Özü Fark Edebilmek ve Hayatı Yavaşlatabilmenin Kıymeti

Özü fark edebilmek ve tadına varabilmek için yavaşlamak gerekiyor.

- Maya Luna

Covid öncesinde programım iyice yoğunlaşınca kasım aylarında acaba beni ne durduracak diye düşünmeye başlamıştım. Evvelki yıl bel fıtığı başlangıcıyla biraz yavaşlamış olsam da birkaç ay içinde tekrar eski hızıma kavuşmuştum. Başka bir şey bilmediğim için ‘kavuşmuştum’ diye yazıyorum. Bel fıtığıyla birlikte yavaşlamak bana zor gelmişti ve 'sağlığım yerindeyse alıştığım tempoda yaşamaya devam ederim' diye düşünüyordum. Artık öyle bir hâl almıştı ki birazcık nefes almak için kıyısından köşesinden uzattığım iş gezileri bile bir soluklanma olmaktan çok anlamsız bir koşuşturma içerisinde geçiyordu. Tempoya alışınca dışına çıkmak çok zor oluyor.

Maya Luna’nın yazdığı gibi “öz”ü fark edebilmek ve tadına varabilmek için yavaşlamak gerekiyor.

Öz için en iyi ilaç yavaşlamak. Yavaşladıkça yeni senle tanışıyorsun, zihin sakinleşmeye başlıyor ve yüklerini bırakıyorsun. 

Yavaşlamanın tadını bilsek de pek çoğumuz direnç gösteriyoruz. Asanalar arasında en zoru savasana (son dinlenme) aslında. Hiçbir şey yapmamak. Aynı anda birkaç şey yapmaya alışmışken bir anda orada kalıyorsun. Bu hareketsizlik ve sessizliğe çoğumuz dayanamıyoruz. Grup derslerinde genellikle ‘Yetişmem gereken yer var’ bahanesiyle erken çıkan veya sırt üstü uzanmak yerine hemen tek tarafına dönerek hocanın uyandırmasını bekleyen veya hiç savasana yapmayan epey bir kişi var. Benim açımdan da durum pek farklı değildi gerçi. Asana sonrasında hemen meditasyona oturduğum için savasana yapmadığımı fark etmem epey bir zamanımı aldı. 

Bize iyi geldiğini bilsek de alışmadığımız yere, rahatlık alanımızın dışına çıkınca doğal olarak tepki gösteriyoruz. 

Yavaşlamak sıkıcı mı? Mekanik olarak yapıyorsan tabi ki sıkıcı. Tam olarak oradaysan hiç de değil. Ellerindeki hisleri hiç fark ettiğin oldu mu? Değil iki el, parmaklar da birbirinden tamamen farklı. Hiç düşüncelerini izledin mi? Veya gözlerinin önündeki renkleri, ışığı ve süzülen ışığın yansımasını. Ödüllü Netflix dizilerine taş çıkartacak kadar heyecanlı ve bir o kadar da renkli. 

Boş kalmamak için sürekli bir şeylerin peşinde koşuyorsan veya programını iyice sıkıştırıyorsan anla ki, 'vakit her zaman nakit değil'. Zihin koşturdukça beden ve öz zihni yakalamaya çalışırken bütünlüğümüzü kaybediyoruz. Sindirerek yaşadıkça zaman da uzuyor sanki. 

Covid esnasında yazdığım satırlarla bitiriyorum. Bundan sonrası ne olur, hızlanır mıyım gerçekten bilmiyorum. 

Hoşuma gidiyor bu sessizlik. Yaprakların sesini dinlemek. Işığın yansımasını izlemek ve gökyüzüne öylesine bakmak. Seviyorum gökyüzüne bakmayı, bulutları ve kuşları izlemeyi. Yıllar önce bir şaman ‘Gökyüzüne bakarsan mutlu olursun’ diye söylemişti. Gökyüzüne baktıkça içinde var olan mutluluğu hissediyorsun. Bu bir şey yapmamak değil aslında. O an tamamen oradayım ya, yetmez mi? Zihnim o kadar hızlı gitmiş ki işte bu sessizlikte bedenim ve ruhum onu yakalamaya çalışıyor. Birbirlerine uyum sağlamaya çalışıyorlar. Zaman yok oluyor sanki, zaman uzuyor. Her anı hissettiğinde zaman algısı değişip genişliyor.

Hoşuma gidiyor yavaş modda yaşamak; bir yere yetişmeye çalışmadan sindire sindire yaşamak, yapmış olmak için değil, bitirmek için değil sindire sindire yapmak. Normal olan bu değilse ne? 

Plan yapmaya başlayınca bedenim anında beni ‘Oluruna bırak itme’’ diye yavaşça beni uyarıyor. İtmediğinde kendiliğinden oluveriyor zaten. 

Sen sadece özünü fark etmeye başla ve gerisini evrene bırak.

Banu Çadırcı

Facebook

Twitter

Instagram

Linkedln

YouTube

Popüler İçerikler

Gazeteci Fulya Öztürk'ün Azerbaycan Milletvekiline Ağladığı Anların Beden Dili Analizi Çok Konuşuldu
Volkan Demirel, Elini Sıkmadığı Şenol Güneş'le Arasında Geçen Diyaloğu Anlattı
Serdal Adalı, Ricardo Quaresma'ya Jübile Yaptıracağı Tarihi Açıkladı