"Öz"ünde Olmak

Dr. Ken Robinson, Öz isimli kitabında, “Öz, doğal yetenekle kişisel tutku arasındaki buluşma noktasıdır” diye anlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Sevdikleri işi yapan insanların büyük bir çoğunluğunun ortak noktası hem sevdikleri işi yapmaları hem de o işi yaparken kendilerini özgün hissetmeleridir. Sevdiği işi tutkuyla yapan insanlar, zamanın nasıl geçtiğini fark etmezler ve bu süreçte kendilerini canlı, odaklanmış ve daha enerjik hissederler.”

Robinson’ın “öz” tanımında, özünde olmak sıradan bir eğlence ve mutluluk deneyiminin ötesinde bir şeydir.

Daha fazla gülmek, iyi zaman geçirmek, gün batımını izlemek, partilere katılmak değildir. İnsanlar özlerinde oldukları zaman kişilik amaç ve esenliklerinin temelini oluşturacak bir şeyle bağ kurarlar. İnsanların kendi iç dünyaları açığa çıkar. Gerçekte kim olduklarını ve hayatta ne yapmak istediklerini doğru tanımlayabilirler.

Robinson’ın bu anlatımı beni çok etkilemişti. “Yaşamın Direksiyonunda” atölyemi tasarlarken, insanların içindeki gerçek tutkuyu ne şekilde ifade edeceklerini, bu tutkuya ne şekilde ulaşacaklarını anlayabilecekleri, yani kendi özlerini bulmalarına yardımcı olabileceğim içsel çalışmalara ağırlık vermiştim. Çünkü bence hem kendi içimizdeki hem de başkalarının içindeki özü bulmanın belli bir formülü yok. Bu nedenle herkesin içsel çalışmalarını yaparak kendi özlerine ulaşmasını önemsiyorum. Ve biliyorum ki kendi yollarını bulan insanlar, başkalarının da yolunu açan ve yol gösteren insanlardır.  İşte koçluk budur.

Sezgisel olarak algıladığımız kavramlarla kendi özümüzü bulduktan sonra, başkalarının özünü bulmasına yardımcı olmak, bu yönde ilham vermektir. Genellikle gerçek yeteneklerimizi tanımamıza yardımcı olması için başkalarına ihtiyaç duyarız. Kendi yeteneklerini keşfetmeleri için de başkalarına yardımcı oluruz. Bu bağlamda, özde olmak bizimle aynı tutkuları ve aynı özveriyi paylaşan kişilerle de bağ kurmak demektir.

Elbette öz herkes için farklıdır. Ve zaten onu özel kılan temel nokta da budur. Bazı insanlar aynı konularda benzer tutkuyu hissedebilirler. Fakat hepsi o alana adım attıkları zaman aynı derecede başarılı olmayabilirler. Ya da pek çok şeyden uzak duran birinin tek bir tutkusu ve yeteneği olabilir. Öze dokunabilmek için kendi içimizi nasıl araştıracağımızı bilmemiz, kendi alanlarımızı belirlememiz gerekir. Robinson’un da dediği gibi öze ulaşmanın kendi içinde iki şartı vardır: Yetenek ve tutku. Yetenek bir şeyi doğal bir şekilde yapabilme becerisidir. Sezgisel olarak bir şeyin nasıl yapabileceğinin kavranmasıdır.

Hepimizin belli türdeki faaliyetlere yeteneği vardır.

Kimi matematik konusunda yeteneklidir, kimi müzik, kimi spor, kimi edebiyat. Örneğin, kızım beş yaşından beri dans ediyor. İçinde doğal bir dans yeteneği var. Oysa oğlum piyanoya meraklı çünkü onun yeteneği müzik alanında. Kim olabileceğimizi anlamak için işte bu yeteneklerimizi iyi belirlememiz, güçlü yanlarımızı bilmemiz elzemdir.

Peki, özümüze ulaşmak için bu yeteneklerimizi bilmemiz yeterli midir? Özde olmak için fazlasıyla tutkuya da ihtiyacımız vardır. Hatırlayın, 2000’li yılların ortalarında pek çok beyaz yakalının büyük şehirleri terk edip Ege’de güneyde kafe ya da restoran açma hayali vardı. İçerinden bunu gerçekten tutkuyla yapmak isteyenler çok başarılı oldular. Lakin bazıları daha harekete geçmeden vazgeçti ya da açtıkları yerler isimleri daha duyulmadan kapandı gitti. Bu insanları kimileri pazarlama alanında, kimileri finansta son derece yetenekli insanlardı oysa. Yine de başarılı olamadılar çünkü hayatta sadece istemek yetmez. Hayal kurmak da yetmez. Bu hayali ve istediği tutuyla hayata geçirmek şarttır. Çünkü tutku olduğu zaman disiplin devreye girer. Bir çalışma alışkanlığı oluşur. Yetenek bizde doğal olarak var olan bir şeydir. Tutku ise o yeteneği ne derece hayata geçirmek istediğimizle alakalıdır. Ancak doğal yeteneğimizle tutkumuzu bir araya getirebildiğimizde karşımıza çıkan fırsatları görebilir, şansları değerlendirebiliriz.

“Önce düşün, sonra inan. Daha sonra düşle ve en sonunda cesaret et.” Walt Disney

Özü anlamakta insan zekâsı ve hayal gücü çok önemli kavramlardır. İnsan zihni olağanüstü yaratıcıdır ve yaratıcılık kapasitemiz yaşamımızı, koşullarımızı yeniden değerlendirip değiştirebileceğimiz, kendimizi her an baştan yaratabileceğimiz ve özümüze giden yolu bulabileceğimiz olanakları bize sunar. Ve bunu da hayal gücü sayesinde yapabiliriz. Burada, hayal gücünü yaratıcılıktan ayırmak gerekir. Yaratıcılık, hayal gücünü bir başka seviyeye getirir. Hayal gücü tamamen içseldir. Bir insan hiç kimse fark etmese de tüm gün boyunca hayal kurabilir. Ancak kişi ortaya bir ürün koymazsa, o kişinin yaratıcı olduğunu söyleyemezsiniz. Yaratıcı olmak için bir şey yapmak zorundasınız.

Yaratıcılık, hayal ettiğiniz o özgün fikirleri somut olarak ortaya koyma sürecidir. Yaratıcılığı, uygulanan hayal gücü olarak düşünebiliriz. Orville ve Wilbur Wright kardeşler bir yerden bir yere uçan bir vasıtayla gitmeyi sadece hayal etselerdi onları mucit değil, hayalperest diye tanımlardık. Oysa bu iki kardeş hayal ettikleri şeyi somut bir vasıtaya dönüştürerek uçağı icat ettiler. Hayal etme yeteneklerini tutkuyla işleyerek dünyayı değiştirdiler.

Yeteneklerimizin farkına varıp onları tutkuyla beslediğimizde, özümüze dokunup neler yapabileceğimizi fark ettiğimizde açılmayacak kapı yoktur. Buna inanın, sevgili okur. Steve Jobs’un dediği gibi “Dünyayı değiştirecek insanlar, onu değiştirebileceklerini düşünecek kadar çılgın olanlardır.”

Web

Instagram

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Ahmet Kural'ın Başrolünde Oynadığı TRT Tabii Dizisi Gassal'ın Tanıtım Afişleri Tepki Çekti!