Padişahın Değişmesine, Sadrazamın Kellesine Mal Olan Patrona Halil İsyanı'ndan Sonra Neler Oldu?

Patrona lakaplı Halil'in muhtemelen kendisi de hiç düşünmedi böyle bir olayla yüzyıllar boyu anılacağından. Ancak zaten isyana hazır olan İstanbul halkı önünde bir baş, yol gösterici arar bu da 'Patrona' Halil olur. Peki isyan sonrası hayırlı mıdır, bu tartışılır.

Kaynak: İslam Ansiklopedisi / Abdülkadir Özcan

Gelin önce yıllardır olan merakınızı dindirerek "patrona"nın ne anlama geldiği ile başlayalım, şöyle efendim:

Ha az sonra anlatacağız ama şimdiden sürpriz bozan bilgi verelim Halil denizci değil ancak böyle bir lakabı var.

Bu arada Halil'in görünüşünü de çok iyi biliyoruz çünkü dönem Lale Devri ve İstanbul'da birçok sanatçı var.

Bu sanatçılardan biri de Jean-Baptiste Vanmour. Hatta Lale Devri ile ilgili neredeyse ne çizilmişse bu adamın tuvalinden çıkmış desek yalan olmaz.

Neyse biz Patrona Halil'e dönelim. Arnavut asıllı olup o sırada Yeniçeri Ocağı’nın 17. Orta mensubu olan Hurpeşteli Patrona Halil kısaca şöyle anlatılıyor:

O zamana kadar bazı olaylara karışmış, Niş ve Vidin ayaklanmalarına katılmış, iki defa ölüm cezasından kurtulmuş, etkili konuşabilen bir kişi. İstanbul’a gelerek seyyar satıcılık ve hamamlarda tellâklık yapmış; halk arasında ise gaybı bilen bir kişi olarak tanınır.

Peki iş bu sıradan adam Halil'e nasıl geldi diye sorarsak biraz daha geriye Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'ya kadar gitmemiz gerek.

Halit Akçatepe'nin de büyük büyük dedesi olan İbrahim Paşa III. Ahmed tahta çıktıktan sonra 15 yıl sadrazamlık yapar. Bu süre zarfında hem mimari hem de insani olarak İstanbul'un çehresi değişir ve payitaht batılı bir hal almaya başlar. Ayrıntı için

İstanbul halkı yapılan harcamaları israf olarak görüyor ve kadınların eskisine oranla "rahat" hareketleri, Çırağan'daki eğlencelerin Ramazan'da da devam etmesi rahatsızlık yaratıyordu.

İşte böyle bir ortamda İstanbul esnafı ile kapıkulu askeri âdeta yeni bir hadise çıkmasını bekliyor gibiyken Kaymak Mustafa Paşa, geçmişte idamdan kurtardığı Halil ile görüşerek isyanın hazırlık işini ona verir.

Ayasofya Vaizi İspirîzâde Ahmed Efendi ve İstanbul Kadısı Zülâlî Hasan Efendi gibi iki alim de isyan taraftarı olarak Halil'in yanında yer alır. Hamam tellâkları, softalar, sebzeci, kaldırımcı, tavukçu, süprüntücü, dilenciler de Halil'e destek olurlar.

Yani anlayacağınız topyekün bir ayaklanma söz konusudur.  Asiler, 25 Eylül 1730'da Beyazıt Camii’nin Kaşıkçılar’a açılan kapısı önünde toplanırlar ve üç koldan Kapalı Çarşı’ya girerek dükkânları kapattırıp esnafı bayrak altında toplamaya başlarlar.

Halil, yüksek ikna kabiliyeti ile yeniçerileri de yanına çekmeyi başarır. Bu arada padişah ile sadrazam Üsküdar'da Hatice Sultan'ın sarayındadırlar. Bazı asiler Üsküdar'a gidip birkaç kişiyi öldürerek gözdağı verirler.

Padişah ve sadrazam devlet erkanıyla o akşam saraya döner ve çare arar. Ancak ne yaptılarsa da asileri sakinleştiremezler. Aksine Halil'in arkasında toplananların sayısı 4000'i bulur. Ve bu asiler başta sadrazam, şeyhülislâm ve Sadâret Kethüdâsı Mehmed Paşa olmak üzere otuz yedi kişinin kendilerine teslim edilmesini isterler.

III. Ahmed daha fazla dayanamaz ve İbrâhim Paşa’yı, Kaymakam Mustafa Paşa’yı ve Kethüdâ Mehmed Paşa'yı idam edilmek üzere asilere teslim eder. Evet Kaymak Mustafa Paşa da ikiyüzlü siyasetinin kurbanı olur.

Asiler ise bu idamlarla yetinmez. Ve padişahı tahttan indirmek istediklerini açıkça belirtirler. Hatta, bir gün sonra padişahın durumu öğrenmek için asilerin yanına gönderdiği İspirîzâde Ahmed geri dönüp III. Ahmed’in huzuruna çıkarak saltanatının sona erdiğini söyler.

Bunun üzerine padişah, 2 Ekim 1730'da kendisine ve evlâtlarına dokunulmayacağına dair güvence alıp saltanattan feragat edip yeğeni Şehzade Mahmud’u kendi eliyle tahta oturtarak ona biat eder.

İsyan her ne kadar bitmiş gibi görünse de aslında İstanbul ahalisi tedirgindir. Çünkü I. Mahmud'un tahta çıkmasından itibaren Valide Sultan'ın kendisinden 'ikinci oğlum' diye bahsettiği Halil daha da güçlenir ve git gide İstanbul'un kontrolünü eline alır. Yağmalar, Sadabad'daki konak yangınları günlerce sürer.

Ulema ve Yeniçeri sınıfı olayları tedirginlikle izler. Başıboşların, Yeniçeri takımına kayıtları tepki ile karşılanıyor, halk da bunun karşısında asilere sırt çeviriyordu.

Artık Halil, emrinde 12 bin Arnavut'un olduğun söyleyerek halkı, ulemayı ve yeniçerileri tehdit eder bir duruma gelir. 5 Kasım günü bir serdengeçtinin bir yeniçeriyi öldürmesi ortamı iyice gerer ve sarayda asilerin ortadan kaldırılması konuşulmaya başlanır.

Saray içi ve dışında bu fikirde mutabık kalan devlet erkanı alttan alta hazırlıklarını yaparlar. Asilerin elebaşları başlarına gelecekleri sezerler ve yeni bir sefer isteyerek İstanbul'dan kaçmanın yolunu ararlar.

23 Kasım günü sefer meselesinin görüşülmesi için vezîriâzamın konağında bir toplantı yapılır. Burada kesin bir sonuç alınamayınca Patrona Halil daha az katılımlı bir toplantı yapılmasını teklif eder.

O sıralar İstanbul'da olan ve bu planda başrolü oynayan Kırım Hanı Kaplan Giray, Halil'i kabul ederek ikinci toplantının 25 Kasım'da padişahın huzurunda yapılacağını söyler.

Böylece o gün sünnet odasında ikinci toplantı yapılır. Bu toplantıda asilerin neredeyse bütün elebaşları vardır. Yanlarındaki adamlarına el koyulan asiler sünnet odasında yalnızca 5 muhafızla girebilirler. Halil ve diğer asilere yüksek rütbeler verilerek İran seferine hazırlanmaları emredilir.

Tabii ki bu bir taktiktir. Halil dahil diğer asiler mevkilerine uygun kaftanları giymek üzere Sünnet Odası’nın yüklük ve dolaplarına yaklaşırlar.

Burada ise daha önce oraya yerleştirilen Pehlivan Halil Ağa idaresindeki otuz iki silâhlı adam vardır ve bu adamlar Sadrazam Silâhdar Mehmed Paşa’nın işaretiyle ortaya çıkarlar. Pehlivan Ağa, Patrona Halil’i öldürürken diğer elebaşlardan Kel Mehmed ve Muslu Beşe de öldürülür, öteki zorbalar ise teslim olmak zorunda kalırlar.

Halil ve diğer isyancıların öldürülmesiyle şehirde kısmen sükûnet sağlandıysa da kargaşa bir müddet daha devam eder.

Geride kalan asiler ikinci bir ayaklanmaya kalkışmış olsalar da Yeni sadrazam Kabakulak İbrâhim Paşa’nın emriyle sancak-ı şerif çıkarılır ve halk sancak altında toplanarak ellerinde baltalar ve odunlarla asileri kovalarlar. Böylece ikinci isyan da bastırılır.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Patrona Halil İsyanı'nda Öldürülen Damat İbrahim Paşa'nın Halit Akçatepe'nin Dedesi Olduğunu Biliyor muydunuz?
Osmanlı'nın Karanlık Tarihi: Darbe ile Tahttan İndirilen 12 Padişah
Osmanlı Devleti'nde Hangi Padişah Kimi Katletmişti?
Osmanlı'nın Son Padişahı VI. Mehmed Vahdeddin İngiltere'ye Sığındıktan Sonra Neler yaptı?
Osmanlı Arşivlerinden Geliyoruz! Şeyhülislamların Birbirinden İlginç 16 Fetvası

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
YORUMLAR
29.10.2022

“Ha az sonra anlatacağız” anlatacan mı haa ? Senin editörlüğe onay verenin amk hağğ!!!

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ