Özlem Ertan: "Her Kadının İçinde Bir Tanrıça Yaşar"

Mitolojinin büyülü dünyasında kaybolmak, tanrı ve tanrıçaların sırlarını keşfetmek her zaman ilgi uyandırıcı olmuştur. Arkeolog ve yazar Özlem Ertan, Anadolu tanrıçası Hekate üzerine yaptığı derinlemesine araştırmaları birleştirerek benzersiz bir kitap ortaya çıkardı.

Destek Yayınlarının mitoloji serisinden çıkan Hekate kitabı, ayakta kalan tek tapınağı Muğla’nın Yatağan ilçesindeki Lagina’da bulunan bu tanrıçayı farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Hem kitabı okurken hem de Ertan'ın bilgilerini dinlerken, tanrıçanın büyülü dünyasına daldığımı söylemeden geçemeyeceğim.

Peki, Özlem Ertan Hekate'nin mitolojideki rolü ve toplumdaki değişen algısı hakkında ne söylüyor? Lagina'daki tek tapınağından ve köklerinin Antik Yunan öncesine uzandığından nasıl bahsediyor? Kitabında Orta Çağ Avrupa'sındaki cadı avlarına da değindiğini belirtiyor, peki bu cadılık suçlamalarıyla yüz yüze gelen ve katledilen kadınlar ne tür özelliklere sahipti? Doğayla iç içe yaşayan, eski Pagan geleneklerini sürdüren ve kilisenin tehdit olarak gördüğü kadınlar mıydı? Bu keyifli sohbetimizde tanrıçanın mitolojideki yeri, zaman içindeki değişimi, sembolleri, günümüzdeki etkileri, İstanbul tarihi bağlamındaki önemi, cadılıkla ilişkisi ve modern paganizmdeki yerini tüm detayları ile konuştuk.

- Yeni kitabınızda Hekate'nin hikayesini hem yazılı hem de arkeolojik verilerin ışığında herkesin anlayabileceği bir dille anlatmışsınız. Sizce Hekate'nin sembolizmi ve mesajları günümüzde nasıl bir anlam taşıyor?

Hekate de diğer mitolojik tanrı ve tanrıçalar gibi günümüz insanının zihin dünyasında ve bilinçdışında yaşamayı sürdürüyor. Çünkü mitoloji, bazılarının sandığının aksine, eski insanların yarattığı basit ve eğlencelik öyküler değil. Eski insanlar hayatta edindikleri deneyimleri, doğanın işleyişine ve düzenine dair bilgilerini mitler yoluyla ifade edip geleceğe taşıdılar. Tam da bu yüzden mitolojiyi anlamak doğayı ve insanı anlamaktır. Mitler gerek insanlık deneyimleri, gerekse insan psikolojisi hakkında çok şey anlatır. 

Konuya Hekate özelinde yaklaştığımızda da durum farklı değil. Hekate hem Helen yani Antik Yunan öncesi bir Anadolu Ana Tanrıçası olması hem de Ay ile ilişkisi dolayısıyla farklı sembollerle yan yana getirildi ve bu semboller bugün de anlamlarını koruyor. Günümüzde Hekate sembolü denince akla ilk olarak ortasında bir dolunay ve onun iki yanında birer hilal olan simge gelir. Ay’ın hilal, dolunay ve küçülen Ay formlarını bünyesinde barındıran bu sembol, aynı zamanda kadın hayatının üç dönemine karşılık gelir. Hayatının başındaki genç kız hilalle, doğurgan kadın dolunayla, yaşlı ve bilge kadın ise küçülen Ay’la gösterilir. Dolayısıyla Hekate, kadınlığın tüm hallerini bünyesinde barındıran bir tanrıçadır. 

Hekate’nin yine günümüzde kullanılan sembollerinden biri de Strophalos. Üç parçalı, labirentimsi bir sembol olan Strophalos, hem Hekate’nin kadın hayatının üç evresine karşılık gelen üçlü doğasını hem de sonsuz döngüyü anlatır. Neticede Ay önce hilaldir, sonra dolunay... Ardından küçülür ve birkaç gün ortadan kaybolur. Sonra hilal formunda yeniden doğar. Hekate’nin de güçlü bir dişil enerji ve arketip olarak her kadında yeniden doğduğunu söyleyebiliriz. 

- Hekate'nin sizi etkileyen yönleri nelerdir? Onun hikayesi ve özellikleri sizi nasıl etkiledi ve neden onun üzerine bir kitap yazmaya karar verdiniz?

Her şeyden önce o Anadolu topraklarına, bize ait bir değer. Özbeöz Anadolulu bir tanrıça. Anayurdu, Anadolu’nun güneybatısındaki Karya bölgesi. Bunun yanında kocasız, çocuksuz, sırtını güçlü bir erkeğe yaslamadan tek başına var olan kadınların temsilcisi. Bu iki yönü beni her zaman çok etkilemiştir.  

Hekate benim eskiden beri sevdiğim, ilgilendiğim bir tanrıçaydı ve son romanım ‘Dolunay Ayini’nde de önemli bir yere sahipti. Ancak ‘Hekate’ kitabımın varlık nedeni Erhan Altunay’dır. Bana Destek Yayınları’nın mitoloji serisi kapsamında Hekate hakkında bir kitap yazmamı önerdiğinde onur duydum ve büyük bir heyecanla kitap üzerinde çalışmaya başladım.  

- Peki araştırırken, onunla kişisel bir bağ kurduğunuz anlar oldu mu? Eğer olduysa, bu deneyim sizi nasıl etkiledi ve yazma sürecinize nasıl yansıdı?

M.Ö. 8. Yüzyılda yaşamış Antik yazar Hesiodos, Hekate’yi “yerde, gökte ve denizlerde payı olan” kapsayıcı, besleyici bir Ana Tanrıça olarak tanıtmıştı. Ancak daha sonra Hekate ölümle, yeraltıyla, karanlıkla, cadılık ve büyücülükle özdeş bir tanrıça olarak lanse edildi. Aslında cadı denen kadınlar da doğayla uyum halinde yaşayan, hangi bitkinin neye iyi geleceğini bilen bilge kadınlardı ve tam da bu yüzden ataerkil toplum düzeni tarafından dışlandılar. Kadının gücünden her devirde korkuldu. Günümüzde de bu konuda fazla bir şey değişmedi, maalesef. Bir kadın olarak Hekate ile özdeşlik kurdum ve bu da yazım sürecine yansıdı. Hekate’yi anlamak kadını da anlamaktır aslında ve ben de Hekate’yi tüm yönleriyle ve günümüze etkileriyle anlatmaya gayret ettim.  

- Hekate'nin dişil gücünü, kadınlık sembolünü vurgulayan özelliklerinden de bahsetmişsiniz. Bu özelliklerin günümüzdeki kadınların güçlenme ve kendini ifade etme süreçlerine nasıl bir katkısı olabilir?

Her kadının içinde bir tanrıça yaşar. Ne de olsa kadınlar hayat yaratma ve sonrasında onu besleme gücüne sahiptir. Tanrıçalar da böyledir aslında. Eski kültürlerde yeryüzü, Ana Tanrıça olarak kişileştirildi ve tanrıça hem hayat veren hem de hayat alan bir güç olarak benimsendi. Atalarımız toprağın da aynı kadın gibi yeni canlılar, bitkiler doğurduğunu ve ölümde onları yeniden içine aldığını gözlemlemişti. 

Tabii ki kadının yaratma gücünü doğumla sınırlamamak lazım. Kadın her yönüyle yaratıcıdır ve doğa ile güçlü bir bağı vardır. Kadınların tüm bunları yeniden hatırlaması ve içindeki tanrıçayı bulması gerekiyor. Kadınlara sürekli “güçlü olun” demek de doğru değil aslında. Bu da insanın üzerinde baskı yaratan bir şey. Biz kadınların sadece hatırlaması gerekiyor. Belki ‘Hekate’ kitabımın kadınlara zaten doğal olarak güçlü olduklarını anımsamalarında da faydası olur. Öyle olmasını umarım…  

- Kitabınızda Hekate'nin bir arketip olduğunu vurguladınız. Sizce Hekate'nin arketip nitelikleri, günümüzdeki bireylerin kimlik oluşumunda ve kadınlara özgü güçlü yanların keşfedilmesinde nasıl bir rol oynayabilir? Hekate'nin hangi yönleri insanların kolektif bilinçaltında nasıl bir etki yaratıyor olabilir?

Arketipler insanlığın zihin dünyasında bulunurlar ve evrenseldirler. İnsanlığın ortak deneyimleri sonucunda oluştuklarından her yerde ve zamanda özelliklerini korurlar. Hekate’yi mitolojik ve tarihi gelişimi içinde incelediğimizde onun kendini gücünün farkında olan ve ayakta durmak için bir erkeğin varlığına ihtiyaç duymayan kadın arketipini simgelediğini söyleyebiliriz. 

Mitolojiye göre, Hekate Olimposlu tanrılardan önceki titanlar kuşağından Asteria ile Perses’in kızıydı. Helen dini hiyerarşisinin en üst basamağını teşkil eden 12 Olimposlu arasına alınmamıştı. Ancak Olimposlulardan daha eski bir Anadolu tanrıçası olarak halk arasında her zaman saygı gördü. Zeus’un karısı, kızı ya da sevgilisi olmadığı halde zamanın bariyerlerini aşıp en kuvvetli haliyle günümüze ulaştı. Hekate, kadına evinde oturup çocuk sahibi olmayı dayatan toplumsal kurallara inat anne de olmayan bir tanrıça. 

Aslında annelik sadece çocuk doğurmakla olmaz. Hekate bunun da kanıtıdır. Kendi çocuğu olmamasına ragmen kadim zamanlardan getirdiği Anadolu Ana Tanrıçası yönüyle insanları ve hayvanları koruyan, doğaya hâkim bir konumdadır. Bu yönüyle her kadının içinde yaşıyor ve yaşamayı sürdürecek. Binlerce yıl boyunca ötelenmesine, hatta Hıristiyanlıkla birlikte şeytanlaştırılmasına karşın günümüzün en popüler tanrıçası olması, onun her türlü baskıya rağmen, doğasında bulunan gücüyle ayakta kaldığını gösteriyor. 

- Kitabınızda Hekate'nin kapsayıcı Ana Tanrıça’dan cadılıkla özdeşleştirilen bir tanrıçaya dönüşümünü ele aldınız. Toplumun yapısının değişmesiyle birlikte Hekate'nin imajında meydana gelen bu değişim, hangi etkenlerle açıklanabilir?

Anadolu, Ana Tanrıça’nın vatanıdır. Neolitik Dönemden beri kadının doğanın yaratım gücüyle bağının bilindiği bir coğrafyadır Anadolu. Hekate de Anadolu Ana Tanrıçası’nın gösterimlerinden biri olarak ortaya çıktı.  

Helen toplumu, eski Anadolu halklarının aksine tamamen erkek egemen bir yapıdaydı. Antik Yunanistan’da kadın evinden dışarı adım atamazken, Hekate’nin ana vatanı Karya’da güçlü kraliçeler vardı. Karya kraliçesi I. Artemisia, Perslerle Helenler arasındaki Salamis Deniz Savaşı’na donanma komutanı olarak katılmıştı. Yine bir dönem Karya’da hükmeden II. Artemisia ise Rodos’u fethetmişti. Karya’da Ada isminde bir kraliçenin de bulunduğu biliniyor. İşte Anadolu ile Helen ana karası arasındaki fark… Her ne kadar ataerkil Helen toplumunda, gücünün farkında olan bir Anadolu tanrıçası olarak ötelenmiş olsa da Hekate, Ana Tanrıça özelliğini ana vatanı Anadolu’da her daim korudu.

- Hesiodos'un sözlerine dayanarak, Hekate'nin kökeninin Helen öncesi Anadolu tanrıçalarına dayandığı düşünülüyor. Bu durumda, Hekate'nin dönüşüm sürecinin kültürel etkileşimler ve farklı inanç sistemleriyle nasıl bir bağlantısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Aslında Hekate’nin Anadolulu bir Ana Tanrıça olduğunun tek kanıtı Hesiodos’un ‘Theogonia’ adlı eserinde onun hakkında 46 dizelik bir övgü yazması değil. Hekate’nin en büyük tapınağı Muğla Yatağan’daki Lagina. Aynı zamanda -Hekat köklü isimlere Karya bölgesinde sıklıkla rastlanıyor. Mesela Güneybatı Anadolu’da uzun süre hükmeden Karyalı Hekatomnos hanedanı -Hekat köklü bir isme sahip. Karya’nın Hitit dönemindeki adı Karkişa’ydı ve Karkişa’da Luviler yaşıyordu. Karya dilinin Luvice ile akraba olduğu da biliniyor. Bu durumda Hekate’nin kökeninin eski Anadolu halklarından Luvilere dayanıyor olması kuvvetle muhtemel. 

Hekate, Karya dışında başta Frigya olmak üzere Anadolu’nun pek çok yerinde saygı görmüştü. Bunu kanıtlayan arkeolojik veriler de mevcut. Hekate’nin Ana Tanrıçalıktan Ay ilahesine dönüşümü ve giderek büyücülükle ilişkilendirilmesi ise daha önce de söylediğim gibi ataerkil Helen kültürünün ve inanç sisteminin etkisiyle açıklanabilir. 

- Hesiodos'un Theogonia'sında Zeus'un Hekate'yi diğer tanrılardan üstün tuttuğu ve ona önemli yetkiler verdiği belirtilmiş. Bu durumda, Hekate'nin Zeus tarafından neden bu kadar özel ve güçlü bir konuma getirildiğini anlamak için hangi unsurları dikkate aldınız? Ayrıca, Hekate'nin gençliğin besleyicisi olarak nitelendirilmesi, onun evrensel bir rolü mü temsil ettiğini düşündürüyor?

Evet, bunlar Hesiodos’un ‘Theogonia’ adlı eserinde Hekate için kullandığı, Hekate’nin nasıl önemli, çok yönlü ve köklü bir ilahe olduğunu anlatan ifadeler. Hesiodos’un kökleri de Anadolu’daydı. Her ne kadar Yunan ana karasında yaşamış olsa da kökleri Batı Anadolu’daki Kyme kentine dayanan bir ailenin evladıydı. Helen öncesi Anadolu tanrıları ve inançları hakkında ailesinden ve köklerinden kaynaklanan bir bilgiye sahip olduğunu farz ediyoruz. Hesiodos, Helen tanrılarının en büyüğü olan Zeus’un Hekate’ye büyük saygı duyduğunu anlatırken, bu tanrıçanın eskiden gelen önemini vurgulamıştı. Onun doğadaki her unsura hâkim ve gençliğin koruyucusu yönü de Hekate’nin Ana Tanrıça niteliğiyle uyumludur. Zeus’un Hekate’yi diğer eski kuşak tanrılardan ayırt etmesi ve ona saygı göstermesi Pergamon yani Bergama sunağındaki betimlemelere de yansıdı. Hekate, Helenistik sanatın eşsiz örneklerinden biri olan Pergamon Zeus Sunağı’nda Gigant denen devlere karşı Olimposlu tanrıların yanında savaşırken resmedilmişti.

- Hekate'nin kavşak sembolizmi, farklı yolların birleştiği noktalarda kendini gösterirken, bu sembolizmin hayatın karmaşıklığını ve seçimlerin önemini vurguladığını da düşünebiliriz. Sizce Hekate'nin kavşak sembolizmi, bireylerin hayatlarında kritik dönüm noktalarında nasıl rehberlik sağlayabilir ve onlara nasıl yardımcı olabilir?

Kavşaklar, farklı yolların kesişim noktalarıdır. Bir kavşakta durduğunuzda önünüzde üç farklı yolun uzandığını görebilirsiniz. Dördüncü yol ise yürünmüş ve geride kalmıştır. Hekate, kavşakların tanrıçası rolüyle insanlara hayatlarının kritik noktalarında yol gösterir ve önlerini aydınlatır. Aslında Hekate insanlara içsel yolculuklarında da refakat eden bir dişil güçtür. 

Öte yandan kavşak sembolizmi Hekate’nin evrenin üç noktasına yani gökyüzüne, yeryüzüne ve yeraltına hâkimiyetiyle de uyumlu. Ana Tanrıça niteliğiyle canlıları koruyan Hekate, ölülere ise yeraltına yapacakları yolculukta rehberlik eder. Bu yüzden ölüm deneyimiyle de ilişkilidir. Aslında burada ölümü sadece yaşamın sona ermesi olarak anlamamak gerekir. İnsan yaşarken de sembolik bir ölüm deneyimi yaşayabilir. Hayatının bir dönemini bitirir ve yeni bir döneme başlar. Bu da sembolik olarak ölüp, yeniden dirilmedir. İşte Hekate bu geçiş dönemlerinde de insanlara yol gösterir. 

Hekate dendiğinde üç sayısı akla gelir. Çünkü Hekate, kadın yaşamının üç evresini yani genç kızlık, olgun kadınlık ve bilgelik süreçlerini bünyesinde barındırır. Bu yönüyle kadınlara yaşam süreçleri boyunca yol gösterdiğini söylemek mümkün. Hekate çok güçlü bir tanrıça arketipi ve daha evvel de söylediğim gibi her kadının içinde bir tanrıça yaşar. İçimizdeki tanrıça bize gerçek gücümüzü ve hayattaki amacımızı da anımsatacaktır.

- Hekate'nin sembolik olarak yılanla ilişkilendirilmesi, yaşamın ve ölümün hakimi olarak güçlü ve gizemli doğasını yansıtırken, köpek, ay, üçlü kadın, anahtar ve kılıç meşale gibi çeşitli sembollerle ilişkilendirilmesi, mitolojik ve spiritüel kimliğinin derinliklerinde hangi anlamları ve güçleri yansıtır? Bu semboller, Hekate'nin farklı yönlerini, görevlerini ve enerjilerini nasıl bir araya getirerek bütünsel bir potansiyel ortaya çıkarır?

Hekate’nin en önemli sembollerinden biri olan yılan hem yerüstünde hem de yeraltında yaşayabilen bir varlık olarak ölüm gizemleriyle ve Hekate’nin yeraltı tanrıçası özelliğiyle ilişkilidir. Aslında köpek de hem yaşayanları koruyandır hem de ölüler âleminin kapısını tutan bekçidir. Helen mitolojisinde ölüler âlemi Hades’in kapılarını koruyan üç başlı köpek Kerberos’u anımsayın. 

Ay zaten direkt olarak kadın yaşamının evreleri ve kadınlık gizemleriyle ilişkili. Üçlü Ay da hem Ay’ın evrelerine hem de kadın yaşamının genç kızlık, olgun kadınlık, yaşlı ve bilge kadınlık süreçlerine tekabül ediyor. Hekate’nin anahtarı onun yeraltının kapılarını koruduğunu, yaşamın ve ölümün gizemlerine hâkim olduğunu gösteriyor. Meşale karanlığı aydınlatması nedeniyle Ay’ın da bir gösterimi. Bununla birlikte yeraltı ve ölüler âlemini de aydınlatan bir güç. 

Tüm bu sembollerini yan yan getirdiğimizde Hekate’nin gücünü ve ne kadar geniş bir hâkimiyet alanı olduğunu görüyoruz.

- Kitabınızda Hekate'nin İstanbul tarihi bakımından öneminden de bahsettiniz. İstanbul'un farklı bölgelerinde Hekate'ye adanmış tapınaklar ve sembollerin varlığına dair bulgular olduğunu biliyoruz. Bu bulgulara göre Hekate'nin İstanbul'un tarihinde ve kültürel dokusunda nasıl bir rolü var?

Hekate Antik Çağ’da İstanbul’da en sevilen tanrıçalardan biriydi. Hekate’nin İstanbul’da en az üç tapınağı olduğunu Antik dönem yazarlarından öğreniyoruz. Emirgan’da bir Hekate tapınağı vardı. Antik dönemdeki adı Khalkedon olan Kadıköy’de de bir Hekate tapınağı bulunuyordu. Bazı Antik yazarlara göre, Sultanahmet Meydanı civarında da tanrıçaya adanmış bir mabed mevcuttu. Sirkeci tarafında da bir Hekate tapınağı olması kuvvetle muhtemel. 

Aynı zamanda Hekate, İstanbul’un koruyucusuydu ve kenti işgal edilmekten kurtardığına inanılırdı. Büyük İskender’in babası olan Makedonya Kralı II. Philippos, Byzantion’u işgal etmiş, ama kenti ele geçirmeyi başaramamıştı. Efsaneye göre, Makedonya ordusunun kent kapılarına dayandığını gören Hekate, bütün köpekleri uyandırmış, Ay’ı en görkemli haliyle göğe yerleştirmiş ve kent halkının işgal girişiminden haberdar olmasını sağlamıştı. Tabii ki bu bir efsane. Gerçekte Byzantion, Atina’dan yardım alarak Makedonya ordusunu yendi. Ancak bu efsanenin varlığı, Hekate’ye eski İstanbul’da ne kadar çok önem verildiğinin göstergesidir. 

Kenti işgalden kurtaran Hekate’yi onurlandırmak amacıyla İstanbul’da Byzantion Bosporeiaları adıyla bir gençlik şenliği düzenlenirdi. Bu şenlikte Hekate’nin simgesi olan meşalelerle yürüyüş yapılırdı. 

Hekate ve İstanbul denince ayyıldız motifli sikkeler de önemli. İlginç bir şekilde Türk bayrağındaki ayyıldız motifi, Roma Dönemi’nde İstanbul kent sikkelerine basılmıştı ve ayyıldız Hekate ile ilişkili bir semboldü. Daha açık bir ifadeyle Türk bayrağındaki ayyıldız, bir Hekate sembolü olarak Antik devir İstanbul’unda basılan sikkelerde kullanılmıştı. 

- Cadılıkla ilgili bölümde, Orta Çağ Avrupa'sındaki cadı avlarına da değindiniz. Cadılık suçlamasıyla yüz yüze gelen kadınların Hekate'nin mitolojik karakteriyle nasıl bir bağlantısı olduğunu anlatabilir misiniz? Bu konuda arkeolojik veya tarihi kanıtlara dayanan ilginç örnekler var mı?

Hekate, Antik Dönem’den itibaren cadıların tanrıçası olarak anıldı. Hıristiyanlığın pagan inançlarına galip gelmesinden sonra da şeytani bir figür olarak kabul edildi. Aslına bakacak olursanız Hıristiyanlıkla birlikte eski pagan tanrılarının hepsi demonlaştırıldı. 

Hekate’nin cadılarla ilişkili görüldüğüne dair pek çok yazılı kaynak var. Mesela Rodoslu Apollonios’un ‘Argonautika’sında büyücü Medea’nın Hekate’nin adıyla büyü yaptığı söylenir. Euripides’in ‘Medea’ tragedyasında da Hekate yine Medea’nın gücünü aldığı kaynaktır. Romalı yazar Vergilius’un ‘Aeneas’ destanında ise Kartaca Kraliçesi Dido’yu yine Hekate’nin adıyla büyü yaparken görürüz. 

Daha geç dönemde İngiliz ozan William Shakespeare, ‘Macbeth’ tragedyasında Hekate’ye yer vermiş, hatta Hekate için uzun bir tirat kaleme almıştır. ‘Macbeth’te de Hekate, cadıların tanrıçası olarak geçer ve Macbeth’e gelecekten haber verdikleri için cadılara kızar. İşin enteresan tarafı Shakespeare, eserinde üç cadıya yer vermiştir ve bu da Hekate’nin üçlü doğasıyla uyumludur. Demek ki Shakespeare’in yaşadığı dönemde de Hekate, cadıların tanrıçası olarak biliniyordu. 

Orta Çağ Avrupa’sında cadılık suçlamasıyla karşı karşıya gelenlerin çoğu dul ya da bekar kadınlardı. Tıpkı Hekate gibi sırtlarını bir erkeğe yaslamayan, doğayla iç içe yaşayan, eski pagan geleneklerini sürdüren kadınlar cadılıkla itham edildi ve vahşice öldürüldü. Çünkü bunlar aynı zamanda şifacılıkla uğraşan ve bu yüzden toplumda saygı gören kadınlardı ve kilise, bu kadınları kendi otoritesine karşı tehdit olarak görüyordu. Cadılıkla itham edilen kadınlarla Hekate arasında böyle bir bağ da var.   

- Cadılık bugün hâlâ bazı toplumlarda varlığını sürdürmektedir. Cadılarla ilgili bilgilerin çoğu mitolojiden, folklorik hikayelerden ve karanlık efsanelerden gelmektedir. Cadılıkla ilgili gerçekler ve yanlış inançlar arasındaki ayrımı yapmak zor olabilir. Cadılıkla ilgili gerçeklere ve yanlış inançlara dair daha net bir perspektif sunabilir misiniz?

İngilizcede cadı demek olan “witch” kelimesi eski Anglosakson dilinde “bilge adam” anlamına gelen “wicca” sözcüğüyle aynı kökten türemiştir. “Wicca” eril bir kelime. Onun dişi hali ise “wicce”. Daha açık bir ifadeyle “witch” bilgelik ifade eden bir sözcük. Burada doğayla iç içe yaşamanın ve doğanın dilini bilmenin getirdiği bir bilgelik söz konusu. Bu bilgeliğe bitkilerden ilaçlar yapmak ve doğal yollarla insanları tedavi etmek de dahil. 

Uzun lafın kısası cadılar, sanıldığının aksine şeytani ya da kötücül değil, bilge insanlardır. Ancak bunlar eski pagan geleneklerine bağlı bulunduklarından kilise otoritesi tarafından “şeytani” olarak lanse edildiler. Oysa ki pagan geleneğinde ya da inancında “şeytan” diye bir varlık ya da kavram bulunmadığı gibi, Satanizm’in de Paganizm’le hiçbir alakası yoktur. 

- Cadılıkla popüler kültürde sık sık karşılaşıyoruz, özellikle de cadıları anlatan kitaplar, filmler ve diziler oldukça popüler hale geldi. Bu popüler kültür temsilleri cadılığı nasıl etkiliyor ve toplumun cadılara bakışını nasıl şekillendiriyor?

Cadılığın kötü, karanlık, şeytani olarak gösterilmesi ne yazık ki toplumda karşılık buldu ve film ile dizi endüstrisi de bu yanlış algıyı besledi, yaydı.  Çoğu filmde ya da dizide cadılar kötücül, büyü yapan, süpürgeye binip uçan kadınlar olarak gösteriliyor. İzleyen de bir nevi fantastik yaratık olarak algılıyor cadıları. Oysa ki cadılığın kökeninde az önce de dediğim gibi doğayla bir arada ve uyumlu yaşamanın getirdiği bilgelik vardır. Fantastik dizi ve filmlerdeki cadı algısı, büyük oranda Hıristiyanlığın cadı algısından besleniyor.

- Arkeolog kimliğinizi edebiyatla birleştirmenizin size kazandırdığı avantajlar neler oldu? Mitoloji ve arkeoloji alanları arasındaki etkileşimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Arkeoloji ve mitoloji bilgim tabii ki yazdıklarımı da besliyor ve zenginleştiriyor. Romanlarımda mutlaka mitolojiden ve antik tarihten izler oluyor. Zihnim o eski zamanlarla o kadar meşgul ki günümüzde geçen bir kurgu bile yazsam içine mitoloji sızıyor mutlaka. Aslında burada yine mitolojinin evrenselliğine ve zamansızlığına vurgu yapmak lazım. Mitoloji binlerce yıllık insanlık deneyimleri neticesinde oluşmuş bir külliyat ve insanı en iyi mitolojiyle anlayıp anlatabilirsiniz. 

- Diğer kitaplarınıza baktığımda kadınları merkeze alan bir temayı tercih etmeniz benim için dikkat çekici oldu. Bunun özel bir nedeni var mı? 

Hekate’nin ataerkil düzende nasıl karanlık tarafa çekildiğini ve cadıların da bu tanrıçayla aynı kaderi paylaştığını uzun uzun konuştuk. Kadın ne yazık ki hâlâ öteleniyor, dışlanıyor, haklarını kazanması için erkeklere göre daha fazla mücadele vermesi gerekiyor. Çoğu erkek, kadınlara nasıl yaşayacakları ve giyinecekleri hakkında söz söylemeyi kendinde hak görüyor. Hemen her gün öldürülen, şiddete uğrayan kadınlarla ilgili haberler okuyoruz. Bu meselelere duyarlı bir kadın yazar olarak ister istemez gördüklerim, duyduklarım, okuduklarım yazdıklarıma yansıyor. 

Peki yayınevlerinde editörlük yapmanın yazarlık kariyerinize nasıl bir katkısı oldu? Bu iki rol arasında nasıl bir denge sağlıyorsunuz?

Kendi metinlerime de editör gözüyle bakabiliyorum. Çoğu yazar kolay kolay yazdıklarını silemez, daha doğrusu silmeye kıyamaz. Oysa ben eğer gerekliyse onlarca sayfayı silip atabiliyorum.  Romanda kurguyu bozduğunu ya da yavaşlattığını gördüğüm bir bölüm varsa, ne kadar emek vermiş olursam olayım gerekeni yapıyorum. İnsanın yazdıklarına dışarıdan bir göz olarak bakabilmesi önemli. Editörlük deneyimi her şeyden önce bunu sağlıyor. Ben editörlük yapmanın yazarlık hayatımda çok faydasını gördüm. Bu iki özellik birbirini besliyor bence.

- Son olarak, Erhan Altunay’ın mitoloji ve tarih konularındaki derin bilgisi, kitabınızın içeriğine nasıl bir zenginlik kattı? Editörünüzün önerileri ve geri bildirimleri, kitabınızın son halini nasıl etkiledi ve Hekate'nin anlatımını nasıl güçlendirdi?

Erhan Altunay’ın varlığı bana ve bu kitaba çok şey kattı. Başta da söylemiştim, Hekate kitabını yazmamı bana Erhan Altunay önermişti. Yazım aşamasında da beni hiç yalnız bırakmadı. Sürekli fikir alışverişinde bulunduk. Onun önerisiyle konuyu dağıtma ihtimali olan bazı kısımları kitaptan çıkardık.  Eklediklerimiz de oldu tabii. Neticede kitaba son şeklini birlikte verdik. Erhan Altunay hemen her konudaki derin bilgisinin yanı sıra tevazu sahibi ve iletişim kurması kolay biridir. Benim için çok keyifli ve geliştirici bir süreçti. İyi ki tanıştık ve birlikte çalıştık.  

Hande İpekgil

Instagram

Twitter

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı