Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu mayıs ayı raporunu açıkladı geçenlerde. Buna göre Türkiye'de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücreti geçerek 6 bin 17 TL'ye, yoksulluk sınırı ise 19 bin 602 TL'ye çıkmış durumda. Haziran sonunda çıtanın daha da yükseleceği garanti. Orta düzeyde, uzman bir beyaz yakalının tek başına bir ev tutup, mütevazı bir hayat sürmesi bir emeklinin aynı şartlarda bir yaşam sürmesi ile eş değer zorlukta. Çalışan ile emekli, mavi yakalı ile beyaz yakalı arasında artık yaşamsal kaygılar açısından bir fark yok. Sosyal adalet hiç olmadığı kadar eşit. İnsanlar zeytini sayarak yiyor, tuvalet kâğıdı biteceği zaman strese giriyor, ciddi ciddi sigarayı bırakmayı düşünüyor; bir tür “pahalılık anksiyetesi” içindeler ama “iyi”ler yaa…
Öte yandan toplumsal hoşgörü, anlayış tavan yapmış durumda. Caddelerde karşımıza anadan üryan çıkan o kendini Yunan heykeli sananlara; salt sürüngen beyin dürtüsü ile araba üstünde, parklarda cinsel ilişkiye girenlere; masa dağıtanlara, durduk yerde kafa göz kıranlara toleransımız muhteşem. Kısa bir “A,aa?” dedikten sonra hiç görmemiş, duymamış gibiyiz. Normale dönme duasındaydık, şimdi 3 maymun modunda yeni normal sarhoşuyuz adeta. Ama iyiyiz yaa…
Anakronik hataya düşenler dünün olaylarını bugünün penceresinden görür ve anlatır. Oysa sanki biz bugüne dünün gözlükleriyle bakıyoruz, içinde bulunduğumuz zamanın anlattıklarından kendimizi soyutlamışız adeta. Sanki Gotham’a ışınlanmışız ya da damakta kekremsi bir tat bırakan bir rüyada gibiyiz. Uyanamıyoruz, aksiyon alamıyoruz, fikir-çözüm üretemiyoruz, öylece bakıyoruz…
Instagram
Web
Linkedln