Özlem Belen Röportajı: ‘İstediklerimizi Değil İnandıklarımızı Yaşarız.’

Sevgili Özlem Belen ile ilk kitabı ‘YOLCU’ hakkında sohbet ettik. YOLCU; ön kapağında yazılı olan ‘Bu kitaptan sonra asla aynı sen olmayacaksın.’ cümlesiyle merakları cezbediyor… Yolcu Kitabının yazarı Özlem Belen’den ezberleri bozan söylemlerin ilk başında da ‘İstediklerimizi Değil İnandıklarımızı Yaşarız.’ geliyor…

-Hepimizin gerçekleşmesini istediğimiz dileklerimiz var, bu dileklerin gerçek olması için hayal et, yaz, çiz, olumlama yap gibi bir sürü sayısız teknikler konuşuluyor. Açıkçası herkes ne yapacağını şaşırmış gibi… İstediklerimizi nasıl yaşarız?

İstediklerimizi değil, inandıklarımızı yaşarız.

Günümüzde kolay, hızlı hap çözümler ihtiyacındayız. 

Günümüz dünyası hızı, kısa çözümleri seviyor.Biraz da batı bakış açısının tüm dünyadaki yansıması diyebiliriz.

Bir hap alalım ve hayatı mutlu gören gözlüklerimizi takalım…

Bir hap bilgi ile tüm dileklerimiz gerçek olsun.

Bu sizce de ütopik değil mi?

Herkesin çizdiği, yazdığı, imgelediği oluyor mu?

Hayırsa neden?

Demek ki ‘’istemek’’ yeterli değil!

Çok daha önemli bir konuyu atlıyoruz.

O da neye inandığımız…

-O zaman tüm bu teknikler ve bu teknikler üzerine yazılmış ‘Secret’ ekolu kitaplar faydasız mı diyorsunuz?

Denklem içerisinde pozitif düşünme, olumlu cümle kurma, imgeleme gibi parametreler var ancak önem katsayısı çok daha yüksek başka başka mevzular da var…  Bu mevzuları anlatıyor, Yolcu…

Duvara doğru arabayı sürerken ‘çarpmayacağım, duvarı sıyırıp geçeceğim, güvendeyim ’ desek de bu cümleleri olmuş gibi imgelesek de duvara sürüyorsak çarparız. Sorun şu, birçok kişi duvara sürdüğünün farkında bile değil. Önce farkında olmak gerekiyor. Sonra arabayı doğru yöne sürmeyi öğrenmek ve tabiri caiz ise daha iyi bir şoför olmak gerekiyor. Bunların hepsinden sonra olumlu düşünce, pozitif cümle kurma, imgeleme geliyor. Bakımı yapılmış toprağa doğru ekilmiş tohum sonrası verilen ekstra katkılar, besinler gibi diyebiliriz.

Sonrasında afiyetle yiyebileceğimiz güzel ürünler alabiliriz.

Kısaca faydasız demiyor ancak tek başına asla yeterli değil diyor.

-Denklem içerisinde çok daha önemli başka konular var dediniz. Nedir bunlar?

Duyduklarımız, gördüklerimiz, kendimizin bizzat yaşadığı deneyimler neticesinde birçok inançlarımız oluşuyor. 

Yaşadıklarımız ise bu inançların sonuçları… 

Siz yazmaya, çizmeye devam edin.

Para çizin, kendinizi zengin hayal edin, yatlar yalı fotoğrafları koyun buzdolabının üzerine, tüm o teknikleri uygulayın işte…

Kök inançlarınızda ‘Kim o kadar parayı kaybetmiş de ben bulurum, kolay mı zengin olmak, anadan babadan gelmeden…’ diye bir inanç var ise nafile çabalardasınız.

Beyaz atlı prens ya da güzeller güzeli bir prenses isteyin, olumlamalar yapın her gün.

Değersiz olduğunuza dair bir inanç ekilmişse bilinç altınıza, size bunları yaşatacak deneyimlere, kişilere hazır olun. 

Ta ki bunu fark edip, oyunu çözüp, ben değerliyim diyip, içinizdeki kahramanı uyandırana, özünüzü, hakikati kavrayana kadar…

Değerli olduğunuzu iliklerinizde hissedene kadar…

Dersi öğrenmeden sınav bitmez…

-Yani kök inançlarımızla mı hayatımız, YOLumuz şekilleniyor?

Evet bilinç altı….

‘Zor’ kodlarımız var, ‘imkansız’ kodlarımız var… Var da var…

Ailemiz, diziler, filmler, arkadaşlarımız, içine doğduğumuz toplumdan alınmış verilerle kategorize ettiğimiz, klasörlediğimiz yargılarımız var…

Carl Gustov Jung’un söylediği gibi 

“Siz bilinçdışını bilince çıkarana kadar yani o karanlık alanda asıl senin hayatını yöneten alanda ne olduğunu keşfedene kadar bilinçdışı senin yerine karar verecektir ve siz ona kader diyeceksiniz.”. Ez cümle şu güzel şarkıda ki gibi kader diyemezsin sen kendin ettin dememek için Yolcu’yu okumaya davet ediyorum herkesi… 

-Bilinçaltımızı kontrol edebilir miyiz? 

Bu inançlarımızı şifalandırmak mümkün mü peki?

Elbette ‘Yolcu’ ile bu dehlizlerde uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.

Kendimizi keşfetmek adına iyi bir gözlemci olacağız, fark edeceğiz, şifalanacağız…

Fark etmek ile artık bilincin altında olmayacak o inançlar, yüzeye çıkacak, temizleyeceğiz tüm bizi zehirleyen inançları…

Kendimizin mühendisi olmayı öğreneceğiz, hissetiklerimize, cümlelerimize, hayal ettiklerimize, zihnimizde dolaşan bizi meşgul eden vizyonlara bakacağız…

İşimiz gücümüz başkalarına bakmak, yargılamak değil, kendimiz olacak…

- ‘Yol da sensin, yoldakiler de sensin, kısaca her şey sensin. Her yol sana çıkıyor.’  diyorsunuz.  Herkes ben miyim?

Yol da sensin, yoldakiler de sensin, kısaca her şey sensin.

Mevlana’nın dediği gibi ‘Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün ise bilgeyim kendimi değiştirdim.’ 

Herkes sen değilsin, ancak senin hayatında o sana kendini değersiz hissettiren insanlar niye var?

Ya da arkadan kuyunu kazan, güvenilmez dediğin insanlar niye var?

İllüzyonuna giren her kişi ve olay senin enerjinin, uyumlandığın frekansın sonucu…

Senin inançlarının bir neticesi…

Senin aynan…

Bunlar değişsin diyorsan, güvenilecek insanlar hayal etmeden önce kendi içine dönmelisin, inançlarını fark edip, şifalandırmalısın…

‘İnsanlar çıkarcıdır, babana bile güvenmeyeceksin!’ cümleleri ile yetişmişsen ve bu yargıları doğru kabul edip, satin almışsan, illüzyonunda da bunu görürsün.

Bilinçaltı bu rüyayı yaşatır sana….

Kök inançların yanı sıra gölge yanlarımıza da bakacağız.

Fiziki bedenlerimizi gördüğümüz aynalar gibidir Yolumuza çıkan herkes…

Mesela arkandan kuyunu kazan insanlar örneğinden devam edelim…

Kendin güvenilir misin peki?

Sen ne kadar samimisin?

Kendimizi analiz edip, inançlarımız, gölge yanlarımız ile yüzleştikten sonra güveneceğin, samimi ilişkiler hayal et, sana çok değer veren, alma-verme dengesi yerinde olan ilişkiler hayal et, iste tabi…O zaman olur ama yabani otların olduğu, hiç bakılmamış bir topraktan bu lezzetli ürünleri bekleyemezsin…Önce toprağını temizle…

Ya da onu bunu suçla, kadere küs, kurban rolüne bürün…

Carl Gustov Jung’un dediği gibi dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanır…

Uyanırsan yani içe dönersen illüzyon değişecek…

-Herkes ve yaşanılan deneyimler benim enerjimse, dışarıda bana göre şekillenen bir dünya var, doğru mu anlıyorum?

Evet, ‘Yol’ bizi bize gösteren bir ayna…

Kendini gör, kendini keşfet, kendini tanı istiyor Yol…Özüne ait olmayan üzerine giydiklerini çıkar diyor. Hakikati hatırlamanı istiyor…Rüyanda rüyada olduğunu fark edip, uyan diyor…

Sana haksızlık yapan birine ‘teşekkür et’ demiyorum!

Bir yanağına tokat atana öbür yanağını da çevir demiyorum.

Elbette hayatından çıkarman gerekiyorsa çıkar.

‘Merhaba’lar kadar ‘Elvada’lar da var bu yolda…

Ancak onu suçlamadan önce ‘Niye benim rüyamda bu karakter var?’ diye kendine bir dön ve bak diyorum.

Suçlamak kolay, suçluyu ilan edip, dosyası kapatırsın daha doğrusu kapattığını sanırsın…

Ancak bu dosya böyle kapanmayacak bunu bil…

Başka bir kişi aynı rolü üstlenecek.

Üst üste yaşanan benzer olaylar neticesinde sen de ‘Bak dediğim gibi işte!’ , ‘ sana dememiş miydim ben?’deyip rüyana devam edeceksin.

Haklı çıktığını zannedip, inançlarını daha da pekiştireceksin.

Aynı rüyayı görmeye devam edeceksin…

Yine ekranında dönen filmde sen hep başrolde, yardımcı rollerde yine benzer deneyimler yaşatacak, benzer insanlar olacak.

Fonun değişecek ancak senaryo hep aynı olacak…

Dosya kapanmayacak.

Kendine dönüp, bakarsan, hangi inançlarla hangi enerjiyi beslediğine bakarsan, o zaman rüyadan uyanacaksın… Rüyanda rüyada olduğunu fark etmek gibi…

Halbuki ne kadar gerçekçidir rüyalar değil mi? Ağlatır, heyecanlandırır, korkutur…

Tıpki şu an gördüğün rüya kadar gerçekçi…

Kendine dönersen, ekranında seyrettiğin filmin senaryosu da değişecek.

Matrix filminde Kahin ile Neo’nun buluştuğu odanın kapısında ‘Temet Nosce’ yazar,

‘Temet Nosce’ kendini bil demektir. Yolun amacı bu… Kendini tanımak, hatırlamak, sana ait olmayan, kendin ve her türlü konu için edindiğin yargılardan uzaklaşarak, yolu ve biricik varlığını yaşamak….

-Yolun amacı mutlu olmak değil mi?

Soruya bir soru ile karşılık vererek başlayalım.

Mutluluk dileklerimizin gerçek olması mı?

Üzgünüm, ben bu bakış açısının hepimizi zehirlediğini düşünüyorum.

Hayatlarımızı, mutluluğu dileklerimizin gerçekleşmesine o kadar bağlamışız ki..

Hepimiz bu bakış açısının esareti altındaki köleleriz.

Oldurmak için çaresizce arayış içindeyiz.

Ezberden, hissetmeden, inanmadan sayısız olumlama cümlelerini kendimize söylüyoruz…İmgeleme, hayal et, yaz, çiz diyen tekniklerin hepsini deniyoruz. 

Bu yaklaşım hakikati anlamanın çok uzağında…

Öncelikle kabul edilmesi gereken şu; ‘Yol’ içinde başarı kadar başarısızlık da var.

Yol içinde ‘Mutluluk’ kadar ‘Hüzün’ de var

‘Merhaba’lar kadar ‘Elvada’lar da olası…

Burası düaliteler dünyası.

Acı, hüzün, başarısızlıktan korkmak, bu duygulardan kaçmaya çalışmak çok büyük ruhsal yorgunluk… Hayat dualitelerden oluşuyor. ‘Acı’ olmadan ‘Tatlı’ bir anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla madalyonun iki yüzünün olduğu idrak etmeliyiz. Bir yüzünü kabul edip, diğer tarafı reddetmek gerçek dışı ve bizi mutsuzluğa sürükleyen yegane bakış açısı…

Hayatın içinde saklanarak, korkarak yaşamak yerine kabul ederek eylemlerimize, gayretimize varlığımıza devam etmemiz gerekiyor.

Olana izin vermek bizi içsel mutluluğa ulaştıracak. 

Kimseye hiçbir dileğe bağlı olmayan, kimsenin elimizden alamayacağı sonsuz mutluluğa…

Mutluluğu hayallerin gerçekleşmesine çapalayan batı bakış açısı ile esaret altında köle hayatları yaşamaya terk ediliyoruz.

Varamadığımız limanlarda ise mutluluğumuzu bırakıp kadere razı ya da küskün, içsel huzursuzluk yaşayan, bunun için çaresizlik içinde oradan oraya koşan şifa arayan bireylere dönüşüyoruz.

Yani başa dönüyoruz. Aynı döngünün içinde debelenip duruyoruz.

Özgürlük; mücadeleye değecek tek şey…

Hiçbir dileğin, arzunun, kişinin esaretinde olmadan, mutluluğumuzu sadece dileklerimizin olduğu bu limanlara bağlamadan varlığımızı sürdürmeliyiz.

Esaretten kurtulup, özgürlüğe geçiş…Hayatı bütünüyle kucaklamalıyız.

Olan her şey bize hizmet eder, gayretimizi gösterip, olana izin vermek, deneyimlerimiz neticesinde yaşanılan duyguları da bastırmadan izin vermek ruhsal bir olgunluktur.

Ve her ne yaşanıyorsa yaşansın hayatta kalıcı olan bir tek şey bile yoktur.

Hepsi geçer,

Mevlana’nın dediği gibi BU DA GEÇER YAHU….

- Süprizlerle dolu bir kitap diyebiliriz, başka süprizler de var mı?

Evet var, Yolcu’nun ilk bölümünde daha derin konulara girmeden, detaylı bir şekilde aktarılan, 

sonra hemen her bölümde temas edilen, hayallerimize ulaşmamızı engelleyen, yolumuza taş koyan öyle bir engel var kiii…. Bu karakteri herkesin tanımasını çok istiyorum.İşgali belli, herkes tanıyor aslında ama niyeti pek de iyi olmayan karakteri dost zannediyoruz, hayatlarımıza fazlasıyla eşlik ediyor…İşte bu karakteri hayatlarımızı sabote etmeden, çelme takıp bizi düşürmeden fark etmemiz gerekiyor. Bu karakterden bahsetmeyeceğim dediğiniz gibi sürpriz olsun.

Yolu anlamak için kılavuz olan bir kitap YOLCU. Yol Atlası…

Yaşamda hiçbir şey tesadüf değildir, bu yazıya denk gelen herkes gibi…

YOLCU’yu okumaya ve YOL’u bambaşka bir bakış açısı ile yaşamaya davet ediyorum….

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
YORUMLAR
25.08.2023

Toprağımı temizlemeye kalkışırsam etrafımda tek Allah'ın kulu kalmayacaktır, buna hazır değil miyim diye kendime sorduğumda hazırım ama korku da yok değil.. Belki de buna alışmam gerek ya da demlenerek hazırlanmam... Ama o gün geldiğinde tek kişi kalmayacağını bilsem bile temizleyip köklerimle sımsıkı tutunacam. Sizin gibi Carl gustav jung'dan bı alıntı yapayım "Yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder"

25.08.2023

Kitap reklamı ama kesinlikle katılıyorum her şey beynimize nasıl kodladığımızla alakalı mutlu olunca sorun yok ama üzülünce bir sorun olduğunu düşünüyoruz hatta bir topluluğun belirlediği seviyeyi geçersek bu üzüntüyü bi sorun olarak kodluyoruz alakası yok mutlu olmak kadar sıradan bi duygu algılarımızı değiştirmemiz lazım savaşmayı bırakıp o duygularla yaşamayı öğrenmemiz lazım ve önce kendimize inanmamız lazım bunu başarabildik mi çözülmeyecek şey yok 👌🏻👌🏻👌🏻

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ