Özge Özdemir Yazio: Başını Ekrandan Kaldır da Kitap Oku Biraz!

Son yıllarda çoğu ebeveynin ve eğitimcinin ağzından bu cümle çıkmıştır, değil mi? Akıllı telefonlar ve tabletler çağına doğan çocukların çoğu da bu cümleyi muhakkak bir kez işitmiştir. “Başını ekrandan kaldır da kitap oku biraz!” 

Bu yıl ebeveynler ve eğitimciler olarak ekran konusunda daha da endişeliyiz. Çünkü günlük hayatta çocuklarımızı bir süreliğine ekran başından ayıran okul, pandemi nedeniyle aniden ekran başına taşındı. Uzaktan eğitimle birlikte çocuklarımızın derslerde yalnızca konuşma-dinleme değil, okuma-yazma eylemleri de büyük ölçüde ekran başında gerçekleşmeye başladı. Bu değişimin artıları ve eksileriyle ilgili kafamızda onlarca soru var, biliyorum. Bu yazıda, yalnızca bir soru üzerine düşünmek istedim: İşler böyle giderse, çocuklarımız başını ekrandan kaldırıp kitap okuyacaklar mı? 

Bu soruyu bana düşündürten, okumanın beynimiz üzerindeki etkisi konusunda çalışan Tufts Üniversitesi öğretim üyesi Maryanne Wolf’un The Guardian’da rastladığım makaleleri oldu.* Wolf, 2011 yılından itibaren yayınladığı üç makalesinde, ekran üzerinden okumanın çocuklarımızın beynini değiştireceğini, bu nedenle dijital çağda yeni bir okur yazarlık modeli geliştirmemiz gerektiğini söylüyor.

Bilindiği üzere, nörobilim çalışmaları beynimizin belli alanlarının belli işlevlere sahip olduğunu gösteriyor. Örneğin, temporal lobun işitsel algılama ve konuşma işlevlerini gerçekleştirmesi gibi. Nörobilim çalışmaları şunu da gösteriyor ki, beynimizde okumayla ilgili böyle bir özel alan yok. Okuma, doğuştan gelen bir zihinsel özellik değil, çevre koşullarıyla öğrenilen bir zihinsel beceridir. Diğer becerilerde olduğu gibi, okuma becerisi de beynimizdeki mevcut devrelerin birbirleriyle farklı bağlantılar kurarak yeni devreler oluşturması sonucu ortaya çıkmaktadır. Altı bin yıldan uzun bir süredir türümüzün beyninde “okuma devresi” çalışmakta ve insanlar okumayı öğrenmektedir.

Beynimizde okuma devresinin çalışması mekanik bir iştir. Bu devrenin doğru çalışması, sözcükleri oluşturan harflerin ve metin içerisindeki sözcüklerin ya da enformasyonun şifresini çözmemizi sağlar. Okuma devresinin hızlı çalışması, bu hıza ihtiyaç duyulan bir durum varsa önemlidir. Örneğin, bir okuma yarışması varsa, sınavda hızlı okumak avantaj sağlıyorsa, büyük miktarda veri ya da enformasyon içinden ayıklama yapmak gerekiyorsa, bu hız önemli olur. Okuma devresinin hızlı çalışmasının kişinin okuduğunu idrak etmesi açısından önemi yoktur, aksine idrakı olumsuz yönde etkiler. Çünkü bu okuma, hızlı, hedefe dönük, çoklu-görev içeren ve nitelikli dikkat gerektirmeyen bir okumadır. Okuyan okuduğuyla bir olmaz; aralarında bir mesafe, bir kopukluk, bir yarık vardır. Wolf buna “basit okuma” der. Bu okuma, yapay zekanın kolaylıkla öğrenebileceği, hatta bir insandan katbekat hızlı ve etkin yapabileceği okumadır.

Yaptığımız her okuma, basit okuma değildir. Beynimizin bir sözcüğün ya da metnin şifresini çözmekten daha ileri seviyede bilişsel ve duyuşsal süreçlerini harekete geçiren ve geliştiren bir okuma becerimiz daha vardır. Wolf buna “derin okuma” adını verir. Bu okuma yavaş, metne dönük, nitelikli dikkat gerektiren bir okumadır. Okuyan ile okunan arasında kopukluk yoktur; aksine okuyan okuduğuyla birleşmiş, tüm ilgisini ona çevirmiştir. Bu okumaya beynimizde pek çok süreç eşlik eder: düşünme, akıl yürütme, benzeşim kurma, ayırt etme, çıkarım yapma süreçleri; bakış açısı kazanma ve empati kurma süreçleri; eleştirel analiz yapma ve iç görü kazanma süreçleri. İyi bir okuyucu ne kadar süre derin okuma yaparsa, beyninde bu süreçler o ölçüde aktive olur ve bu süreçlere bağlı bilişsel ve duyuşsal beceriler de o ölçüde gelişir. Bu becerilerin gelişimi, bir metindeki yanlış bilgiyi ve yalan haberi ayırt etmemizi sağlar ve bu da demokratik toplumun sürdürülmesini destekler. Son olarak, derin okuma hem yazının detaylarındaki hem yazarın dilindeki inceliklerle karşılaşmamızı sağlar ve bu da estetik bakışımızı güçlendirir. Kısacası, derin okuma hem kişinin hem toplumun üzerinde derin etki bırakan okumadır.

Beynimizde “okuma devresinin” çalışıp çalışmaması bizleri birbirimizden farklı kılmaktadır. Okuma bilen ve bilmeyen insanların beyin aktivasyonlarındaki nöro-görüntüleme sonuçları, her iki insanın birbirinden “farklı düşündüğünü” ortaya koymaktadır. Benzer şekilde okuma bilenler arasında da farklılıklar görülmektedir. Basit okuyanlar ile derin okuyanların beyin aktivasyonlarının görüntüsü birbirinden farklı sonuçlar vermektedir. O zaman şu iki soru önemlidir: Ne okuyoruz? Nasıl okuyoruz?

Teknolojinin gelişiminin bizleri basılı materyalden çok ekrandan okumaya yönlendirdiğinin farkındayız. Bu değişimin okuma beceri ve alışkanlığımızdaki tüm kötülüklerin başlangıcı olduğunu söylemek haksızlık olur. Çünkü yalnızca basılı materyalden okuduğumuz dönemde de çok sayıda çocuk basit okuma seviyesinde kalmakta, derin okuma becerisini geliştirememekte, okuma sevgisi edinememekte, okuma alışkanlığı geliştirememekteydi. Bunun çok çeşitli nedenleri vardı. Birincisi, eğitimde çocuğun okuma hızına ya da okuduğu kitap sayısına daha çok önem verilmekte, nasıl okuduğu ikinci planda tutulmaktaydı. Yani nicelik nitelikten daha çok önemsenmekteydi. İkincisi sınav odaklı bir sistemde, çocuğun hızlı okuması ve süre kazanması önemsenmekte, böylece okuma çocuk için bir göreve dönüşmekteydi. Üçüncüsü çocuklarda derin okuma becerisini destekleyecek iyi metinler seçilip iyi bir yöntemle çocuklara sunulmamaktaydı. Özetle, biz eğitimcilerin çocuklardan beklentisi ve eğitim için seçtiği içerik ve işleyiş yöntemi, çocukların okuma becerisinin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmekteydi. O nedenle, ister ekran öncesi ister ekran sonrası dönem olsun, bir eğitimci için “Ne okutuyorsun?” ve “Nasıl okutuyorsun?” soruları her zaman önemlidir. Bu sorulara verilecek cevapların, çocuğun okuma becerisinin gelişiminde doğrudan etkisi vardır.

6- Dijital çağ ile birlikte gelen soru: Ne üzerinden okuyoruz?

Dijital araçların okuma alanımıza girmesiyle birlikte “Ne üzerinden okuyoruz?” sorusu gündeme geldi. Bir basılı kitabı elimizde tutarak okuyabileceğimiz gibi, pekâlâ aynı kitabı, içine onlarca kitabın gömülü olduğu bir tablet üzerinden de okuyabiliriz. Ancak yapılan araştırmalar, bu iki okumanın niteliğinin birbirinden farklı olduğunu gösteriyor. Norveçli psikolog Anne Mangen ve arkadaşları, iki grup lise öğrencisine aynı kitabı farklı araçlarla okutuyorlar ve iki grubun kitabı anlama seviyelerinin birbirinden farklı olduğunu gözlemliyorlar. Basılı kitabı okuyan öğrencilerin, kitabı tabletten okuyan öğrencilere kıyasla, hikâye örgüsünü ve kronolojik sırayı çok daha detaylı biçimde anladıklarını görüyorlar. 

Peki neden? Sonuçta ister basılı kitap ister dijital kitap olsun, ikisinde de yazılanları okumuyor muyuz? Niye biri üzerinden yaptığımız okuma diğerinden farklı oluyor? Bunun sebebi, dijital ekranlardaki içerik ve işleyiş kurgusunun bizim beynimizi şekillendiriyor olması. Dijital ekranlarla ilk tanışmamız arama motorları ve sosyal medyayla başladığı için ve buradaki içerik ve işleyiş kurgusu “basit okuma” temelinde yapılandırıldığı için, ekrandan okuma beynimizde otomatikman “basit okuma” becerisiyle eşleşiyor. Ekranların hızlı, hedefe dönük, yalnızca tarama ve göz gezdirmeye yönlendiren içerik ve işleyiş kurgusu, ekrandan okuduğumuz şey ne olursa olsun, bizi basit okumaya şartlandırıyor. Ayrıca, bu sitede de olduğu gibi, ekran kurgusu fotoğraflar, reklamlar, vb. pek çok dikkat dağıtıcı uyaranla donatıldığı için, bunun olmadığı kurgular bize sıkıcı gelmeye başlıyor. Eğer çocuklarımız okumaya ekrandan başlamışlarsa, bu kurguya şartlanmış beyinleri, derin okuma yapmaya geçişte daha çok zorlanıyor. Dolayısıyla, derin okuma becerisi kazandırma işimiz, ekran öncesi döneme kıyasla biraz daha zor.

Sonuç olarak, ekranların içerik ve işleyiş kurgusu, günümüzde yeni bir okuma normu yaratmıştır: “Enformasyon için hızlıca göz gezdirmek.” Bu nedenle ekrandan ne okursak okuyalım, “basit okuma” becerimiz devreye girmektedir.  Öyleyse, Wolf’un dediği gibi, dijital çağda çocuklarımızın “derin okuma” becerisini tetiklemek ve geliştirmek için yeni bir okur-yazarlık modeli geliştirmemiz gerekiyor. Böyle krizlerde genellikle ilk aklımıza gelen, başımıza bu musibeti getirene karşı çıkmak oluyor. Ekranları tamamen ortadan kaldırarak ya da onların içerik ve işleyiş kurgusunu değiştirerek sorunun hemen çözülmesini istiyoruz. Hatta bazen ekranları bir düşman olarak görüp komplo teorilerine kadar varabiliyoruz. Örneğin, ekrandaki bu içerik ve işleyiş kurgusunun birileri tarafından bilerek tasarlandığını, o birilerinin insanları derin okumanın getirdiği bilişsel ve duyuşsal becerilerden yoksun kılarak yalan bilgi ve yalan habere boğmak ve demokratik toplumu yok etmek istediğini, yine o birilerinin ekran karşısında iyice aptallaşan insanları görseller ve reklamlar yoluyla daha çok tüketmeye sevk ettiğini düşünmek gibi. Aslında tüm bunlar birer sebep değil, birer sonuçtur. Yeni gelen, beraberinde yalnızca olumlu şeyler getirmez, olumsuz şeyler de getirir. Bizim yapmamız gereken, yeni gelenin getirdiği olumsuzlukları tespit etmek ve çözüm geliştirmektir. Buna, yeni gelene adapte olmak, uyumlanmak diyoruz. Türümüzün en önemli özelliklerinden biri de budur.

Peki bu yeni gelenle nasıl uyumlanacağız? Yani ekran-temelli okumanın beynimizi “basit okumaya” şartlamasından kaynaklı sorunla nasıl başa çıkacağız? Çocuklarımızın “derin okuma” becerisini nasıl geliştireceğiz? Aslında bu soru bizi yine baştaki iki temel soruya götürüyor: Ne okuyoruz? Nasıl okuyoruz? Yüz yüze eğitimde derin okuma becerisinin gelişimini etkileyen her ne ise, burada da yine aynı şeyler gündeme geliyor: Okumada nicelik değil nitelik önemlidir anlayışını benimseyen, iyi metinler seçip bunu doğru yöntemle çocuğa sunan bir ebeveynin ya da eğitimcinin çabası bu sorunun üstesinden gelmek için yeterlidir. Ekran sonrası dönem için yalnızca bir ek yapmamız gerekirse, o da çocukların erken yaşta ekrandan önce basılı kitaba maruz kalmasına ve onun üzerinden derin okumayı temellendirmeye dikkat etmemizdir. Çocuklar büyüdüklerinde iki okuma biçimin zihinlerinde bıraktığı tadı kendileri ayırt edeceklerdir.

Okumak, dışarıdan verilen bir görevse her okuma “basit okuma”dır; kişi içeriden merak ederek, ilgi duyarak, severek okuyorsa, o okuma “derin okumadır”.

Önemli olan çocukta derin okuma arzusu yaratmaktır. Yüz yüze ya da uzaktan eğitimde, çocukların yaşını ve ilgisini gözeterek iyi metinlerin seçilmesi ve bu metinlerin çocukların içine gireceği yöntemlerle işleniyor olması derin okuma becerisinin gelişimindeki en önemli unsurdur.  

Hatırlarsanız pandeminin ilk aylarında insanlar evlerinden çok sayıda canlı yayın yapmıştı. Akabinde, sosyal medyada, bazı insanların evlerindeki kitaplığı arka plana alarak gösteriş yaptıkları üzerine bir polemik yaşanmıştı. Buna inanmak bazılarımıza hala güç gelse de bu olay bize şunu göstermektedir: Ülkemizde kitap okumak bir sahiplik, bir kimlik meselesi olarak da görülmektedir. Sanırım, Wolf’un “Ne okuyoruz?”, “Nasıl okuyoruz?”, “Ne üzerinden okuyoruz?” sorularına ülkemiz özelinde şu soruyu da eklememiz gerekiyor: “Okuyan olmaktan ne anlıyoruz?” Belki de çocuklarımıza okumayı sevdiremememizin temel sebebi, okumayı bir kimlik meselesi olarak gören, onu övmeye ya da yermeye iten kaygımızı çocuklarımıza aktarmamızdır.   

Son söz: Başlığı görünce “O zaman, hemen bırakayım bu yazıyı okumayı,” diyenler, eğer ellerine bit kitap alıp okumaya başlamışsa, kabulümdür :) İyi haftalar herkese. 

*Makalelerin tamamı için bkz: https://www.theguardian.com/profile/maryanne-wolf 

Facebook

Instagram 

Twitter

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Tarih Verildi: 500 TL'lik Banknotlar Yolda
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
YORUMLAR
05.10.2020

ORtaokulda zorla "Çalıkuşu" kitabı ödev olarak verilmişti. Okumadan nefret etmemin temel sebeplerindendir. Herkesin kitaptan beklentisi farklıdır. Bir kişi için Çalıkuşu'nun köye girişindeki detaylı tasfirler hayranlık uyandırıcı iken, bir başkası için eziyet olabilir. Hala bir kitabı elime aldığımda ilk sayfada konuya girmiyor da karakteri tasfir etmeye devam ediyorsa sıkılıp bırakıyorum.

29.05.2021

Tarafsizlik zor

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ