Hayat gibi bedeni de değişti.
Değişiklikler onun tuhafına gittiyse, kendi değişikliklerini normalleştirmek için, başkalarına baktı onlar da değişiyor muydu?
Ergenlik oldu adı, birbirleriyle konuşmaya başladılar bu değişiklikleri. “Normalleştirmek”, kendini rahatlatmak için belki.
Oh herkes giriyormuş bu döneme…
Ama o sivilce! Geçici olduğunu düşünmeden üzüldüğü o sivilce yüzünden insan içine çıkmak istemedi belki. Sesi değişti çatallaştı; konuşmak istemedi.
Elinde olmayan değişimler onu hayata küstürdü belki…
Acaba kendisi ile barışık olmamasını sağlayan çevre miydi, yoksa çocuğun kendi bedenine olan özsaygısının henüz gelişmemesi miydi? (Belki ölünceye kadar da değişmeyecekti.)
Vücut özsaygısı için mutlaka bir aile içi zaman ayrılmalı ve okullarda da konu olarak yer verilmeli hatta. Ayrı bir gelişim, algı destek olarak konuşulması gereken konulara mutlaka dahil edilmeli. Ayrımcılık denilen de “farklı olanı yargılama” değil mi zaten? Dışlama, hor görme, zorbalık ile sonuçlanan? Cinsiyet, ırk, din, renk, düşünce ve daha birçok konuda olabilen ayrımcılık, bedensel algı olarak çocuğa hissettirilmesin dileğimiz.
O çocuk büyüsün, bedeniyle, görünümüyle değil, yetenekli olduğu ve zaman harcamak istediği işte, uğraşta kendini geliştirsin. Herkes fiziksel aktivite yapmak zorunda değil ki.