Buna paralel olarak biz de nefes almaya ve onu bedenimizdeki her hücreye hediye edip geldiği yere geri göndermeye, gökyüzüne bakmaya, çiçeklerimize su, 4 ayaklı dostlarımıza mama, sevdiklerimize emek vermeye devam ediyoruz. Biz tükeniyor gibi hissetsek dahi, birilerini yaşatmayı, bir şeyleri anlamlandırmayı sürdürüyoruz. İşte insan evladının mucizesi kendisini gösteriyor: Vazgeçmemek!
Vazgeçmiyorsak neden tadını çıkarmayalım ki… Zaten hayli uğraş gerektiren mutluluğu kovalamayı bıraktık bari zevk alalım, değil mi? Hazır bugüne kadar yapılan biyolojik araştırmalar mutluluğun açık bir tanımını yapamadığı gibi nesnel olarak ölçmeyi de başaramamış ve onun yerine ölçülebilen bir ‘zevkin’ varlığını tanımlamışken, biz de boş durmayalım. İster tepemize binen enflasyon, ister salgınlar, ister adaletsizlik, ister katliamlar, ister cılkı çıkmış günlük zamlar, ister cehalet, -artık ne varsa üstümüze üstümüze gelen- hepsinin tam karşısında biz, hunilerimizi takıp (😊) yaşamı kutlamalıyız. Hele ki; tüm bunlar bizden bağımsız gerçekleşiyorsa… Mottomdur; hayat her daim kutlamaya değer!
“Endişe, sorun, kaygı, hepsi tek bir şeyi gösterir: doğru şekilde yaşamadığını, hayatının henüz bir kutlama, bir dans, bir cümbüş olmadığını…” / Çamların Kadim Müziği – Osho