Özendiğimiz Hayatlarda Bu Hafta: 30 Bin Maaşı Bırakıp Kamboçya'da Bakkal Çırağı Olan Kaptan

Hikayemizin baş kahramanı Ersel Çatalkaya. Onunla bizi tanıştıran ise Özgür Çağdaş'ın kendi internet sitesi dunyabirmasaldir.com'da yazdığı hikayesi oldu. Haydi hep beraber bu genç kaptanın 30000 Lira maaşı bırakıp Kamboçya'da bakkal çırağı olmasının hikayesine göz gezdirelim. Ayrıca Özgür Çağdaş'ın facebook , instagram , youtube ve twitter hesaplarını da linklere tıklayarak takip edebilirsiniz. Buyurun.

Ersel Çatalkaya İTÜ mezunu.

Okulu bitirdikten sonra devasa kargo gemilerinde ikinci kaptan olarak deryalara açılmış. Gel zaman git zaman derken bütün bir zamanını geminin içerisinde ve karadan, dolayısıyla da gerçek yaşamdan uzak olarak geçirmek sinirlerini yıpratmış olacak ki mesleğinden nefret etmeye başlamış.

İlk adım kaptanlığı bırakıp kara görevine geçmesi...

Deniz yaşantısını bir kenara bırakıp Türkiye'ye dönen ve kara görevine geçen Ersel, burada da istediği huzuru yakalayamayınca tüm denizcilik kariyerine son vermekte bulmuş çareyi. Bu dönemde kazandığı tüm parayı gece hayatında harcadığını da dipnot olarak eklemeden geçmeyelim. 💃💃

Bundan yaklaşık 3 ay önce de en radikal kararı verip Kamboçya'ya gitmiş.

İlk başlarda birkaç hafta dilediği gibi takılıp kafa dağıtmış. Ancak bir yerde uzun süre kalmayı düşündüğünde çalışmak zorunda olması gerçeği onu iş bakmaya yöneltmiş.

Ve bakkal çıraklığı...

Bu arada belirtelim; Kamboçya'da, yaşadığı ada Koh Rong'da lokal insan sayısından çok yabancı insan sayısı fazla ve Türk nüfusu da epeyce olan bir yer. Ersel'in çalıştığı bakkalın sahibi de zamanında buraya gelip yerleşen bir Türk.

Aslında barlarda da çalışabilirmiş ancak o bakkal çıraklığını seçmiş.

Bunun sebebini ise barlarda çok fazla müdür ve üzerinde çok fazla göz olmasına bağlıyor. Bakkalda rahat olduğunu ve kafasına göre takıldığını belirtiyor. Kendi kendine takılıp, istediğinde müziğini açıp, içkisini yudumlayıp gelen gidenle goygoyuna bakıyor.

Bakkalın önünden geçenler Ersel'e 'tekno' diye bağırarak selam veriyor.

Çalıştığı bakkal 10 tane barın ortasında bir yerde konumlanmış. Zaman zaman barlar boşken 15 kafası güzel insan bakkala girip Ersel ile eğlencenin dibine vuruyorlarmış. Onu görenin 'tekno' diye bağırmasının sebebi ise Ersel'in haftada iki kere düzenlenen Police Beach isimli bir partinin müdavimi olması. Hatta kaldığı bungalowun partinin yapıldığı sahilde olması dolayısıyla da partinin neredeyse ev sahipliğini de üstlenmiş. Gece boyunca partilemekten bitap düşmüş insanları sabahın köründe 'tekno' diye bağırarak yeniden gaza getirmesiyle de yabancıların gözünde 'party animal' Türklerin gözündeyse 'mahallenin delisi' sıfatı üzerine yapışmış. 'After party'lerin ise direkt olarak ev sahibi Ersel.

Peki Ersel partilemekten arta kalan zamanlarını nasıl geçiriyor?

Elbette ki günün 24 saati parti veya goygoy yapmakla geçmiyor. Kalan zamanlarda ise Ersel'in en büyük hobilerinden biri bilgisayar oyunu oynamak. 'Championship Manager' ve 'Age of Empires' oynadığı oyunlar. Hayatından maddiyatı çıkartmış bu adam, kendi kafasına göre karışanı görüşeni olmadan çoğumuzun özendiği hayatı yaşamakla meşgul. Şimdi de sizi kendisiyle dunyabirmasaldir adlı internet sitesinden Özgür Çağdaş'ın yaptığı röportajla baş başa bırakıyoruz.

#1

-Bu yazıyı okuyanların büyük kısmı, 30 bin TL maaştan sonrasına konsantre olamamıştır büyük ihtimal. Standart Türklerin hayallerinin ötesinde dev bir maaş 30 bin TL. Onun için orayı netleştirerek başlayalım. Ortalama bir kaptan maaşı ne kadar?

-Gemide çalıştığın süre boyunca yeterliliğine göre para kazanırsın. Kaptanlar için 3000 dolardan başlayıp 13000 dolara kadar alabilirsin. Bunlar değişiklik gösterebilir gemi cinsine (tanker, dokme yuk, ferry vb.) göre. Gemide çalışmadığın süre boyunca bir maaş alamazsın, böyle acayip bir iştir kendisi. (NOT: Bu 3.000$ – 13.000$ rakamları net maaşlar. Şirketin ödediği brüt maaş iki katı civarı oluyor, 6.000$ – 24.000$)

#2

– Denizde en uzun ne kadar süreyle kaldın? Günlerin, haftaların ayların nasıl geçiyordu gemide?

-Tek seferde 8 ay bir fiil gemide çalışmışlığım var, en uzun oydu herhalde, en yorucu olan da. Gemide vakit zor geçer, seyirler uzundur. Karaya ayak basmadan, limana uğramadan, 20 gün, 1 ay, 45 gün, 2 aya, 3 aya kadar çıkabilir denizde geçen süre. Mesela Brezilya’dan Çin’e 45 gün gittim. Seyirde yapacak şeyler sınırlıdır, onun için içersin. İçki içmek yasaktır mesela. 0 alkol politikası vardır ama kimse uygulamaz. Zaman zaman seyir yapılan köprü üstüne çıkamıyordum alkolden, o kadar içiyordum. İnternet yoktur gemide, kışın evde internetsiz oturmak gibidir. Hafta sonu tatili diye bir şeyin yoktur. 7 saatten fazla uyuyamazsın. Limanlarda kalışlar da kısa sürer, kalış ortalaması 3 gün 4 gündür. Bu vakitte dışarı mı çıkacaksın, limanda yapman gereken işleri mi yapacaksın? Çok sıkıntılıdır gemiyi bırakıp dışarı çıkmak. Biri demişti “yarın için bugününü satmak” diye. Yarın da bir şey yapmazsın, ev almak araba almak gibi. Eskiden güzelmiş, 2000 öncesi çalışan kaptanların hikayeleridir denizciliği canlı tutan bence. Bir beybaba anlatmıştı bana -beybaba 30 40 yıllık kaptanlara denir-. Allah selamet versin hala yaşıyorsa. Brezilya’ya gitmişler deniz nakliyat gemisiyle. 30.000 ton yükleri varmış ve adamlar hepsini çuval çuval boşaltıyorlarmış. 30 bin tonu yükü, 20 kiloluk çuvallarla boşaltma için matematik yaparsınız bayağı limanda kalıyorlarmış. Ev tutup motor ya da araba alıyorlarmış. Evrak az, denetim az. O zamanlar seyirde geçen süreyle limanda geçen süre eşitmiş neredeyse. Şimdi öyle değil, 45 günde Avustralya’ya gittim 50.000 ton yükü 12 saatte boşalttık ki o süre içinde biz evrak işleriyle falan uğraştığımız için limanda kaldım. Diş macunu almaya markete bile çıkamadım. Sen 50 bin ton yükle 45 gün mesafeden gel, adam 12 saatte atsın seni limandan. Bayağı ağzımı bozuyordum. Toprağa basmak gerekiyor yaşadığını hissetmek için konservede olacak işler değil bunlar.

#3

– Türkiye’den niye ayrılmak istedin?

-Tek kelime ile açıklamak istiyorum, resmen tıkandım.

– Kamboçya’ya geldikten sonra neler hissettin? Kamboçya’da hayat nasıl? Ülke ve insanlar hakkında genel düşüncelerin neler?__

-Kamboçya’ya geldikten sonra gezme fırsatım çok olmadı ama çok karışık. Alışmak zaman ister. Direkt adada yaşamaya başladım. Adada yaşamak çok güzel, mutluyum. Yani ne kadar sürer bilmiyorum ama çok güzel. Kalkıyorum orman kuşlar… Deniz desen harika. Bir deniz şortuyla hayatımı geçiriyorum, t-shirt, ayakkabı, terlik bile giymiyorum. Stres yok, araba yok. Sakin, yorulmuyorsun. Sürekli bir chill-out kafası var. Erken emeklilik gibi. Paraya da ihtiyacın yok. Çok fazla sigara, alkol, yiyecek… Türkiye’yle kıyaslarsak alkol, sigara çok ucuz, 3’te 1’i fiyatlar. Yiyecek Türkiye’ye göre biraz pahalı ama burada yemek yeme ihtiyacı duymuyorum. Neden bilmiyorum, günde bir öğün, bilemedin 2 öğün yiyorum. Sağlıklı mı onu bilmem ama durum bu. Ada tatil adası olduğu için sürekli insanlar değişiyor. Herkes güzel bir ruh halinde ve bir sürü kadın var.

#4

– Bakkal çıraklığı serüvenini anlatır mısın?

-Vallahi hayatımın mesleği değil tabii ama uzun bir süre bir yerde yaşamayı düşünüyorsan çalışmalısın bence, ya da bir şeylerle uğraşman lazım. Barlarda çalışmak da olabilirdi mesela ama barlarda çok fazla müdür, çok fazla göz var üzerinde. O yüzden bakkalda çalışmayı tercih ettim. Şu an mutluyum, denize sıfır bir bakkalda müzik yapıp biramı yudumlayıp denize girsem mi girmesem mi diye düşünüyorum. Belki de dünyanın en güzel manzaralı bakkalı olabilir. Şu an yeterli bence.

– Şu an Koh Rong Adası’ndasın. Ada, standart Kamboçya’dan çok farklı bir yer. Çok az lokal insan çok fazla yabancı var. Özellikle Türkler epey yoğun. Ada’daki insanlar hakkında yorumların?__

-Gıybet olmaz mı? Bilemedim...  Ama şunu söyleyebilirim, herkes bir şeylerde tıkanmış, yoksa mahalleni, sevdiklerini bırakmak kolay bir şey değil.

#5

– 3 aydır Kamboçya’dasın. Kamboçya’da daha uzun süreler kalmayı düşünüyor musun?

-Buralar hep dutluk, o yüzden ömrümü buralarda geçirebilirim, en azından deneyeceğim.

– Gemide olmaktan mutlu değildin, ama yine de belli bir para için hayatının belli bir dönemini feda etmek zorunda kaldın. Hepimiz hayatımızın belli bir dönemi bunu yapmak zorunda kalabiliyoruz. Ama para kazanmaya başladıkça insanlar, paranın konforuna alışıp, hayatı yaşamaktan vazgeçiyorlar. Korkuyorlar risk almaktan. Herman Hesse’nin aşırı sevdiğim bir lafı vardır, “insanların büyük çoğunluğu, yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez”. Yüzme bilmediği için denize girmeye çekinenlere neler söylemek istersin?

-Hayatta parayı seven bir insan olmadım, olamadım. İster miydim onu da bilmiyorum. Ben şu an burada kendim için bir şeyler yapmaya başladığımı düşünüyorum, hayatımda ilk kez belki de. Hayatta ne istediğinizi bilmeniz lazım. Ben ne istediğimi bilmiyorum mesela ama ne istemediğimi biliyorum. O yüzden bir şeyler yapmaya başlayın kendiniz için, ben başladım.

Popüler İçerikler

Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Daron Acemoğlu'nun Atatürk Hakkındaki Yorumlarına Gelen Tepkiler
YORUMLAR
30.05.2016

abi kafa nerde rahat hayat orda güzel para önemli değil...

Pasif Kullanıcı
31.05.2016

sanırsın adam inzivaya çekildi, kafa dinliyor. bulmuş alkolün, partinin, kadının, otun ortamını, beleşe getiriyor böyle hayatı. bir de bu haberi paylaşan yoga moga yapan arkadaşlar var ya hiçbir şey demiyorum onlara. tapınağa yerleşti sanki eleman :)

30.05.2016

Ohh mis daha mutlu, huzurlu günlere kaptan

TÜM YORUMLARI OKU (17)