Halk TV'de yayınlanan Uğur Dündar'ın sunduğu 'Halk Arena'sı, Bornova Aşık Veysel Rekreasyon alanında bulunan anfi tiyatroda yapıldı. Programa Hürriyet Gazetesi Yazarı Yılmaz Özdil, Müjdat Gezen, Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti başkanı Attila Sertel ve facianın meydana geldiği madende çalışan ve arkadaşlarını kurtarma çalışmalarına çalışan işçi Sefa Köken katıldı. Yaklaşık 5 bin kişinin izlediği programda konuşan Yılmaz Özdil, Başbakan'ın bu aralar kendisini çok sevdiğini ima edip Başbakan'dan rica edicem İzmir'i ilçe yapsın çünkü pek şehirli tavrı göremedim diyerek sözlerine başladı. Yılmaz Özdil, 'Soma'daki olayla yola çıkarsak benim iki gözlemim var. Birisi, dikkat ediyorsanız bize papağan gibi neler konuşmamız gerektiğini söylüyorlar. Mesela 'yaşam odası', yaşam odası var mı, yok mu? Sabahtan akşama kadar yaşam odası aşağı yaşam odası yukarı. Afganistan ve Pakistan'da yaşam odası zorunluluğu yokmuş, birde Türkiye'de. Ülkeyi twitter facebook gibi şeylerle İran ve Kuzey Kore modeline çevirmişlerdi. Madencilikte de Afganistan seviyesindeyiz. Ama burada rödovans bilmediğimiz bir takım kelimeler papağan gibi söyleniyor. Taşeron deyince Allah belanızı versin diye söyleniyor. Rödovans deyince o başka deniyor. AKP bir propaganda şaheseri aslında. Almanya'da kömür madenlerinin çoğunda yaşam odası yok. Yaşam odası bize neden güzel geliyor. Çünkü biz iş işten geçtikten sonra ne yaparızı konuşuyoruz. Mesela maden kafamıza çöktü buraya kaçalım. Ama şunu kendimize sorumuyoruz. Arkadaş maden kafamıza çökmesin önce bunu sağlayalım. Madenin patlamasına, çökmesine, grizuya engel olursak, zaten yaşam odasına gerek yok' dedi.
TÜRKİYE'DE TAYYİP ERDOĞAN'A SÖYLENMEDEN ÇİKLET BİLE VERİLEMEZ
Amfi tiyatroyu dolduranlar 'hükümet istifa' sloganları atarken Yılmaz Özdil sözlerine şu şekilde devam etti: 'Biz devamlı Kızılay kafasıyla çalışıyoruz. Bir felaket olsun biz yardıma koşalım. Ya önce felaketin olmaması için kafa yormamız gerekmiyor mu? Bir madenci arkadaşımız kardeşi bu faciada vefat ediyor. Battaniyeye sarılı cenazesini veriyorlar. O adam o battaniyeye yıkıyor paklıyor battaniyeyi Kızılay'a teslim ediyor. Kızılay'da diyor ki bunu biz Kızılay Müzesine koyacağız. Kızılay müzesi bu ülkenin yöneticilerinin beceriksizlikleri sonucunu insanlarının uğradığı facialar müzesidir. Yardım müzesi falan değildir. Depremde biz ölüyoruz, kurtulanlar yardıma koşuyor hemen. Kızılay'ı getiriyor bize sandviç ve meyve suyu veriyor. O binaların yıkılmaması için hiçbir şey yapmıyoruz. Mesela Soma da en az 301 madencimiz hayatını kaybetti. Hepimiz tek yürek olduk. Herkes bir şey yapmak için çırpınıyor. Ama Sefa diyor ki biz orda öleceğimizi bile bile çalışırken neredeydiniz. Bunu siz yurttaşlara sormuyor aslında. Bu ülkeyi yöneten adamlar, ben başından beri söylüyorum sen kertenkeleyi filan bırak, bu madeni bu adamlara kim verdi, kaç paraya verdiniz? Başbakan diyor ki; 'Ben bu madenciyi tanımam ilk defa gördüm' diyor, ama maden ruhsatı verme yetkisi Başbakan'a ait değil mi? Ben mi verdim bu madeni? Türkiye'de Tayyip Erdoğan'a söylenmeden çiklet bile verilemez. Biz sayılarla çok ilgilenriz. Mesela çok ölü olduğu zaman dikkatimizi oraya çeviririz. Az ölü olduğunda rahatsız olmayız. Ben zamanında bununla ilgili 'sayın şehitler lütfen tek tek şehit ölmeyin' yazısını yazdım olacaksınız topluca şehit olun başımıza iş çıkartmayın. Şimdi burada da 301 evladımız gitti bütün Türkiye orda. Elbette orda olacağız tek tek ölenler ne olacak. Madem burada ulusal bir kampanya yapıyoruz. Bu kampanyayı bana sorarsanız şu anda öğrencilik yaşında olan diğer maden facialarında çocuklarını da dahil edelim. Mesela Soma'da 432 çocuk kaldı. 301 şehit, 432 çocuk ortada kaldı. Peki diğer madende hayatını kaybedenlerin çocukları da bu kampanyaya dahil edilsin.'
Yusuf YAVUZ-Mehmet CANDAN/ İZMİR, (DHA)