Asıl endişe yaratan odur. An yerine geçmişte ve/veya gelecekte yaşamaya alışmış zihinlerimiz “bilmek” ister. Son iki yılın kitlesel olarak homo sapiense en sağlam hediyelerinden biri de işte bu: Bilinmezlik... Görünmez bir karanlık hali! Şimdi buna bir de gözle görülür bir ‘karanlık’ eklendi. Ne uykumuz kaldı ne sağlığımız ne de moralimiz… Onun adı: #KIŞSAATİ .
Saat sabah 08.00 olmuş, şehir yapay bir şekilde ışıldıyor. Sen ofiste, seni yutmaya hazır bilgisayarının önünde, elinde kahven, uyanık gözüken bedenine zihnini de uyumlamaya çalışıyorsun. Sirkadyen ritmin ayvayı yemiş. Uyuyorsun. Uyan!
Aynı saatlerde başka bir uyur-gezer, uyur-konuşur, uyur-sayar (artık her ne derseniz) tahta başında ders anlatabilir, bankanın kasasına girecek paraları sayabilir, hastasına dikiş atabilir, kırmızı ışıkta geçebilir; aynı saatlerde sırt çantalı genç bir kız ise korkabilir. Karanlık insanı bir türlü uyandırmadığı gibi kötülükleri sakladığı sanıldığı için korkutur da…
Neyse, daha fazla iç karartmayayım, zaten hava yeterince karanlık. Şu anda pahalılıktır, kadın cinayetleridir, aşıdır, işsizliktir, tüm dertleri unuttuk. Hükümet’ten dilediğimiz tek şey: 7 Eylül 2016’dan beri tüm sene geçerli kılınan yaz saati uygulamasından kış saati uygulamasına geçilmesi! Nefesler tutuldu, yöneticilerin insafa gelmesi bekleniyor.