Yaşadığımız soruların çoğunun kaynağında para olduğunu düşünürüz. Bunu düşünmekte haklı da sayılırız. Banka borçları, hep almak istediğiniz ayakkabı, okulun taksitleri, evin kirası, arabanın sigortası… Her şey para ile ilgili. Parasını karşılayabildiğiniz mutlusunuz, karşılayamadığınızda ise mutsuz. Peki, bizi bu kadar mutsuz eden bir şeyi niye hayatımızdan çıkaramıyoruz?
Çünkü bir kısır döngü içindeyiz. İçinde varolmak zorunda olduğumuz toplumun temeli paraya dayanıyor ve eğer parayı hayatımızdan çıkaracaksak, toplum içinde barınamayız demektir. Bunu belki biz yapamayız ama yapabilen birisi var. Sizi onunla tanıştıralım ve hikayesini anlatalım: Mark Boyle
İrlandalı Mark Boyle üniversiteyi bitirip iş hayatına atıldığında hayalleri tanıdıktı. Mümkün olduğu kadar çok para kazanmak, daha büyük bir eve sahip olmak, istediği her şeyi satın alabilmek. Ve işler tam da istediği gibi gidiyordu. Bir organik gıda şirketinde yöneticilik yapan Boyle’ın limanda demirli bir yatı bile vardı.
Her şey 2007 yılında başladı. Bir akşam yatında arkadaşıyla şarap içiyor ve dünyayı mahveden şeylerden söz ediyorlardı. Çevre kirliliği, hayvan katliamları, fakirlik, eşitsizlik… Konuşmanın bir noktasında Boyle aslında değindikleri tüm sorunlarda onların da payı olduğunu fark etti. Dünyadaki sorunların farkında olacak kadar duyarlıydılar ama yine de yaşam tarzları ve tüketimleri bu sorunları ortaya çıkartan kapitalist makinayı besliyordu.
Üniversitedeki son senesinde Gandhi filmini izleyen ve o günü ‘hayatının değiştiği gün’ olarak tanımlayan Boyle, yatta farkına vardığı şeyler üzerine bir kez daha Hintli aktivistin felsefesini anımsadı: “Kendiniz, dünyada görmek istediğiniz değişim olmalısınız.” Boyle o akşam bir şeyleri değiştirmek istiyorsa, kendi hayatından başlaması gerektiğini fark etti.
Boyle’ın ilk faaliyeti Freeconomy Community (Özgür/Bedava Ekonomi Topluluğu) isimli bir topluluk kurmak oldu. Bu topluluğun amacı üyelerinin hiç para taşımaması ve mümkün olduğu kadar az mal varlığına sahip olmasıydı. 2,5 sene boyunca Boyle böyle yaşadı. Hatta Hindistan’a kadar gidip Gandhi’nin memleketini gezdi.
2009 yılında Boyle her şeyi bir adım ötesine taşıdı. Artık tamamen parasız yaşayacaktı. Para harcamayacaktı ve para kazanmayacaktı. Sahip olmayacaktı ve elindekini paylaşacaktı.
“Tüketici ve tüketilen arasındaki uçurum o kadar büyüdü ki artık satın aldığımız şeylerin yol açtığı zarar ve acının hiç bir şekilde farkında değiliz. Çok az insan başkalarına acı çektirmek ister, çoğu aslında zarar verdiğinin farkında değildir. Bu uçurumun ortaya çıkmasının sebebi, para.”
Boyle bu kararının ardından işini bıraktı, sahip olduklarını terk etti ve para kullanmadan yaşayacağı yeni bir hayat inşaa etmeye başladı. Gıda ihtiyacını kendi yetiştirdiği, doğadan topladığı ve takas yoluyla aldığı bitkilerle karşılıyor.
Bir karavanda yaşıyor. Karavanı para harcamadan almış. Yurtdışında yaygın olan ve insanların kullanmadıkları eşyalarını ihtiyacı olanlara hediye etmesini amaçlayan Freecycle isimli bir organizasyon vasıtasıyla…
Kurucusu olduğu ve kendisi gibi yaşamak isteyen insanların yer aldığı Freeconomy Community üyeleriyle birlikte bir tarlanın etrafında yaşıyorlar. O tarlaya ekim yapıyorlar, pişirdiklerini paylaşıyorlar. Kaldıkları yerin yakınındaki bir nehirde yıkanıyorlar, ulaşım ihtiyacını bisikletlerle karşılıyorlar.
“Eğer kendi gıdamızı yetiştiriyor olsaydık, bugün olduğu gibi 3’te 1’ini çöpe atıyor olmazdık. Eğer kendi masa ve sandalyelerimizi üretiyor olsaydık, evimizi her değiştirdiğimizde onları çöpe atmazdık. Eğer kendi suyumuzu temizlemek zorunda kalsaydık, çöpümüzü onun içine boşaltmazdık.”
Boyle yaşadığı hayattan çok memnun ama tüm dünyanın böyle yaşayamayacağını düşünüyor. Eğer bu söz konusu olsaydı, ortaya kaos çıkardı. Bu düzenin sunduklarına bağımlı durumdayız. Boyle’a göre hayatımızı kökten değiştiremesek bile yaşama şeklimizi gözden geçirebiliriz. İnsanoğlu bu dünyada geçirdiği zamanın %90’ı boyunca parasız ve daha ekolojik yaşadı. Şu anda da parayı kullanan tek türüz çünkü doğa ile olan tüm iletişimimizi kaybettik.
“İnsanlar benim kapitalism karşıtı olduğumu söylüyor. Sınırlı bir dünyada sınırsız büyümeyi hedefleyen kapitalismin birçok defosu olduğunu düşünmekle beraber ben hiçbir şeyin karşıtı değilim. Ben doğa yanlısıyım, topluluk yanlısıyım ve mutluluk yanlısıyım. Eğer tüm bu tüketim ve çevre yıkımı bizi daha mutlu etseydi anlardım. Ama aksine mutsuzluğun göstergesi olan her şey; depresyon, suç, akıl hastalıkları, obezite ve intihar yükselişte. Daha çok para sahibi olmak, daha çok mutlu etmiyor.”