 10 kadar Türkiye’de yatırımı olan devasa yatırım kuruluşları ile bir araya geldik. 3M mesela ar-ge konusunda yatırım yapıyor ve çok önemsiyorum. Bu kuruluşlardan yatırım sözü aldık. Görüşmelerimizde kimse de dolar-TL ilişkisi ile ilgili ayrıca bir soru sormadı. Dünyada herkes doların tüm küresel piyasalarda değerlendiğini biliyor. Biz de izliyoruz, Merkez Bankası başkanımızla tedbirleri de görüşeceğiz. Bu tüm dünya piyasalarını etkileyen bir durum ama bizim ekonomimizin güçlü olduğu da bir gerçek. Bütçe açığı itibariyle dünyadaki en iyi ülkelerden birisiyiz. Şu an açık yüzde 0.7. Önümüzdeki yıllarda bütçe fazlası da vereceğiz. bankacılık sektöründe iyi durumdayız. G20 ülkeleri arasında en iyi durumdaki ülkelerden biriyiz. Dış ticaret açığı düşme eğiliminde. 64 milyar dolardan 48 milyar dolarlara düştü. Türkiye ekonomisinin bütün göstergeleri son derece kuvvetli duruyor. Bir çok önemli ödüllü ekonomist ile görüştüm. Var olan parametrelere göre Türkiye ekonomisinin bir kriz sürecine girmesi mümkün değil. Kağıt üzerinde her şey mükemmel. Siyasi parametrelere dikkat çekiyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki gibi cumhurbaşkanlığı, başbakanlık gibi büyük değişimler bu kadar rahat atlatılmazdı. Ama siyasi ve ekonomik göstergeleri tersine çevirmek için muazzam bir Türkiye karşıtı kampanya da var. Mesela bir büyük şirketin en üst yöneticisi ‘Türkiye’de kadın sorunu ne durumda, çok değişik şeyler duyuyorum’ diye bana soruyor. Uyguladığımız kadın politikalarını anlatıyorum. Şaşırıyorlar. ‘Bilmiyoruz’ diyorlar. Bu da ciddi bir kara propaganda olduğunu gösterir. Merkez Bankası ile ilgili de bazı sorular geldi, ama Avrupa liderleri de merkez bankaları hakkında konuşuyor. En sert şekilde eleştiriyorlar. Türkiye’de ‘kimse Merkez Bankası hakkında konuşamaz’ gibi bir hava yaratılıyor. Önemli olan karar alma mekanizmalarının nasıl geliştiği. Demokratik toplumlarda her kurum eleştirilir.”
‘Tuzluklar süzgeçten geçmez’
Başbakan Davutoğlu ‘Ak Parti’ye adaylık başvurusu yapanların yüzde 50’sinin Gülen cemaatine yakın olduğu’ iddialarının anımsatılması üzerine şunları söyledi: “Öncelikle böyle bir veri nereden geldi ona bakmak lazım. Böyle bir şey mümkün değil. Aday adaylığı demokratik bir hak ama aday olmak partinin karar vereceği bir iştir. Adaylığa geçişte en kurumsal çalışan parti AK Parti’dir. Bahsettiğiniz kişilerin temayüllerden geçmesi mümkün değil. Hadi geçti diyelim. Alt komisyon, sonrasında üst komisyon var, sonrasında da biz varız. Bu süzgeçlerden sonuç almaları mümkün değil. İllerde sivil toplum kuruluşları arasında da bir temayül yapacağız. Tuzluklar bu süzgeçlere takılırlar. Tuzluklar bu süzgeçlerden geçemeyecek kadar büyük nesnelerdir. Kendilerini belli ederler, geçemezler. Elekten tuzluk geçmez, merak etmeyin. Gerekli tedbirleri aldık. Ben ayrıca paralel yapının HDP, CHP ve MHP’de kendine yer aradığını düşünüyorum. Her üç parti ile de paralel yapının ilişkisi var. Bu da doğal bir durumdur. CHP yüzde 35 alırsa HDP yüzde 10 alırsa yüzde 45 yapıyor. Üzerine de MHP’yi koyun. Böyle bir dizayn yapılmış. Kılıçdaraoğlu’na da bunun için yüzde 35 hedefi koydular. Ve o da bu tuzağa düştü.”