Özlem Gökbel Yazio: Abra Kadabra/ Sözün Sihri

Yanılmıyorsam, bu sözü ilk algılayışım ufacık bir çocukken kocaman bir heyecanla okuduğum Sihirbazlar Kralı Mandrake çizgi romanına dayanır. Ondan sonra da izlediğim filmlerde, nice akıl almaz illüzyonlar yapan sihirbazların gösterilerinde, pek çok yerde çıktı karşıma.

Bizim oyunlarımızın da hayallerimizin de değişmez repliği idi: “Abra Kadabra! Kapı açılsın ve annem bana o çok istediğim kırmızı çizmeyi almış olsun!”

Sonra büyüdük tabii. Büyüdükçe, “büyü” bozuldu, bu sihirli söz dizisini bazı konularda dalga geçme aracı olarak kullanmaya başladığımı bile hatırlıyorum. Taaa ki; bir yetişkin olup, okumaya başlayıp, farkındalığımı artırıp, algımı, bilincimi yükseltme gayretine girinceye kadar... Tabii serde merak ve sorgulama da var; bilinmeyeni, bilinenin ardındakini tırnaklarımızla kazıp, bulmaya çalıştıkça; varoluşa, enerji bedenlere, bilinçaltına, beynin çalışma prensiplerine, Şamanizm’e, spiritüalizme daldıkça insan denen varlığın gücüne, yapabileceklerine şahit oldum, oluyorum, olacağım.

İşte tam bu noktada devreye yeniden Abra Kadabra giriyor.

Kelimelerin kökeni ile ilgili en net teorilerden biri Aramice’de “Söylediğim gibi yaratacağım!' anlamına gelen Avra Kedabra ibaresinden geldiği, bir diğeri de Abhadda Kedhabhra yani “Bu dünya gibi yok ol!” Antik çağlarda yapılan büyü ritüelleri sırasında genellikle hastalıkları iyileştirmek için kullanılırmış. Milattan sonra da bazı dinlerde kelime bir üçgen biçiminde yazıp deri içinde muska şeklinde taşınırsa tılsım olarak birçok hastalıktan da koruyacağına inanılırmış.

Burada benim sahiplendiğim kısım “Söylediğim gibi yaratacağım!” kısmı.

Zaten “40 kere söylersen olur” diyen dedelerimiz, ninelerimiz ve pek çok öğreti de sittin senedir bize bunu anlatmaya çalışıyor, lakin biz kapalıyız. Artık açılmamız gerek. Yeni çağ bunu gerektiriyor.

Bilimsel olarak Abra Kadabra

Çok kısaca özetlemek gerekirse; Einstein’ın insanlığa hediyesi olan dahiyane formülünde belirttiği gibi (E=mc2) madde dâhil evrendeki her şey enerji. O enerjiyi bizim nasıl algıladığımız ise titreşimine bağlı. Titreşimin sıklığı yani frekansı bize bir maddeyi, sesi, ışığı, hatta ısıyı görünür ve hissedilir kılıyor. Örneğin biz insanlar bazı frekansı çok düşük sesleri duyamadığımız gibi, X ışınlarını, kızılötesi ışınları da göremiyoruz. Bugün artık biliyoruz ki; bunları duyamıyor ya da göremiyor olmamız onların var oldukları gerçeğini çürütmüyor.

İşte her şey gibi düşüncelerimiz de kendi frekansları olan enerji dalgaları. Onları dışa vuran, realize edenler de kelimelerimiz. Sadece düşüncelerimizle bile yanı başımızdaki bir bireyin modunu rahatlıkla düşürebilir ya da yükseltebilirken (bkz: Nazar), kelimeler neler başarabilir, düşünsenize. Yüksek sesle söylenen her kelime, bir düşünce formu olarak belli bir enerjinin yükünü taşıyor. Ve bu tahmininizden daha güçlü bir enerji.

Sözüne değer verdiğiniz birinin sizin için harika başlamış bir günde size “Neyin var? Pek iyi görünmüyorsun,” demiş olmasını istemeyiz değil mi? Peki aynı kişi sizi gördüğünde “Bugün ışık saçıyorsun,” dese hemen parlamaya başlamaz mısınız? Olumlu kelimelerin frekansı yüksektir ve bu anında atomlarımızın da frekansını etkiler. Kızılderili Şamanlar (Einstein formülü önümüze koymadan çok önce) birine söylenen tek bir olumsuz sözcüğün lanet etkisi yapacağını, aksine güzel bir sözün ise o kişiyi kutsamak olduğunu bilirler. Kelimelerini çok dikkatli seçerler ve söylediklerini yaratırlar.  

Ez cümle; başta ne düşündüğümüze, sonra onu hangi kelimelerle dışarı akıttığımıza hassasiyet göstermek, önce kendimizi iyileştirmek, ilişkilerimizi sağlamlaştırmak ve iyi bir dünya yaratmak için önemli bir araç gibi duruyor, ne dersiniz?      

Instagram

Web

Popüler İçerikler

Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi