Hekate de diğer mitolojik tanrı ve tanrıçalar gibi günümüz insanının zihin dünyasında ve bilinçdışında yaşamayı sürdürüyor. Çünkü mitoloji, bazılarının sandığının aksine, eski insanların yarattığı basit ve eğlencelik öyküler değil. Eski insanlar hayatta edindikleri deneyimleri, doğanın işleyişine ve düzenine dair bilgilerini mitler yoluyla ifade edip geleceğe taşıdılar. Tam da bu yüzden mitolojiyi anlamak doğayı ve insanı anlamaktır. Mitler gerek insanlık deneyimleri, gerekse insan psikolojisi hakkında çok şey anlatır.
Konuya Hekate özelinde yaklaştığımızda da durum farklı değil. Hekate hem Helen yani Antik Yunan öncesi bir Anadolu Ana Tanrıçası olması hem de Ay ile ilişkisi dolayısıyla farklı sembollerle yan yana getirildi ve bu semboller bugün de anlamlarını koruyor. Günümüzde Hekate sembolü denince akla ilk olarak ortasında bir dolunay ve onun iki yanında birer hilal olan simge gelir. Ay’ın hilal, dolunay ve küçülen Ay formlarını bünyesinde barındıran bu sembol, aynı zamanda kadın hayatının üç dönemine karşılık gelir. Hayatının başındaki genç kız hilalle, doğurgan kadın dolunayla, yaşlı ve bilge kadın ise küçülen Ay’la gösterilir. Dolayısıyla Hekate, kadınlığın tüm hallerini bünyesinde barındıran bir tanrıçadır.
Hekate’nin yine günümüzde kullanılan sembollerinden biri de Strophalos. Üç parçalı, labirentimsi bir sembol olan Strophalos, hem Hekate’nin kadın hayatının üç evresine karşılık gelen üçlü doğasını hem de sonsuz döngüyü anlatır. Neticede Ay önce hilaldir, sonra dolunay... Ardından küçülür ve birkaç gün ortadan kaybolur. Sonra hilal formunda yeniden doğar. Hekate’nin de güçlü bir dişil enerji ve arketip olarak her kadında yeniden doğduğunu söyleyebiliriz.
- Hekate'nin sizi etkileyen yönleri nelerdir? Onun hikayesi ve özellikleri sizi nasıl etkiledi ve neden onun üzerine bir kitap yazmaya karar verdiniz?
Her şeyden önce o Anadolu topraklarına, bize ait bir değer. Özbeöz Anadolulu bir tanrıça. Anayurdu, Anadolu’nun güneybatısındaki Karya bölgesi. Bunun yanında kocasız, çocuksuz, sırtını güçlü bir erkeğe yaslamadan tek başına var olan kadınların temsilcisi. Bu iki yönü beni her zaman çok etkilemiştir.
Hekate benim eskiden beri sevdiğim, ilgilendiğim bir tanrıçaydı ve son romanım ‘Dolunay Ayini’nde de önemli bir yere sahipti. Ancak ‘Hekate’ kitabımın varlık nedeni Erhan Altunay’dır. Bana Destek Yayınları’nın mitoloji serisi kapsamında Hekate hakkında bir kitap yazmamı önerdiğinde onur duydum ve büyük bir heyecanla kitap üzerinde çalışmaya başladım.
- Peki araştırırken, onunla kişisel bir bağ kurduğunuz anlar oldu mu? Eğer olduysa, bu deneyim sizi nasıl etkiledi ve yazma sürecinize nasıl yansıdı?
M.Ö. 8. Yüzyılda yaşamış Antik yazar Hesiodos, Hekate’yi “yerde, gökte ve denizlerde payı olan” kapsayıcı, besleyici bir Ana Tanrıça olarak tanıtmıştı. Ancak daha sonra Hekate ölümle, yeraltıyla, karanlıkla, cadılık ve büyücülükle özdeş bir tanrıça olarak lanse edildi. Aslında cadı denen kadınlar da doğayla uyum halinde yaşayan, hangi bitkinin neye iyi geleceğini bilen bilge kadınlardı ve tam da bu yüzden ataerkil toplum düzeni tarafından dışlandılar. Kadının gücünden her devirde korkuldu. Günümüzde de bu konuda fazla bir şey değişmedi, maalesef. Bir kadın olarak Hekate ile özdeşlik kurdum ve bu da yazım sürecine yansıdı. Hekate’yi anlamak kadını da anlamaktır aslında ve ben de Hekate’yi tüm yönleriyle ve günümüze etkileriyle anlatmaya gayret ettim.
- Hekate'nin dişil gücünü, kadınlık sembolünü vurgulayan özelliklerinden de bahsetmişsiniz. Bu özelliklerin günümüzdeki kadınların güçlenme ve kendini ifade etme süreçlerine nasıl bir katkısı olabilir?
Her kadının içinde bir tanrıça yaşar. Ne de olsa kadınlar hayat yaratma ve sonrasında onu besleme gücüne sahiptir. Tanrıçalar da böyledir aslında. Eski kültürlerde yeryüzü, Ana Tanrıça olarak kişileştirildi ve tanrıça hem hayat veren hem de hayat alan bir güç olarak benimsendi. Atalarımız toprağın da aynı kadın gibi yeni canlılar, bitkiler doğurduğunu ve ölümde onları yeniden içine aldığını gözlemlemişti.
Tabii ki kadının yaratma gücünü doğumla sınırlamamak lazım. Kadın her yönüyle yaratıcıdır ve doğa ile güçlü bir bağı vardır. Kadınların tüm bunları yeniden hatırlaması ve içindeki tanrıçayı bulması gerekiyor. Kadınlara sürekli “güçlü olun” demek de doğru değil aslında. Bu da insanın üzerinde baskı yaratan bir şey. Biz kadınların sadece hatırlaması gerekiyor. Belki ‘Hekate’ kitabımın kadınlara zaten doğal olarak güçlü olduklarını anımsamalarında da faydası olur. Öyle olmasını umarım…
- Kitabınızda Hekate'nin bir arketip olduğunu vurguladınız. Sizce Hekate'nin arketip nitelikleri, günümüzdeki bireylerin kimlik oluşumunda ve kadınlara özgü güçlü yanların keşfedilmesinde nasıl bir rol oynayabilir? Hekate'nin hangi yönleri insanların kolektif bilinçaltında nasıl bir etki yaratıyor olabilir?
Arketipler insanlığın zihin dünyasında bulunurlar ve evrenseldirler. İnsanlığın ortak deneyimleri sonucunda oluştuklarından her yerde ve zamanda özelliklerini korurlar. Hekate’yi mitolojik ve tarihi gelişimi içinde incelediğimizde onun kendini gücünün farkında olan ve ayakta durmak için bir erkeğin varlığına ihtiyaç duymayan kadın arketipini simgelediğini söyleyebiliriz.
Mitolojiye göre, Hekate Olimposlu tanrılardan önceki titanlar kuşağından Asteria ile Perses’in kızıydı. Helen dini hiyerarşisinin en üst basamağını teşkil eden 12 Olimposlu arasına alınmamıştı. Ancak Olimposlulardan daha eski bir Anadolu tanrıçası olarak halk arasında her zaman saygı gördü. Zeus’un karısı, kızı ya da sevgilisi olmadığı halde zamanın bariyerlerini aşıp en kuvvetli haliyle günümüze ulaştı. Hekate, kadına evinde oturup çocuk sahibi olmayı dayatan toplumsal kurallara inat anne de olmayan bir tanrıça.
Aslında annelik sadece çocuk doğurmakla olmaz. Hekate bunun da kanıtıdır. Kendi çocuğu olmamasına ragmen kadim zamanlardan getirdiği Anadolu Ana Tanrıçası yönüyle insanları ve hayvanları koruyan, doğaya hâkim bir konumdadır. Bu yönüyle her kadının içinde yaşıyor ve yaşamayı sürdürecek. Binlerce yıl boyunca ötelenmesine, hatta Hıristiyanlıkla birlikte şeytanlaştırılmasına karşın günümüzün en popüler tanrıçası olması, onun her türlü baskıya rağmen, doğasında bulunan gücüyle ayakta kaldığını gösteriyor.
- Kitabınızda Hekate'nin kapsayıcı Ana Tanrıça’dan cadılıkla özdeşleştirilen bir tanrıçaya dönüşümünü ele aldınız. Toplumun yapısının değişmesiyle birlikte Hekate'nin imajında meydana gelen bu değişim, hangi etkenlerle açıklanabilir?
Anadolu, Ana Tanrıça’nın vatanıdır. Neolitik Dönemden beri kadının doğanın yaratım gücüyle bağının bilindiği bir coğrafyadır Anadolu. Hekate de Anadolu Ana Tanrıçası’nın gösterimlerinden biri olarak ortaya çıktı.
Helen toplumu, eski Anadolu halklarının aksine tamamen erkek egemen bir yapıdaydı. Antik Yunanistan’da kadın evinden dışarı adım atamazken, Hekate’nin ana vatanı Karya’da güçlü kraliçeler vardı. Karya kraliçesi I. Artemisia, Perslerle Helenler arasındaki Salamis Deniz Savaşı’na donanma komutanı olarak katılmıştı. Yine bir dönem Karya’da hükmeden II. Artemisia ise Rodos’u fethetmişti. Karya’da Ada isminde bir kraliçenin de bulunduğu biliniyor. İşte Anadolu ile Helen ana karası arasındaki fark… Her ne kadar ataerkil Helen toplumunda, gücünün farkında olan bir Anadolu tanrıçası olarak ötelenmiş olsa da Hekate, Ana Tanrıça özelliğini ana vatanı Anadolu’da her daim korudu.